Kimileri için beklenen, kimileri için ise beklenmeyen oldu ve PKK, 5-7 Mayıs 2025 tarihinde 12. Kongresini topladı. Sonrasında aldığı kararları bir bildiri ile kamuoyu ile paylaştı.

PKK'nın silahlara veda etmesi bildirisi, tüm kamuoyuna seslenmekten ziyade örgüte dönük bir çaba ve motivasyon olarak okumak mümkün.

Açıklama dikkatlice incelendiğinde, Türkiye kamuoyu için değil; öncelikli olarak örgüte ve örgüte sempati duyan kesimleri ikna ve tatmin için yazıldığı görülüyor.

Açıklamada yer yer hamasi ve kışkırtıcı bir dil kullandığı çok belli. Zira açıklamanın bu kısmını duygusal olarak anlamak mümkün. Ancak düşünsel olarak savruk durduğunu söyleyebilirim.
Ancak açıklamaya bütüncül bakıldığında, daha önce PKK birçok metinde kendisini “örgüt” olarak tanımlarken, fesih bildirisinde "partimiz" tabirini kullandı. Bu çok anlamlıdır. Bu tanımlama, aynı zamanda fesih ve silahlara veda etme sürecinin ruhu ve varoluşu ile örtüşmektedir.

Bu politik kavram ekseninde, bundan sonraki mücadelenin demokratik siyaset zemininde sürdürüleceği anlaşılmaktadır.

"Ortak vatan ve eşit yurttaşlık"

temelinde siyasi bir amacı hedef olarak belirlenmesi kıymetlidir. Aynı zamanda bu hedef, kimi kesimler için umut kaynağı, kimileri için de tedirginlik sebebi olmuştur.

Lozan Antlaşması, Osmanlı'nın Kürt nüfusunu üç ayrı ülkeye pay etmesi, Kürtler açısından bir travmayı ifade eder. Ha keza 1924 Anayasası’nın ruhu olan Kemalizm, Kürt kimliğini baskıladığı gibi Kürtleri ağır inkâr politikalarına maruz bırakmıştır. Lozan ve 1924 Anayasası’na atıf bu bağlamda değerlendirilmelidir. Lozan Antlaşması, bir nevi silahlı mücadelenin gerekçesi olarak görülmekte.

İşin aslı: Altan Tan’ın veciz ifadesiyle, "Lozan'da Kürtler azınlık haklarından da Türklerin sahip olduğu çoğunluk haklarından da yararlanamamıştı."
Her şeye rağmen umut beslemeye, hukuk ve demokrasi yolunda düş kurmaya devam edeceğiz.

PKK'nın silahlara veda etmesi, politik bir gelişme olmakla birlikte; aynı zamanda hafıza rejiminin değişmesi için bir fırsattır.

Barış, önce söz ve söylemle zihinlerde inşa edilir. Söz, aslında güçlü bir inşa olmanın yanında, tahrip edici bir güce de sahiptir. Çünkü insan, duyduğu söze odaklanır. Sözün pozitif veya negatif olma durumuna göre pozisyon alır.

"Terörsüz Türkiye" kapsamında bugün PKK'nın silah bırakması gibi muazzam bir adımın atılması bile toplumda büyük bir heyecan ve coşku uyandırmıyorsa, bunun temel sebebi kullanılan olumsuz dildir.

Esasında, "Terörsüz Türkiye" gibi olumsuz bir cümle, barışı çok da çağrıştırmadığı birçok akademisyen tarafından dile getirildi. Hasılı kelam; silahsızlanma süreci, kavram kargaşasının gölgesinde sürüyor! Ülkede kelimeler hafiftir ama bazen sonuçları ağır olabiliyor. Bu nedenle bu topraklarda tarih bile temkinli yazılır.
Siyasal ve duygusal yükü ağır olan bir süreçten geçiyoruz.

Bu süreçte, farklı beklentileri, korku ve endişeleri anlayabilen empati sahibi cesur yüreklere ihtiyaç var.

Hukuk devleti, demokratikleşme, insan hakları ve sivilleşme alanında yeni reformlar yapılmadığı sürece her şey akim kalacaktır.

Malum, hukuk ve demokrasi talebi etnik kökene bakmaz.