Bazı insanlar vardır… Dağlar gibi sessiz, ama içlerinde bir halkın çığlığı kadar güçlüdürler. Adları rüzgârla fısıldanır vadilere; varlıkları, mazlumun alnına sürülen merhebe benzer.

İşte Dılgeş Ayaz… O, sadece bir hukuk mezunu değildir. O, Hakkâri’nin yüz yıldır içimize gizlediği umudun vücut bulmuş hâlidir.Henüz çocukken, ranzasız odalarda başlayan bu yolculuğun harcına merhamet, dirayet ve adalet kattı.

Dılgeş, arkadaşının haksızlığa uğramasına sessiz kalamayan bir çocuğun içtenliğiyle çıktı yola. O günden bu yana, memleketinin hakkını savunmaya yeminliydi. Her çığlığı duydu, her gözyaşına ortak oldu, her kırılganlığı içine aldı. Çünkü onun yüreği, Cilo Dağları kadar büyük, Zap Suyu kadar derindi.Bu topraklarda, bazen bir hayal kurmak bile devrim sayılır. Ama Dılgeş, devrimini sessizce yaptı. Ne bağırdı ne çağırdı. Kalemine sarıldı, sabrına sarıldı. Binbir imkânsızlığın içinde, avuç içi kadar bir umuda tutunarak geceleri sabahlara kattı. Her harf, onun için bir mazlumun duası; her satır, bir annenin oğluna ettiği temennilerdi.

Ve bir gün geldi ki, adaletin beyaz cübbesi omzuna serildi. O an, Hakkâri’nin dağlarında saklı bin yıllık hüzün, bir anlığına gülümsedi. Çünkü Dılgeş, yalnızca bir birey değil; bir halkın “biz de varız” deyişiydi. Geri döndüğü şehrine yalnızca bir avukat olarak değil, halkının hukukunu savunacak bir nefer olarak geldi.Yüzündeki tebessüm, Hakkâri’nin güneşe bakan kardeleni gibiydi. Zorlukla açmış ama dimdik durmuştu. Ne kar, ne fırtına, ne yokluk… Hiçbiri onu yıldırmamış, aksine karakterini dağ gibi sağlamlaştırmıştı.

Bu şehirde nice düşler kar altında can verirken, onun hayali filiz verdi, boy verdi. Şimdi, savcılığa doğru uzanan o yolda, omzunda yalnızca bir çanta değil; bir halkın umudu var.Bu yazıyı yazmak benim için bir borç, bir vefa… Çünkü Dılgeş Ayaz’ın hikâyesi, sadece bireysel bir başarı değil; yüzyıllardır ötekileştirilmiş bir halkın “adalet de bizim hakkımız” diye haykırışı. O, Hakkâri’nin taş sokaklarında yankılanan bir geleceğin sesi. Ve bu ses, tüm gençlerimize diyor ki:

“Coğrafya kader değildir. Ama kaderin çaldıklarını geri almak, inançla mümkündür.”

Ey Dılgeş… Senin yolun, bu şehirde doğup suskun büyüyen her çocuğa bir meşaledir artık. Senin yürüdüğün patika, yarın bir dağ yoluna dönüşecek. Ve bir gün, bu dağın zirvesinde özgürlüğün ve hakkaniyetin bayrağı dalgalanacak. İşte o zaman, seni anlatanlar sadece biz olmayacağız; tarih de senin adını yazacak:
“Hakkâri’nin hukukçusu değil, vicdanıydı o.”

Ve bizler; bu kadim kentin bereketli topraklarında filizlenen umudu, Dılgeş Ayaz’ın adımlarıyla izlemeye devam edeceğiz. Çünkü biliyoruz ki, karanlık ne kadar kalın olursa olsun, inanç ve adalet çığlıkları her zaman güneşi doğurur.