Üniversiteler, özgünlüğün ve özgürlüğün mekanlarıdır. Özgünlük ve özgürlüğün olmadığı yerde bilimden ve yenilikten söz edilemez. Her üniversite ürettiği değerler ölçüsünde bilimsel zenginlik elde eder. Dolaysıyla ülkenin ihtiyacı olan bilimdir.

Akademinin kendine has özgün felsefi fikir ve bilimsel bilgi icat etmesi gerekir. Maalesef akademik sistemimiz bilim üretmiyor. Önemli olan bir makalenin bilim üretip üretmediğidir. Bu nedenle kurumlarımıza ideoloji ve siyaset yüklemek yerine; düşünce ve sorgulama biçimlerini yüklemeliyiz. Yani “semantik” anlam bilgiye zemin hazırlar. Üniversiteler, uluslar arası SCI ve SSCI dergilerde yayınladıkları makale sayısına göre sıralamaya giriyorlar.

Hakkari üniversitesi, değer üretebilen bir yükseköğretim kurumu seviyesini henüz yakalayamamıştır. Eğitiminde tam bir sefalet durumu hakim. Öğrencileri lise düzeyinde aldıkları eğitimle mezun olmaktadırlar. Burada ayrıca belirtmek isterim ki, bazı sorunlar doğrudan doğruya eğitim sisteminden kaynaklanan sorunlar.

Yine de bu üniversitede yerleştikleri kadro sayesinde maaş alanlar, bu aylıklarını başka yerde harcayacak kadar bu kente bigane kalmamalıdırlar. Bilindiği kadarıyla, bir çok akademisyenin sadece kadrosu Hakkari üniversitesinde, fiilen il dışında ikamet etmektedirler. Bu kente aidat beslemeyenlerin, ünsiyet bağı olmayanların bu kente dair endişe taşımalarını beklemez beyhudedir.

Paulo Coelho derki; “Yüreğin neredeyse hazinende oradadır.” Bu söz Hakkari üniversitesinin bir kısım akademisyenini tarif eder niteliktedir. Üniversite yönetimi ise; çiçeği büyütmenin su vermekten ibaret olmadığını bilmesi gerekir.

Kimse düzenin bozulmasını, alışkanlıklarının değişmesini istemiyor. Hele bu düzenden nemalanan kişiler hiç istemiyor. Umutsuzluk ve çürümenin kul gezdiği bu yerde gerçeklerin itibar görmediğini ama yalanların el üstünde tutulduğu bir atmosferi hep beraber yaşıyoruz. Bu ibretlik gerçekler manzumesidir.

İnsan kendisini anlamlandıran yaşadığı mekana ve zamana bir ruh katmalı. Hakkari üniversitesi akademik camiası bu işin neresinde kendilerini tanımlıyorlar acaba? Hakkari yöresinde bulunan endemik bitki ve böcek türlerini başka bir üniversite akademisyenlerinin çalışmaları neticesinde fark ediliyorsa; bizim bu akademisyenlere söyleyecek bir sözümüz olmayacak mı?

AR-GE yapmamak, “fikir dergilerine” ulusal yada yerel basına yazı yazmamak bir eksiklik olarak görmeyecek miyiz? Her ayın 15’inde “mobil bankacılık” aracılığıyla aylık almak bu akademisyenleri tatmin ediyor, vicdanen rahatsız etmiyor mu?

Bugüne kadar yaptığınız doktriner bir çalışmaya imza atmamak içler acısı değil mi? 65 yaş hattından emekli olduktan sonra yeni kurulan üniversitelerde çalışma hakkı bulunan ve Hakkari üniversitesinde çalışan profesörlerin, üniversitenin bilim dünyasına katkıları nedir?

Hakkari’nin geleceğini şekillendirme adına ve bu doğrultuda güncel bir kılavuz gibi bir idealiniz yoksa, bizler sormayacak mıyız? Yok mevzi koruma peşinde olmak bize yetiyor diyorsanız söyleyecek sözümüz yok. Akademik alanı bu zaviyeden kapatmak Hakkari halkına reva görmek haksızlık değil mi? Halk arasında üniversiteler bacasız fabrika olarak görülür. Faraza böyle olduğunu düşünsek bile, Hakkari cadde ve sokaklarına çıktığınızda bir üniversite esintisi hissedilmiyor, esnaf ticaretinde bir canlılık ve heyecan duymuyorsa bir şeyler eksik bırakılmış demektir.

NOT: Yazılarımda kişileri hedef almadığımı daha önce belirtmiştim. Bir durum tespiti yaparak fikir beyan ediyorum sadece. Ancak FETÖ’den tevarüs ve mülhem bazı troller, (özellikle, Abdullah isimli rumuz) yazdıklarıma yorum yapacakları yerde, direk şahsımı hedef alarak yorum yapıyorlar. Çünkü; bu trollerin kendilerine ait tek sözcükleri yok dillerinde.

Bakın ben açık yüreklilik ve açık kimliğimle yazıyorum. Köşe kapmaca oynayıp kaçak yazmak delikanlığa sığmaz. Onur ve haysiyet sahibi birisi kimliğini gizlemez. İnsan, onuru her şeyin üstündedir. Yazdıklarımın aksini iddia eden varsa; tekzip yazısını göndersin, bu köşe yayınlarız.

Eğer cüretiniz varsa, yüreğiniz ve zihin dünyanızda yetiyorsa sizde açık kimliğinizle yazın. Mesele kimin ne yaşadığı değil, mesele kişinin kendi zihinsel kapasitesini ve becerisini ortaya koymasıdır.

Mesele birilerinin istemediğim tek bir cümle dahi kuramazsın beklentisinin çok ötesinde bir durumdur. Ülkemizde gerçeğin pek hükmü olmuyor maalesef. “Düşüncelerimi, onları anlamayan insanlara göstermeye ihtiyacım yok.” (Sartre)