ÖĞRETMEN ( ا ) ELİF OLMALI
Öğretmen öğretir; iyiyi- kötüyü, güzeli-çirkini, zoru -rahatı, ahlakı, edebi nerede ne konuşacağını, nasıl davranacağının muhabbetini öğreten öğretmendir. Bu öğretmen ilkin anne, baba, abi, abla, eğitim camiamızda ki her bir neferdir.
Anne babanın edeple yetiştiremediği, güzel ahlak veremediği evladını eğitim camiasında ki öğretmenden düzeltmesini beklemeyelim. Bekliyorsak da öğretmenin düzeltme çabasına, gayretine sahip çıkıp, sesimizi çıkarmayalım, hevesini kırmayalım, okul basmayalım, öğretmeni, idareyi tehdit etmeyelim.
Öğretmen elif olmalı, elif gibi dik durmalı; alışa gelmiş dik kafalı ses tonunu yükseltmeyi adet edinmiş, dediğim dedik talebeyi, müfredat dışı eğitim şartları ne gerekiyorsa; talebenin, ailenin, toplumun yararına kazandırılmalıdır. Küçüğün büyüğünü yıldırma savaşlarına son vermeli, savaş açmalıdır. Ve bunun arkasında ailenin, idarenin, kurumun hatta bakanlığın ve de yürekli insanlarının arkasında var olduğunu hissetmeli, görmeli…
İyi bir eğitim anne babadan başlar. Bu eğitim iyi bir Türkçe, Kürtçe, matematik, fizik, resim, müzik değildir. Bu eğitim iyi bir edeptir, güzel bir ahlaktır, yerinde ve zamanında bir muhabbettir, saygıdır, sevgidir…
Tüm dünyevi dersleri 100 olsa da; edebi yoksa, ahlakı çirkinse, ağzı bozuksa, hareketleri, davranışları hayvaniyse, hak hukuk bilmiyorsa ileride üst makamlar gelse de bundan ne beklenir?
Hırsız bir bürokrat mı?
Adaletsiz bir amir mi?
Kul hakkında boğulmuş bir esnaf, avukat, mühendis, doktor, memur, hamal, köylü, şehirli mi?...
Hiçbir ebeveyn evladının kötü yola düşmesini, kötü anılmasını istemez. Hatta evladının kendisinden daha çok güzelliklerle zikredilmesini arzuluyorlar.
Herkes öğretmen, vali, müdür, profesör gibi dünyevi makam mevki sahibi olmaz. Fakat herkes manevi değerlerle yüklenmiş birer iyi birey olabilir.
İlk öğretmen anne, evladının iyiliği, geleceği için çocuğa kızınca, baba karşılık veriyorsa yâda çocuğa arka çıkıyorsa ikilemde kalan çocuk ya anneyi sever babayı dışlar yâda tersi olur durum böyle olunca bu çocuk boşta kalır.
Sigarayı yasaklayan fakat koridorda bahçede öğrencisinin gözü önünde sigara tüttürerek içmeye teşvik eden muallimin de; önce diline, giyimine dikkat etmesi lazım öğrencisini ahlak dışı konuşmalara, müstehcen kelimelere, çıplak giyimlere, kadının kadın, erkeğin erken gösteren giyim karışıklığına özendiren hallerden uzak durması elzemdir. Aksi takdirde öğretmen vasfını taşımaz. Aybaşını bekleyen vasıfsız bir devlet personeli unvanı sahibi olur. Öğretmende; öğretmen olmalı ki öğretebilsin.
Dolayısıyla disiplinin olduğu alanlara baktığımızda hep başarılar ön planda, disiplinsizlik ortamlarında ise hep gerileme, gerileme taklitleri önemsenmektedir.
Milli dediğimiz Milli Eğitim Bakanlığı milli davranmalı, İstanbul sözleşmesinde ki “kadının beyanı esastır” saçmalığı misali; edepsiz öğrenci beyanı, haksız diklenen veli beyanı gibi saçmalıklarıyla personelini sahipsiz bırakmamalı, toplumda ailenin temel taşlarıyla oynanmasınlar oynatmasınlar.
Bugün ilimizin, ülkemizin hangi noktasında olursa olsun selde, depremde, yangında darda kalmış insanlara nasıl seferber olduklarımızın yakın tarihini yaşadık. Orada öncelik Türkçe, Kürtçe, matematik, fizik, müzik geçmedi, geçmiyordu. Edep geçti, ahlak geçti, hak hukuk kardeşliği, muhabbet geçti, sıcak bir çorba, yırtık da olsa bir battaniye, insani uzanan milyon el geçti…
Kale hükmünde olan ailenin maneviyatlarının daha da güçlenmesi, diri tutulması önem taşımaktadır. Yıkılması, düşmesi halinde toplumların ülkelerin nasıl harap olduklarının canlı şahitleriyiz…
Her bir öğretmen bu ülkenin birer çivisidir. Çivi düşerse nal, nal düşerse at, at düşerse komutan, komutan düşerse ordu, ordu düşerse ülke kalmaz…
Selam ve dua ile…