Her zaman için bir ülkeyi ayakta tutmanın öncelikli koşullarından bir tanesi ekonomiden geçmektedir. Ekonomiyi de canlandırmak veya ayağa kaldırmak için sağlam bir eğitim sistemine ihtiyacımız bulunmakta. Eğitimde sürekli bir ilerleme kaydettiğimizi ne yazık ki üzülerek de olsa söyleyemiyoruz aksine gün geçtikçe kötüye gidiyor. Kurumların hepsini kısaca eğitimi, ekonomiyi, aileyi, adaleti... yani bütün kurumların kaynağını dine indirdik, nitekim din hayatın her alanına çok büyük bir etken ama inandığımız dini de değiştirdik. Bunun için hiçbir şeyi ne rayına oturtabildik ne de düzenli bir şekilde ilerletebildik. Dinin ilkelerinden biri de ilim ile amel etmektir ama ilmi olmadığı halde bütün kurumların başını din adamları çekmekte ve din adamlarını atmaktayız.
Dini bir yönetim her kesim tarafından kabul edilmese de belli başlı güzel yanları olmakla beraber eksiklikleri bulunur. Örneğin toplum ne kadar dini bir hayat yaşıyor ya da toplum dini bir yönetim uygulamak isteyenler ve görevlendirmiş olduğumuz görevliler bu dine ne kadar inanıyor ve bu dini ne kadar benimsiyor? Bir düzensizliği olduğu aşikar. Daha önceki yazılarımda da çoğu şeyi değinmiştim tekrarlamanın bir anlamı yok. Kisaca toplum nasıl eğitim görürse, nasıl yönetilirse ve neye inanırsa bu şekilde yönetilir ve böyle bir paradoksun içerisine girer.
Toplum olarak dinden o kadar uzaklaştık ki din adamlarımız dahi anlatmış oldukları dini bilmiyorlar okumuyorlar öğreniyorlar ve öğretemiyorlar. Bu şekilde dini tahrip etme yoluna giriyoruz dini tahrip edilen bir topluma dini de yaşam yönetim meşru olmaz etik de olmaz. Bu konuda üzerine düşünmesi gereken şey İslam dini tahrif edilmiş mi ya da tahrif ediyor muyuz. Buna cevaben en güzeli islam dininin kitabı vermekte ama bu dinin kitabını güncelleme konusu dahi gündeme gelmiştir, hani bazı şeyleri devletin ideolojik ve zor aygıtlarıyla değiştirip dönüştürme yoluna giriyoruz çünkü inanmak ve bilmek her zaman doğru orantılıdır ve bilmediğimiz şeylere inanıyoruz gibi bir algı benimsiyoruz ama bildiğimiz halde yanlışa inanıp ve yanlışı yapıyoruz bu şekilde eğitimi de bozmaktayız. Eğitimin bozulmasıyla beraber dinimiz, dinimiz ile beraber toplumumuz da bozulmaktadır. İlahiyat ve imamlık gerek eğitim gerekse diğer kurumları her alana atanmaları ve toplumun gerekli ilim sahiplerinin alan dışına itilmeleri toplumdaki eksiklikleri göremememize, analiz edemememize ve bir çözüm üretmememize neden olmaktadır.
Eğitimde, toplumda, sağlıkta, dinde, boş zamanlarda yani her alanda eğitim görmüş insanlarımız ve de eğitim alanları birbirinden farklı olan bu branşların yöntemi de birbirinden farklı ve bağımsızdır. Alan sınırlarını gasp etmek, ihlal etmek, ne alanında sağlıklı bireyi ve personeli ne de sağlıklı toplumu elde edebiliriz.
Son olarak da yolsuzluğu, hırsızlığı düzenbazlığı ilk olarak meşrulaştırdığımız kurum eğitim kurumu olmakta. Bunu sınav sorularını çıldırarak, okulda kopya çektirerek, liyakati gözetmeyerek yeni yetişen ya da yetiştirdiğimiz bireyleri kendimize yol, su, elektrik, olarak geri aldık. Nasıl mı? Bilgisiz öğretmen, noksan imam, yarım doktor, matematik bilmeyen mühendis,... gibi kamu kurumu memurları ile ve halen liyakatsiz ve torpille yerleştirilen personeller ile sağlığımıza, malımıza, imanımızı sebep olmaktayız, geleceğimizi karartmaktayız.