Toplumu şekillendiren daha doğrusun bir toplumun kendisini en iyi şekilde şekillendirmesi için olanak tanıdığı ve ya imkan verdiği en önemli kurumlardan bir tanesi siyaset kurumudur.

Toplumu şekillendirmek için gerek gütmüş olduğu politikalar gerekse değişen küreye karşı çağı yakalamak için sürekli sistem değişikliği yapmak zorundadır.

Toplumu şekillendirirken de kulanmış olduğu aygıtları ne şekilde kullandığının çok büyük önemi bulunmakta. Kısaca bu aygıtları kullanırken şiddet mekanizmasını meşru bir zemine indirgemeye çalışılmakta.

Örnek olarak devletin zor ve ideolojik aygıt kullanımının toplumda bulunana tabakalara karşı nasıl yönlendirildiğini verebiliriz.
Toplumu yönlendirenler toplumun kendine vekil kılmış olduğu vekillerdir.

Bu vekillerin birbirlerine olan tavır ve söylemleri kimi zaman sözlü şiddete varıyor, iktidar kanadında ise devletin aygıtları kullanılarak farklı şiddet türlerini ortaya koymaktadır. Buna sebep olarak toplumu birbirinden ayrıştırmaya hatta daha da uç noktaya farklı görüşteki aynı aileden bireylerin de birbirinden ayrışmasına sebep olmakta.

Halkın seçmiş oldukları ve sözde halkı temsil eden bireylerin birbirlerine olan tutum ve kavgası tavandan tabana doğru inmekte ve tabandaki bireylerin birbirlerine ve farklı görüşlere olan saygılarını törpülemektedir.

Bunu bilincinde olan-olmayan siyasetçilerin seçim maratonu bitiminden sonraki sıcak oturumları ise hem halkın akıllarının karışmasına hem siyasetçilere olan güvenlerine hem de devletin diğer aygıtlarına (eğitim, adalet, siyaset, kolluk kuvvetleri…) güvenini sarsmaktadır.

Halk tarafından siyaset kurumunun yalanlar örüntüsünden doğan bir kavram olarak nitelenmekte ve siyasetin ne işe yaradığına anlam verilememektedir.

Halkın seçmiş olduğu vekillerin seçim sürecindeki söylemleri ve seçim süreci boyunca farklı ideolojideki bireylerin tabanlarının birbirine tutumunu çok bariz bir şekilde ortaya koymaktadır. Gerek vandalizm ve bu vandalizm sonucu doğan can kayıplarının mesuliyetinin kabullenilmemesi halkı hem ideolojilere hem de sağduyulu davranış örüntülerine yabancılaştırmaktadır.

Siyaset kurumu üzerine yazılması gereken onlarca yazı varken yazılamamasının sebebi hem ideolojilere, hem siyaset kurumuna yabancılaşmadan hem de korkudan kaynaklandığı mevcut.

Ki siyaseti son dönemlerdeki tutumu ise düşünce ve ifade özgürlüğüne kısıtlama getirmekte ve korku metaforunun hakim olması bireyleri hem ideolojilere hem kendilerine hem topluma yabancılaştırır ve davranış karmaşasının ve deist bir düşünce sistemin içine itmektedir.

Bireylerin en büyük şiddeti kendilerine içlerine atmış olduğu duygulara ve sonrada toplumsal şiddete neden olmaktadır.

Siyasetçilerin jakonenari tutumların ise toplumsal sorunları çözümünden çok daha büyük sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Toplumdan bihaberdar olarak güdülen politikaların, söylemlerin sonucunun düşünülmemesi toplumsal bir kaosu tetiklemektedir.