Suriye'deki Suriye Demokratik Güçleri (SDG)'nin, Şam rejimine entegre olma ihtimali, bölgenin geleceği için en kritik ve en çetrefilli meselelerden biri olarak önümüzde duruyor. Bu durum, özellikle Rojava olarak bilinen bölgede yaşayan Kürdler için varoluşsal bir endişe kaynağıdır.
Türkiye, SDG'nin hızla Şam'a entegre olmasını ve silahlarını teslim etmesini talep ediyor. Aksi takdirde, Rojava'ya askeri operasyon düzenleme tehdidinde bulunuyor. Bu talep ve tehdit, tarihsel bir arka plana sahiptir.
Tarihsel Baskı: Rojava'da yaşayan Kürd milleti, son altmış beş yıldır Baas rejiminin ırkçı, ret, inkâr ve imhacı politikaları altında ezilmeye ve sosyo-kültürel olarak yok edilmeye çalışıldı. Kürdler, Arap değil, ayrı bir millettir ve tüm dünyadaki her milletin sahip olduğu temel haklara sahiptirler. Bu baskı, mevcut güvenlik kaygılarının temelini oluşturuyor.
Hayatta Kalma Mücadelesi: Kürd milleti, IŞİD gibi radikal cihatçı terör örgütlerine karşı kendi varlığını savunarak bu bölgede ayakta kaldı. Kürd milletini savunmasız bırakıp, bu tür örgütlerle savaşmış bir gücü koşulsuz şartsız cihatçı bir rejime teslim etmek, imha edilmelerinin yolunu açmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır. Uluslararası hukuk, her milletin kendi varlığını savunma hakkını tanır.
Çözüm Eşit Kurumlarda Gizli: Roj Peşmerge Modeli
Türkiye'nin güvenlik endişesi taşıması anlaşılır bir durumdur, ancak çözüm yolu, bölgedeki bir milleti zulme teslim etmek olmamalıdır. Kalıcı ve sürdürülebilir çözüm, hak ve hukukta eşitlik temelinde, eşit kurumlara sahip olmakla mümkündür.
Güney Kürdistan Bölgesi'ndeki modelin incelenmesi hayati önem taşır. Türkiye, Rojava'da güvenliği sağlamak üzere, Kürd milletinin meşru güvenlik gücü olan Roj Peşmerge Ordusu'nun bölgeye gelmesini talep etmelidir. Eğer SDG'nin ideolojik radikalizm taşıdığı endişesi varsa, bu kuvvetlerin Roj Peşmerge Ordusu bünyesine entegre edilmesi gündeme alınabilir.
Bu yaklaşım, üç temel fayda sağlayacaktır:
* Güvenlik: Bölge, Kürdlerin kendi meşru ve uluslararası alanda tanınma ihtimali olan bir gücü tarafından korunur.
* İstikrar: Türkiye'nin sınır güvenliği, bölgesel ve meşru bir Kürd gücüyle sağlanmış olur.
* Eşitlik: Kürd milleti, Türkler, Araplar ve Farslar gibi kendi savunma, güvenlik, sosyal ve kültürel kurumlarına sahip olarak hak ve hukukta eşitlik temelinde yaşama imkânına kavuşur.
Kürdler İçin Varoluşsal Güvence
Kürd milleti için savunma ve güvenlik kurumlarına sahip olmak bir zorunluluktur. Bu, son yüz yıllık tarihte Kürd milletine yönelik katliam ve soykırım politikalarının tekrar etmemesi için tek varoluşsal güvencedir.
* Manipülasyon ve Şiddet: 52 yıldır bölgemizde süren şiddet ve terör, Kürd milletini, ulusal değerlerini, ulusal statüsü talebinin nasıl manipüle edildiğinin acı bir sonucudur. Şimdi de siyaset alanı, gerçek eşitlik ve kardeşlik temelini reddederek radikalist hayalî rejim modelci hikayelerle manipüle edilmek isteniyor.
* Katliamdan Korunma: Kürd milletini olası katliamlardan kimin koruyacağı sorusunun cevabı, eşit kurumsal güce sahip olmalarında yatmaktadır. Bu meşru gerekçeyi göz ardı etmek, zulümdür ve vahşettir.
Gerçekler gizli kalamaz. Suriye'deki kalıcı çözüm; ret, inkâr ve imjacı politikalarını bir kenara bırakıp, bölgedeki tüm milletlerin - özellikle de Kürdlerin - eşit haklar, eşit kurumlar ve meşru güvenlik garantileriyle tanınmasına bağlıdır. Bu gerçekleşmediği sürece, bölge şiddet ve istikrarsızlık döngüsünden asla çıkamayacaktır.
SDG’nin Şam rejimine koşulsuz entegrasyonu, Rojava Kürdlerinin imhasına davetiye çıkarmaktır. Türkiye, gerçek ve sürdürülebilir bir çözüm istiyorsa, bu talebinden vazgeçmeli; bunun yerine bölgesel eşitliği ve Kürdlerin meşru kurumlarını temel alan yeni bir güvenlik mekanizmasının kurulmasını talep etmelidir. Kürd milletinin son yüz yıllık katliam ve soykırım dolu acı tarihi gerçeği ortadadır, her millet gibi, katliamlardan korunmak istiyorsa her millet ile eşit güvenlik kurumlarına sahip olmak zorundadır.
