Bu yazıyı kaleme almak istememin ya da bende canlandıran fikri sosyal medyada bir sokak röportajı verdi. Son zamanlarda insanların hayatını belirlemede kullanılan en etkin yol medya-sosyalmedya ve sanattır. Sosyal medyayı kimileri ekonomik çıkar, kimileri sosyal çıkar kimileri ise bilgi çıkarı için kullanmaktadır. Ne yazık ki çoğu insan çürümüşlüğüne nasiplenmek istemiş durumda.

Yazılarımda toplumda ki bir çok yanlışa genellikle sorular üzerinden değinmek isterim ki okurlarım da hayatı sorgulayıp anlamlandırarak sadece sürdürülen değil de yaşanılan bir hayata talip olabilsin. Nitekim başkalarının tasarrufunda olup da üzerinde düşünülmeden, sorgulanmayan hayat başkalarının yaşamasına olanak sağlayan bireyin ise düşünülmeden sürünerek sürdürdüğü bir hayattır yani yaşanılan bir hayat anlamı taşımaz. Felsefe ve sosyoloji bilimi ise bu sürdürülen hayat yerine yaşamaya değer bir hayat sunma olanağı sunduğu için hakim, ideolojilerin hoş karşılamayacağı alanlar olmuştur ve toplum nezdinde fazla değer verilmesine izin verilmeyen alanlardandır.

Bir toplum neden çürümüşlükle nasiplenmek ister? Ya da bir toplumu sosyal çürümeye kim ve nasıl mahkum eder? Bu çürümeyi nasıl sağlayabilir? Sosyal çürümeye mahkum olan toplum kimlere ne kazandırır? Sosyal çürüme çıkarımını nereden çıkarırız?

Toplumun yapısını en iyi anlatan örnek sanatıdır. Sanatın belli başlı dönemleri ve aşamaları olur. Bu aşamalar; kuruluş, yükseliş ve doruk noktalarıdır. Türkiye’yi ele alacak olursak. İlk yıllarında kurtuluş yılları sonra göç ve devrim sonra Batı yolsuzluğu, aile yapısının bozulması sonrasında ise mafyamsı, ve ya gayrimeşru kazanımları ve suçluların yaptıklarını meşrulaştıran mafya dizileri, aileyi bir arada tutan film yerine parçalayan zinayı hoş bir tavırla yasak aşk gibi süslü olgularla özendiren filmler, son olarak da tarih ile alakası olmayan ve topluma tarihsel bir bilinç kazandırmak yerine siyasi ideolojinin küresel ölçekteki ideolojilerin yansıtmak istenen ortacağ savaş filmleri. Sanat eserinin eleştirisi mümkün güzel-çirkin, iyi-kötü şeklinde görülen eksikliklerinin bildirilmesi ama bu sanatların ya da filmlerin zamanlaması sorgulanır. Çünkü sanat bir toplumu anlatıyor ya görmek istediği toplumun ya da nasıl şekillendirecek toplumun bilgisini verir.

Dini olarak da daha önceki yazılarımda değindiğim gibi ve ek olarak da dinin bazı yasaklarına din adamları tarafından nasıl helal bulunacağı ya da helal kılmak için uydurduğu kılıf vardır. Örnek verilecek olursak, ekonominin kötü olmasını görmezden gelip diyanetin bütçesi, eğitim ve sağlık bütçesinden fazla olmasını bir kenara bırakılarak yozlaşmışlığa, hırsızlığa, adaletsizliğe kılıf uydurmak ve insanları şükürle kandırmaya çalışmak, şükrün eylemsizlik olarak insanlara dikte etmek ya da faiz haram iken ekonominin kötü olduğunu söylemeyip banka faizini helal göstermek için enflasyon bilmem dolar kuru gibi belli başlı kılıflara helal göstermek. Din adamlarının dahi iktidar korkusundan ya da koltuk ve statüsü kaybı korkusundan ekonominin kötü olduğuna değinmesi, liyakatsiz atamalara ses çıkarmaması, etik kurallarının dışında olan ya da dinen uygun olmayan hiçbir şeye ses çıkaramaması. Helal kılmak için uydurulan kılıflar sosyal medyalardan ayetlerin yalanlaması, değiştirilmesi ve dini güncelleme başlığı altında değiştirmeye çalışmak.

Kısaca bu toplumun her alanda çürüttük eğitimde, adalette, dinde, modernitelde. Çıplaklığı giyim, adaletsizliği adalet, hırsızlığı halk, torpili ve kayırmayı liyakat, haramı helal kıldık. Deve sidiği, organik hoşafı bilim kıldık. Bilimin sorgulama merakı ve düşünceyi, felsefeyi, sosyal bilimi, vatana ihanet kıldık insanları küçük bir kutuya hapis ettik.

Dünya bir çok savaş atlattı ve bir çok ekonomik kriz atlattı, her seferinde toparlandı. Dünyada sıfırdan başlayan ülkeler oldu. Örneğin Singapur 1950’lerde bağımsız olan, gerek tarım gerekse doğalgaz kaynağına sahip olmadığı halde dünyanın en zengin ülkesi haline gelmesi bizi ekonominin, hukukun, eğitimin... gibi birçok kurumun düzelebileceğini gösterir. Bir toplumu her zaman seküler ihtiyacı karşılanacak, çözüm imkan bulmuştur. Ama sosyal çürümeye mahkum olan bir toplum her zaman helak olmaya mahkumdur.