“AK Parti’nin 3 Kasım 2002’de iktidar olması ile başlayan süreç Türkiye’de devlet-toplum ilişkisindeki asimetrik halin normalleşme sürecini başlattı. Askeri vesayetin kırılması, bürokratik vesayetin gerilemesi ve siyasal alanın genişlemesi bu sürecin en önemli ayakları oldu. ( Murat Aksoy, 29 Mayıs 2013, Yeni Şafak Gazetesi)”

AK Parti milletle arasındaki, gönül köprülerini yıktığı için bugün oluşan güvensizliği tamir etmekte ciddi güçlük çekiyor. AK Parti halihazırda yönetilemezlik sorunun bizzat nesnesi haline geldi. Çok ciddi güven sorunu ile karşı karşıya. Hikayesi zayıfladığı içinde kuruluş hedeflerinden sapma gösteriyor. Milletin siyaseti yerine koltuk siyasetine odaklanmış durumda.

Geçmiş dönemlerde AK Parti’nin gerçekleştirdiği icraatlara kimsenin bir itirazı olamaz. Fakat bu başarılar mazide kaldı. Herkes biliyor ki; Türkiye bugün derin bir ekonomik kriz yaşıyor. İktidar ekonominin bilimine, ekonomik realiteye itibar etmediği için toplumun problemlerini çözme noktasında umut olmaktan uzaklaşıyor.

Hukukun üstünlüğü endeksinde, özgürlüklerde, şeffaflıkta ve yolsuzluk algısı konusunda demokrasi liginin epey uzağında duruyoruz. Dış politikada “değerli yalnızlığı” yaşıyor ülke.
Keşke AK Parti, kurucu felsefesinden uzaklaşmasaydı. Keşke AK Parti envai çeşitle hasbilerini partiden uzaklaştıracağına ilk dönemlerinde olduğu gibi ortak akıl, müzakereci siyaset ve katılımcı demokrasi ilkeleriyle hareket etseydi.

Keşke AK Parti, AK Partilileri AK Parti’den temizleme yolunu seçmek yerine dillendirilen yanlışlara, yapılan itirazlara kulak kabartsaydı. Fikrini beyan eden partililere tahammül edebilseydi. Belki de ilk iki döneminde gerçekleştirdiği başarılara yeni başarılar ekleyebilirdi, böylece belki de bugün başka bir Türkiye’yi konuşuyor olacaktık. Görev ve yönetimlerde kişilik, ehliyet ve liyakat aramaktan vazgeçilmeseydi, ne memleket bu halde olurdu ne parti.

Eğer AK Parti kendi genetiğini bozmadan, yol arkadaşlarını, AK Parti’yi iktidara taşıyan hasbilerini çeşitli kumpaslarla partiden dışlamasaydı geçmişte olduğu gibi sadece hizmete, ülke sorunlarına odaklansaydı topluma dönüp geleceğe yol alsaydı başarılarına yenilerini eklemek içten bile değildi.

Ama ne yazık ki AK Parti artık kötü bir ekonomik tablo ile anılıyor, zamlarla, yüksek enflasyonla ve işsizlikle anılıyor. Dahası hukuksuzluk, adaletsizlik ve yolsuzluk algısıyla anılıyor. AK Parti statükoya teslim olmasaydı, ekonomik krizin, fahiş fiyatların, astronomik zamların, hiper enflasyonun, işsizliğin, olmadığı, özgürlüklerin alabildiğine genişlediği, adaletin şaşmaz terazisinin düzgün tarttığı bir Türkiye’yi inşa etmiş olacaktı. Bunun önünde hiçbir engelde yoktu. Ama ne yazık ki AK Parti artık başka bir evrende yaşıyor. Ortak akıl, istişare, farklı olana tahammül, çoğulculuk, adalet, demokrasi, liyakat, ehliyet gibi bir takım değerleri rafa kaldırmış durumda.

Parti içi rekabet ayyukya çıkmış, bürokrasi ve siyasette istikbal vadeden bir çok partili bazen yargı yoluyla, bazen medya aracılığı ve troller eliyle itibar suikastına uğramaktan nasibini almıştır-alıyor. AK Parti trenine kaçak olarak binenlerin sebep oldukları kaygılar yersiz büyümüyor, eleştiriler iş olsun diye yapılmıyor.
Ak Parti kendi geçmişini inkar ediyor. Dünü ile kavgalı, yarına dair vizyonu olmayan bir varlık gibi sadece bugününü ve anı yaşıyor. Ülkenin sorunlarına kaygısız kalıyor. O yüzden günü kurtarmaya dönük tepkiler veriyor ve kendi içinde dahi tutarlı politikalar sergileyen bir çerçeve çizemiyor.

“…Bizzat kendi ilkeleriyle oluşturduğu yeni siyaset ikliminde yazdığı başarı hikayelerini yolun bir yerinde yok sayarak akla ve hayale sığmayacak kadar absürt bir maceraya yöneldi. Normalde hiçbir siyasi akıl, kendi başarılarını yok saymayı göze alamaz. Ancak AK Parti bugüne kadar hiçbir iktidarın denemeyi aklından bile geçirmediği öylesine akıl dışı yollara saptı ki sonunda, çok güvendiği hamasi söylemlerle baş başa kaldı.”

“Toplumda karşılığı olmayan ve bir başarıymış gibi sunulan hikayeler, AK Partinin geçmişteki başarı hikayelerini de hızla silmeye başladı. Bir de buna yine kendisinin icat ettiği kirli siyaset dili eklenince bütün pırıltısı kayboldu.”
“AK Parti, geçmişteki başarılarını nasıl gerçekleştirdiğine dönüp bakmak yerine dışarıda ve içeride düşmanlar icat ederek ayakları yere basmayan hayali hikayeler yazmaya çalışıyor…”

(Mehmet Ocaktan, Karar Gazetesi, AK Parti’nin böyle bir hikayeye ihtiyacı yoktu ki…06.06.2022)

AK Parti kendi eksiklerine bakmak yerine, her sabah bir düşman üretiyor, her akşam bir komplo teorisine yatıyor. Sonuç olarak hayallerini daha acıklı anlatmak için kullandığı enstrümanlar toplumda hayat bulmuyor. Yalanlarla, iftiralarla, her türlü, kötülükle siyasi ikbal elde etmek isteyenler, yol arkadaşlarını harcamak için her yolu mubah gördüler. Siyasi rantlarının önüne çıkan engelleri aşmak için her türlü aracı çekinmeden kullanabilenlerin partide hakimiyeti sürüyor. Zamana yayılan çöküş böyle başladı.

AK Parti ‘hukukun Üstülüğü’ne güvenen bir parti değil artık. Muhafazakar, yer yer milliyetçi çizgiyi de aşan aşırı milliyetçi ve anın ruhuna uygun olarak ulusalcı, ama aynı zamanda ‘görsel dindarlık’ ritüellerine yaslanan ve bu minvalde dindar- muhafazakar kesimleri, hamasi, dini ve milli söylemlerle konsolide etmeye çalışan kendi programını unutan, bir parti olarak tarif etmek mümkün.

“Hukukun üstünlüğü,” daha fazla özgürlükler, daha çok demokrasi, daha çok insan hak ve hürriyetleri hedefleriyle iktidara gelen AK Parti’nin adım adım 90’lı yıllardaki siyasi atmosfere dönüyor olması büyük bir talihsizlik. AK Parti yola çıkarken belirlediği istikametini kaybetti, istikameti ile birlikte Türkiye’yi maceralarla dolu belirsiz bir yolculuğa sürükledi. ‘Dönülmez ufkun akşamındayız’