Kürd milletinin meşru ulusal statü arayışı, yıllardır Öcalan ve PKK’nin yarattığı ideolojik ve siyasi çıkmazda rehin tutuluyor. Tarihsel önderlere yöneltilen hakaretlerden, ulusal taleplerin “aşırı milliyetçilik” diye damgalanmasına kadar uzanan bu süreç; Kürd halkını statüsüzlüğe mahkûm eden tehlikeli bir tasfiye hamlesine işaret ediyor. Ulusal hareketin geleceği, bu manipülasyonların aşılması ve meşru demokratik zeminde yeniden inşa edilecek bir uyanışla mümkün olacaktır.

Bir Uyanış Çağrısı

Kürd milletinin tarihsel haklılığa dayanan meşru ulusal statü ve özgürlük arayışı, on yıllardır Abdullah Öcalan ve PKK’sinin yürüttüğü politikalarla ağır bir türbülansa sokulmuştur. "Mücadelemiz bağımsızlık içindir" şiarıyla yola çıkılan, ancak gelinen noktada şiddet ve terör bataklığına sürüklenen bu süreç, Kürd halkının enerjisini tüketmiş ve ulusal hedefleri flulaştırmıştır.

Meşru zeminde ulusal statü mücadelesi veren, şiddeti reddeden aydın ve yurtseverler sistematik olarak "işbirlikçi", "ajan" ve "hain" yaftalarıyla ötekileştirilmiş; millet üzerinde kurulan bu baskı mekanizmasıyla kitleler Öcalan'ın tekeline mahkûm edilmiştir. Tarihsel süreçte yüz binlerce can, ağır mal kayıpları, milyonlarca insanın yerinden edilmesi ve binlerce yerleşim yerinin yakılıp yıkılması gibi devasa bedeller ödenmiştir. Ancak bugün gelinen nokta, Öcalan'ın kültürel hak taleplerini dahi "aşırı milliyetçilik" olarak niteleyip reddettiği bir tükeniş durağıdır.

Öcalan’ın son dönemde geliştirdiği perspektif ve PKK’ye sunduğu yeni yol haritası, bunun basit bir strateji değişikliği değil, tarihsel bir kırılma ve ihanet olduğunu göstermektedir. Öcalan'ı hâlâ "irade" veya "rehber" olarak görenlerin, bu çıplak gerçekle yüzleşme vakti gelmiştir.

1. Sömürgecilerin Dilini Aşmak: "Kültür Kalıntısı" ve "Çöplük" Söylemi

25 Nisan 2025 tarihli olduğu tespit edilen ve PKK'nın 12. Kongresi'ne gönderilen mektuptaki ifadeler, bir liderin kendi halkına bakışındaki trajik uçurumu gözler önüne sermektedir. Öcalan’ın Kürdleri bir "kültür kalıntısı", kadim Kürdistan coğrafyasını ise "Çöplük" veya "Mezarlık" olarak nitelendirmesi, sömürgeci ve inkârcı devletlerin en radikal söylemlerini dahi geride bırakan bir aşağılamadır.

Bu dil, sadece Kürd kimliğini inkâr etmekle kalmamakta; aynı zamanda binlerce yıllık bir medeniyetin ve coğrafyanın değerini hiçe saymaktadır. Kendi halkını ve vatanını bu denli aşağılayan bir figürün, o halkın "iradesi" olma iddiası, bu söylemlerle birlikte kökünden çürümüştür.

2. Tarihsel Hafızaya Saldırı: Değerli Şahsiyetlere "Judenrat" Yakıştırması

Sürecin en can alıcı ve kabul edilemez noktalarından biri, Kürd ulusal mücadelesinin tarihsel önderlerine yapılan saldırıdır. Şeyh Said, Said-i Kurdi, Seyit Rıza, Bedirxaniler ve Barzaniler gibi, hayatlarını bu davaya adamış şahsiyet ve ailelerin "Judenrat" (Nazi Almanyası'nda faşistlerle iş birliği yapan Yahudi konseyleri) olarak adlandırılması, tarihsel bir çarpıtmadır.

