Elli yılı aşkın bir süre önce, "bağımsızlık" gibi büyük bir hedefi merkeze alarak şiddet ve teröre dayalı bir mücadele başlatan Abdullah Öcalan ve ekibi, daha en baştan Kürd ulusal hareketini derin ve yıkıcı bir kutuplaşmaya sürükledi.
Kendi dışındaki tüm Kürd siyasetlerini ve aktörlerini "işbirlikçi, ajan, hain" ilan eden bu yapı, şiddeti bir tercih değil, bir zorunluluk aracı olarak dayattı.
Bu dayatma, yurtsever Kürdleri adeta bir bataklığa çekti: Ya Öcalan’ın safında yer alacaklardı ya da "hain" damgası yiyeceklerdi. Ulusal değerler ve hedefler için yola çıkıldığı iddia edilen bu yol, kısa sürede şiddetin tiranlığına dönüştü ve Kürd ulusal birliğini parçalayan en büyük iç dinamik oldu.
Yıkımın Korkunç Bedeli ve Paradigmanın Çöküşü
Bu kanlı mücadelenin Kürd halkı için çıkardığı bilanço, korkunç boyutlardadır:
* Can Kaybı: Yüz binlerce yurtsever Kürd’ün bu şiddet döngüsünde yok olmasına neden olundu.
* Sosyo-Ekonomik Yıkım: Beş binden fazla köy ve yerleşim yeri yakılıp yıkıldı, bölge ekonomisi telafisi zor zararlar gördü.
* Göç ve Yerinden Edilme: Milyonlarca insan, doğup büyüdüğü topraklardan zorla yerinden yurdundan sürüldü.
Hedef Saptırma: Bağımsızlıktan 'Kültüralizme Aşırı Milliyetçiliğe' Geri Çekilme
Ancak bu yıkım tablosunun ardından gelen ideolojik dönüşüm, asıl çarpıcı olanıdır.
Bağımsızlık ve ulusal statü talebiyle yola çıkan bu hareketin, bugün "Kültüralist talepler aşırı milliyetçiliktir, istemiyoruz" noktasına gelmesi, açıkça bir paradigma çöküşü ve başlangıcından itibaren bir manipülasyon projesi olduğunun kanıtıdır.
Bu geri çekilme, mücadelenin esas hedeflerini anlamsızlaştırmakta, Kürd milletinin ulusal değerlerinin ve ulusal statü talebinin içini boşaltıp yolunu saptırmaktadır.
Yanıtlanması Gereken Sorular
Eğer hedef, en nihayetinde Kürdleri ulusal kimlik ve statü talebinden uzak, sadece sosyal bir olgu noktasına çeken taleplerle sınırlı bir noktaya gelmek idiyse; bu kadar kan, gözyaşı ve yıkıma neden olmanın hesabı ne olacaktır?
* Kürd milletinin iç ve dış infazlarla yok edilen canlarının hesabı ne olacak?
* Yakılıp yıkılan köy ve kentlerin hesabı ne olacak?
Bu mücadelenin, Kürd halkının ulusal çıkarlarından çok, bölgesel ve uluslararası bir "proje" ya da "manipülasyon" amacıyla kasıtlı olarak üretildiği gerçeği, ne yazık ki Kürd milleti tarafından hâlâ yeterince idrak edilememiştir. Öcalan ve ekibi başlarken Kürd milletine doğruyu söylemedikleri gibi, gelinen noktada da yine doğruyu söylememektedirler.
Ulusal Kimliğin Tükenmeyen Meşru Talebi
Ancak tüm bu manipülasyon iddialarına ve trajik sonuçlara rağmen, temel bir gerçeklik dimdik ayakta durmaktadır: Kürd milletinin ulusal iradesi. Öcalan ve ekibinin bugün reddettiği kültürel ve ulusal statü talebi, herhangi bir lidere ya da örgüte endeksli değildir. Bu talep, Kürd milletinin dünyadaki her milletin sahip olduğu evrensel hakkı ve hukuku ile eşdeğerdir ve meşruiyetini tarihten almaktadır.
Kürd milleti, bu yıkıcı mirasın gölgesinde dahi olsa, meşru, yasal yol ve yöntemlerle ulusal değerlerine sahip çıkacaktır. Ulusal statüsünün yasal ve anayasal güvence altına alınması talebi, pazarlık konusu yapılmayacak, bu haktan asla vazgeçilmeyecek ve taviz verilmeyecektir.
Kürd siyasetinin ve toplumunun önündeki en büyük ve tarihsel görev, bu büyük yıkımın muhasebesini yaparak, ulusal hedeflere doğru şiddet dışı, yasal, meşru ve kapsayıcı bir yolu kararlılıkla inşa etmektir. Ulusal duruşun inatçı direnci budur.
