Kur’an-ı Kerim’in İsra Suresi 32. ayetinde açıkça belirtildiği gibi: “Zinaya yaklaşmayın; çünkü o, hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” Bu ilahi uyarı, yalnızca eylemi değil, eyleme götüren tüm yolları da tehlikeli ve sakınılması gereken olarak tanımlar.
Tıpkı uçuruma yaklaşmanın tehlikeli olması gibi, zinaya götüren davranışlara yaklaşmak da kişinin manevi felaketine yol açabilir. Bu bağlamda, günümüz toplumunun özellikle edep, hayâ ve iffet kavramlarından uzaklaşması endişe verici bir yozlaşmayı gözler önüne sermektedir.
Ahlaki Erozyon ve Toplumsal Dönüşüm
Geçmişte toplumumuzun temel değerleri arasında yer alan edep, hayâ, utanma duygusu ve mahremiyet anlayışı, günümüzde birçok birey tarafından önemsenmemekte; hatta alaya alınmaktadır. Bir nesil önce anne ve babalarımızın kaçındığı davranışlar, bugün sokağın, çarşının, evin doğal bir parçası gibi sunulmaktadır. Mahremiyet, moda ve özgürlük adı altında değersizleştirilmekte, nefsani yaşam biçimi “modernlik” adıyla meşrulaştırılmaktadır.
Bu yozlaşmanın temelinde, kadının değerinin fiziksel cazibesi üzerinden ölçülmesi, moda ve medya dayatmalarının insanı kendi kimliğinden koparması, kadını da erkeği de tüketim nesnesi hâline getirmesi vardır. Oysa her şeyin bir örtüsü, bir koruyucusu vardır. Allah-u Teâlâ, insanın en değerli varlığı olan bedenini örtüyle muhafaza etmeyi emretmiş; mahrem yerlerin örtülmesi gerektiğini bizlere bildirmiştir.
Kadın Bedeni Üzerinden Oluşan Yanıltıcı Özgürlük Algısı
“Göbek açmak” gibi davranışlar, bireyin kendisini özgür hissetmesiyle açıklanmakta; ancak bu özgürlük, aslında bireyin kendi tercihi değil, modernitenin ve medyanın yönlendirmesiyle oluşturulmuş bir yanılsamadır. İnsanlar özgür olduklarını sanırken, başkalarının arzularına hizmet eden sistemlerin kölesi hâline gelmektedir.
Eğer yaratıcı bizi değersiz görseydi, anne karnındaki cenini korumaz, tüm mahremiyetimizi açıkta bırakırdı. Allah’ın yaratılış sistemindeki örtünme, korunma ve mahremiyet ilkeleri, insanın ne kadar değerli olduğunun da göstergesidir.
Ev İçinde Sadeliğin, Dışarıda Gösterişin Çelişkisi
Kadının eşine karşı evde en sade, en bakımsız hâliyle bulunması; ancak dışarıda en süslü, en cazibeli hâliyle arz-ı endam etmesi, toplumsal bir çelişkinin en açık örneğidir. Bu durum, evliliklerde huzursuzluklara, kıskançlıklara ve güven kaybına yol açmaktadır. Mahremiyetin dış dünyaya sunulması, evliliği tehdit eden bir unsur hâline gelmektedir.
Samimiyet adı altında cinsiyet farkı gözetmeksizin herkesle yakın ilişkiler kurulması, evlilik sonrası “neden onunla samimisin, neden sarıldın?” gibi tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu tarz ilişkilerin evlilikte güven sarsıcı sonuçlar doğuracağı, önceden kestirilebilecek bir gerçektir. O halde, neden bu hatalardan ders çıkarılmaz?
Erkekler ve Kadınlar Arasında Çifte Standart
Toplumda sıkça rastlanan çifte standartlardan biri de erkeklerin “el değmemiş kadın” isteği ile kendi geçmiş yaşantılarının çelişkili oluşudur. Aynı şekilde kadınların “evine sadık eş” beklentisiyle kendi davranışları arasındaki uyumsuzluk da dikkat çekicidir. Sadakat, edep ve hayâ her iki cins için de aynı oranda geçerlidir; birinden beklenirken diğerinin ihmal etmesi kabul edilemez.
Toplumda yozlaşma, önce küçük davranışların normalleşmesiyle başlar. “Göbek açmak”, “samimi sarılmalar”, “özgürce davranmak” gibi masumlaştırılmış kavramlar, zamanla daha büyük dejenerasyonların kapısını aralar. Bu nedenle, bireyler olarak özgürlük anlayışımızı, değer yargılarımızı ve ahlak sistemimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Mahremiyet, iffetin koruyucusudur. Göz zinası kadar, buna sebep olacak giyim-kuşam ve davranışlar da birer sorumluluktur.
Bu farkındalıkla uyanmak, uyarmak ve uymak duasıyla…
Selam ve dua ile…