Şiddet bir bireyin başkasına uyguladığı ve karşı tarafın hoşuna gitmediği her şey olarak nitelendirilebilir. Şiddeti sadece fiziki şiddet olarak tanımlanması şiddet arasındaki geçişleri görmememize sebep olur ve fiziki şiddeti meşru bir hale getirir. Şiddetin eğitim, ekonomi, duygusal, fiziki, sözlü… şeklinde türevleri bulunmaktadır. Kısaca değinmek gerekirse bireylerin ve toplumların sahip olmuş oldukları farklılıkların kendilerine ve başkalarına yaratmış oldukları olumsuzluklar sonucunda ortaya çıkan kavramlardır.

İnsanlar iki farklı cins (kadın/erkek) ve oluşturmuş oldukları toplumlar etnik köken, dil, din, çoğrafya… gibi farklılıkların toplamından oluşan bir kümeler bütününün elemanlarıdır. Bu farklılıkların tümüne değinmeden her insanın parmak izi gibi gerek yaşam koşulları ve yukarıda saydığım farklılıklardan oluşan düşünce sisteminin bir olmaması ve bu farklılıkların görmezden gelinmesi şiddeti meşru kılan temel etmenlerdendir.

Bütün bu farklılıklara rağmen şiddeti bitirebilmek mümkün mü? Sorusu herkeste canlanır ama ne yazık ki şiddeti sıfıra indirmek bir ütopyadır. Ama en aza, minimuma indirmek farklılıklardan çıkan türevlerin toplum bilimcileri tarafından incelenimi ve çözüm yolları üreterek mümkün olabilir. Birey bu çözüm yollarının uygulamaya ilk kendinden başlaması ve kendine uyguladığı şiddetin farkına varmasından geçer.

Farklılıkların artı ve eksisi kendine ve başka bireylere incitici bir şekilde yansıtılmaması ve her bir farklılığın bir artısının olduğu bilincine sahip olunması şiddet kavramını bitirmese de bu farklılıklardan çıkan olgulara saygı duyulması ihtiyacını doğurur. Bu saygı şiddet kavramının farklı kavramların çatışmasından çok bir biri içindeki uyumu yani toplum sözleşmesi tarzı farklılıklara duyulan ihtiyacın giderimi olarak olumsuzluğun olmayışı olarak değerlendirilebilir. Bunlara ek olarak YESODER’in başkanı Korkmaz SURAL’ın deyimi ile… Şiddeti yasalar ve idamlar önleyemez. Bazen toplumdaki ayıp kavramı önler, bazen saygı, bazen toplumsal baskı, bazen insana bakış açısı, bazen değerler, kültür, aile, merhamet, söylem, kavram, sevgi, dostluk, insanlık, eğitim, adalet, hoşgörü, eşitlik, iman, insaf, insanlık, samimiyet, tok gözlülük, yardımlaşma önler. Şiddet her şeyin yavrusudur. Şiddet tüm alışkanlıklarımızdır, zihniyetimiz ve davranışlarımızdır. Bunlar düzelmedikçe şiddet önlenemez.

Şiddetin günümüzde önünü alamamamızın bir sebebi de şiddeti şiddet olarak değil, gruplandırarak ve sadece bir şiddet türünü ya da bir türe uygulanan şiddeti ön plana çıkarmamızdandır. Kıssaca şiddetin türevleri ile faşistliği ön plana çıkar. Toplumda ve kurumlarda şiddeti minimuma indirmemizin yegane sebepleri sahayı toplum bilimcilerinden yoksun bırakmamaktır. Daha önce de değinildiği gibi şiddet toplumda, coğrafyada, bireyde… gibi kavramlardan farklılık arz etmekte. Bu farklılığı belirleme ve sebep-sonuç ilişkisinden yoksun olan bütün çalışma çözüm için eksik olur. Şiddet olayı olguya dönüşmeyene kadar sosyologların saha incelemesi elzemdir olguya dönüştükten sonra ilgili birimler sadece elimizde kalan mağduriyeti gidermek için bir çalışma yapabilir.

Şiddeti bitirmek için çoğu kurumların eksikliğinden ya da sistemden yakınırız. Bir kavramın olumsuzluklarını ele almak o kavramı o olumsuzluğa maruz bırakmak demektir. Sistemlerin sürekli değişimi, yanlış yönlendirme eski yeni çatışması haline dönüşümü şiddetin meşruluğu anlamını doğurur. Şiddeti meşrulaştıran kurumlara da önümüzdeki yazılarda değineceğim.