2023 seçimlerine giderken, ülkenin bir kesiminde özellikle dindar/ muhafazakar camiada hakim duygularından birisi, mevcut, iktidarın el değiştirmesi halinde, kazandıkları kimi hak ve alanların kaybedileceği endişesidir.

Kazanımlar genel olarak, dindar görünürlüğün özgürleşmesi, başörtüsü serbestiyetinin sağlanması ve dini kimlik sebebiyle kamuda eşit şartlarda çalışma koşullarının elde edilmesi hali olarak tanımlamak mümkün. Uzun seneler bu alanlarda sorunlar yaşanmıştır. AK Parti iktidarıyla birlikte, bu hakları kazanan kitleler, muhtemel bir iktidar değişikliğinde bu kazanımlarından mahrum kalacakları kaygısı yaygındır.

Muhafazakar camia siyasetten nemalanmayı temel kazınım olarak gördüklerini ileri sürmek, sanıyorum haksızlık olmaz…Son yirmi yılda muhafazakarların ciddi bir kirlenme yaşandığını söylemek, hafif kalıyor. Ve bildiklerimiz buzdağının görünen kısmı.

İnsanların günlük hayatlarını, geleceğini etkileyen ağır bir atmosferin içinden geçiyoruz. Türkiye’nin içinden geçtiği ağır ekonomik koşullar dışında, ağır siyasal, kültürel sorunlarımız olduğu da bir gerçek. Özellikle Müslüman-muhafazakar kesimin sancıları birden fazladır ve hepside normal eşikleri çoktan aşmış durumdadır.

Siyasetin fiili baskısı ve zihinsel kuşatması karşısında genç kuşaklar deizm’e yönelmektedir. Geleneksel kaygılar ve dünyevi arzular dini terimleri gölgelemektedir. “Maneviyat” muhafazakarlığın sözcük darağacında önemli terimlerden biridir. Aynı zamanda toplumun düşebileceği bunalımları önlemek gibi bir gücüde vardır. Siyasilerin “din’i” bir enstrüman olarak değerlendirdikleri bilinmektedir.

Siyasilerin dine bakışı, imani ve itikadi olmaktan ziyade siyasi öncelikler ve çıkarlarıyla alakalıdır. Dini ve milli duyguları coşturmak bu bakışın bir tezahürüdür.

Siyasal İslamcılar belki de iddialı ve samimiydiler. Ancak birikimsiz ve tecrübesiz oldukları da bir gerçektir. Egemen devlet kuşatmasını aşmak konusunda yetersizlik hissi önemli kırılmalara yol açtı. İslami mesajın taşıyıcılığı siyaset kurumun olmadığı görüldü.

Çünkü devlete, merkeze ve milliyetçiğe sığınan siyasal İslamcılar, gittikçe düzenle bütünleşmeye başladılar. Düzeni değiştirmek yerine kendileri düzenin bir parçası haline geldiler. İslam, itikadıyla ve siyasetiyle billur bir dindir. Siyasete göre şekillenen bir din değildir. Maddi ve manevi dalgalar yayarak, öngörüsüz bir tasarım, temelsiz hiçbir proje gerçekçi değildir. Kısa soluklu atılımlar kalıcı sonuçlar doğurmaz.

Muhafazakar camianın kazanımları ahlaki, ölçüleriyle mücehhez bir niteliğe ve siyasi bir perspektife yol açmamıştır. Bu kesimdeki zihinsel tıkanıklık sebebiyle toplumda bir model ortaya konulmamıştır. Belki de muhafazakar kesimin en büyük kaybı ilkelerinden taviz, ideallerinden caymak olmuştur. Ümit edilen ile ümidi oluşturmak aynı şeyler değildir. Tutarlı ve ilkeli olmak, aynı yerde çakılı kalmak anlamını taşımaz. Bu ülkenin merdiven altı İslamcıları da Ortodoks ve ulusalcı solcuları gibi demokratik değerlere hep mesafeliler.

Kayıp yada kazanımlar değince ne anlıyoruz?
Tüketici Hakları Derneği verilerine göre, Türkiye’de 25,5 milyon kişinin açlık sınırının altında yaşadığını belirtiyor. Bu bir kazanım mıdır?

Devletin bütün reflekslerini üstlenmek,
Irkçı ve ulusalcılarla yol yürümek,
Kemalist kodların yeniden zihinlerimizi meşgul etmesine teslim olmak,
Siyasi rakipleri, yargı eliyle siyasetin dışına itmek, Bürokraside liyakat ve ehliyetin yerine, sadakati öncelemek,

Dini görünürlüğün, artması, samimiyetin, dürüstlüğün, güvenin yok olması,
Ahlaksızlığın, çürümenin ve yozlaşmanın ayakuya çıkması,
Mülakat sistemiyle yüzlerce kişiyi eleyip yerine torpillilerin işe alınması, dönen rüşvet çarklarına seyirci kalınması,

Çalışanların yoksulluğunun sürekli artması,
Yoksul halkın parasını bankada mevduatı olan bir avuç azınlığın hesabına “Kur Korumalı Mevduat” adı altında transfer edilmesi,
İthalata, tüketime ve krediye dayalı hormonlu büyüme sisteminden bir avuç oligarkın istifade etmesi, diğer tüm kesimlerin zarar etmesi,
Gençlerde, önemli bir zemin kaybı yaşandığı gerçeği,

Demokratik bir sistem yerine, otoriter bir sistemi tercih edilmesi, bunlar hepsi birer kazanım mıdır? Bu listeye kuşkusuz başka şeylerde eklenebilir.
Yaşanan yoksulluk ve sefalet hepsi aslında bir dönemin kısa özeti gibi.

İslamcı muhitlerin, bu toplumda itibar ve güven bıraktıklarını kim söyleyebilir. Siyasetin, sosyal hayat üzerindeki aşırı etkisi sorunların çözülmesini rafa kaldırmış durumda. Bu hal, uyanış çabaları için mümbit bir zemin oluşturmuyor.

Muhafazakar camianın, elde ettikleri maddi kazanımlar, kaybettikleri manevi değerlerin yanında dikiş yüksünü bile doldurmayacak kadar azdır.