Bu benzetme, sadece bu tarihi şahsiyetlere değil, Kürd ulusal mücadelesinin tarihsel meşruiyetine ve mirasına yapılmış bir hakarettir. "Kişi herkesi kendi gibi bilir" atasözünü hatırlatırcasına; bu aşağılayıcı dil, aslında Öcalan'ın tekçi sömürgeci devletlerle geliştirdiği şüpheli ve karanlık ilişkilerin bir yansımasıdır. Bu söylem, eşi görülmemiş bir teslimiyetin dışavurumudur.

3. Bir "Devlet Projesi" Olarak Tasfiye ve Manipülasyon

PKK’nın kuruluş kodları, şiddet ve terör odaklı eylemleri ve yurtsever Kürd dinamiklerine karşı tutumu analiz edildiğinde, örgütün 1970'lerdeki meşru Kürd yurtsever hareketinin doğal gelişimini engellemek amacıyla tasarlanmış bir "Devlet/Öcalan Projesi" olduğu iddiası güçlenmektedir.

"Fırsat verilirse hizmete hazırım, büyük hizmet ederim."

Öcalan’ın yakalandığında sarf ettiği bu sözler, onun Kürd halkına değil, statükonun karanlık odaklarına hizmet etme potansiyelini itiraf etmesiydi. Gelinen aşamada PKK'nın misyonunun, Kürd yurtseverlerini şiddet sarmalında tüketmek ve kuzeydeki ulusal katılımı sıfırlamak olduğu görülmektedir. PKK’nın silah bırakma veya tasfiye tartışmaları, bu "imha" misyonunun tamamlanmış olmasının bir sonucu olarak okunmalıdır.

Ancak tehlike devam etmektedir:

* Yeni Format: Örgüt, siyaset alanında meşru kültürel ve ulusal talepleri "aşırı milliyetçilik" ilan ederek manipüle etmeye devam etmektedir.

* Siyasette Yönetim Biçimi: Kürd kitleleri, egemen ulus şovenizminin radikal sol veya sağ kanatlarından atanan "temsilciler" eliyle kontrol altında tutulmak istenmektedir.

4. Ulusal Statü Yerine "Demokratik Ulus": Meşru Taleplerin İnkârı

Öcalan'ın "yeni perspektifi", Kürd milletini kolektif ulusal haklarından uzaklaştırmayı hedefleyen ideolojik bir manevradır. "Demokratik Ulus", "Demokratik Toplum" ve "Komünal Toplum" gibi kavramlarla süslenen bu radikalist ve hayali modeller, Kürd ulusu tanımını ezen ulusun etnik yapısı içinde eritmeyi amaçlamaktadır.

* Ulusal Statüden Kaçış: Bağımsızlık, özerklik veya federasyon gibi somut statü talepleri yerine; altı boşaltılmış "ortak vatan" ve "devletsiz demokrasi" hedefleri ikame edilmektedir.

* Kolektif Haktan Kopuş: Öcalan, bu perspektifle kadrolarını ve tabanını, ulus olmaktan kaynaklanan haklar için mücadele etmekten men eden bir pozisyona çekmektedir.

Uyanış Şimdi Başlamalıdır

Kürd milleti bu kirli oyunun farkına varmalıdır. PKK'nın şiddet ve terör döngüsünden çıkarılıp tasfiye edilmesi, yurtsever Kürd kamuoyunun ortak beklentisi haline gelmiştir. Ancak bu tasfiyenin ardından kurulmaya çalışılan yeni siyasi tuzaklar da aynı kararlılıkla teşhir edilmelidir.

Kürd ulusal hareketinin geleceği; Öcalan’ın ve onun sömürgeci devletlere hizmet odaklı örgütünün gölgesinden sıyrılarak, meşru, sivil ve ulusal haklara dayalı bir zeminde yeniden yükselmek zorundadır.

Bu uğursuz alandan rant elde edenleri, gerçeği görmezden gelenleri ve ihanete sessiz kalanları bekleyen tek şey, tarihin ve halkın vicdanında mahkûm olmaktır. Büyük bir vebalin altından kalkamamak istemeyenler için uyanış, şimdi ve derhal başlamalıdır. Hevgırtına Colemêrgiyan NK