Vakti zamanında bu ülkede “üst akıl” hezeyanı vardı. Üst akıl denen şey her derde devaydı.
Yazılı basından görsel basına, köşe yazılarından sosyal medya mecralarına kadar. Kısaca memleketin her karışında nevzuhur ediyordu. Ülkenin her sorununda başköşeyi kimseye kaptırmıyor, Hızır gibi her soruna koşuşturuyordu.
Üst aklın her tehdit ve tehlike çanlarına karşı Türkiye milli ve yerli bir akılla, bu üst aklın çevirdiği bütün dolapları, dümenleri ve gizli emellerini görmüş, ona posta koymuş ve oyununu bozmuştu. Ülkenin çözülemeyen bütün sorunların yegane müsebbibi bu iflah olmaz “ üst akıl” idi.
Ülkenin hiçbir sorununa rasyonel yaklaşım göstermeyen iktidar mensupları, kalem ve söz sanatkârları, gazete köşelerinde ve televizyon programlarında bizleri sürekli bu üst akla karşı uyarıyorlardı. Sağ olsunlar iktidar cenahının fikri önderleri derin tahlilleriyle bu tehlikeli duruma karşı ülkeye kalkan oldular.
Türkiye’nin altına dinamik koyacak ve ülkeyi her daim kötülüklere sürükleyecek kararlar almakla meşgul bu meşum aklın hinliklerine karşı hep tetikte olmamız isteniyordu. Su uyur, “üst akıl” uyumazdı.
İktidar da bu devasa üst akıl emellerine ulaşmasın diye cansiperane bir mücadele veriyordu. Herkese düşen görev belliydi: İktidarın yanında saf tutmak ya da en azından iktidarın yapıp ettiklerine ses çıkarmamak. Bu varlık-yokluk savaşında, iktidarı eleştirmek, memleketi zaafa düşürürdü ve üst akla militan yazılmaktan başka bir anlam taşımazdı.
İktidar bu üst akılın emellerini boşa çıkarmak için muazzam bir mücadele veriyordu. Yoksullukla malul herkese düşen görev belliydi: İktidarın tarafında durarak saf tutmak ya da en azından iktidarın kötü yönetim beceriksizliğine ses çıkarmamak. Bu minval üzerine, iktidarı eleştirmek, beka sorununa yol açar ve üst akla hizmet etmekten başka bir anlam taşımazdı.
Türkiye’nin gün yüzü görmemesi için gecesini gündüzüne katan bu üst akıl bir anda ortalıktan kayboldu.
Bir düşmanımız daha vardı: “Faiz lobisi”. Görünmeyen bu faiz lobisi ekonomimize kurulmuş bir tuzaktı. Ne iş yapardı, kim organize ederdi, hangi köşe başlarını tutardı, bunları bilmenin kimseye faydası yoktu; bilinmesi icap eden bir faiz lobisinin olduğu ve bunun da Türkiye’ye düşmanlık ettiğiydi. Gerisi mühim değildi.
21’inci yüzyılın bir “Türkiye yüzyılı’nın” önünde bir bariyer olarak durmasaydı siz o zaman ülkenin şahlanışına şahitlik edecektiniz.
Milli ve yerli hükümetimizin faizleri aşağı çekmesini haz edemiyor, ekonomimizin çökmesi için gece gündüz çabalıyordu.
Haklarını teslim etmesek ayıp olur, iktidar mensubu vatanseverler bizi faiz lobisi hakkında da bilgilendirmek için muazzam bir emek veriyorlardı. İktidar, bu lobiye karşı bir yurt savunması içindeydi. Ülkedeki ekonomik kriz, bu menhus yapının Türkiye karşıtı planlarının bir neticesiydi. Doğrusu bu işin alıcısı da vardı. Bu lobiye savaş açmış hükümeti yalnız bırakmak vatanı satmak demekti.
Hükümet, milli ve yerli bir rota takip ettiği için, faiz lobisinin gazabına uğruyordu. Bu faiz lobisi olmadaydı "Nebati modeli enflasyonla birlikte büyüme getirecekti.
Böylesi bir durumda; iktidara kem gözle bakmak faiz lobisine hizmet etmekle eşdeğerdi. Fakat çok geçemedi, merkez bankası faizleri %50 bandına çıkarmasıyla bu faiz lobisi de toz dumanı oldu. Dün “faiz lobisi” demeden cümle kurmaktan imtina edenler, bugün artık bu kavramın kıyısından kenarından geçmez oldu. Dün “tefeci” denilerek tefe konulanlar, bugün “finans merkezleri” olarak görülmekte. Lakin bizde beka ve tehdit ihtiyacı her daim olmalıydı.
Bizi bu sefer tehdit eden başka bir şer odağı icat edildi: İsrail.
“Vaat edilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dinî bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.” (Cumhurbaşkanın 1-Ekim TBMM açılış konuşmasından.)
İktidarın, erozyona uğrayan siyasi karizmasını yeniden kazanma fırsatı elde etmek için iktidarın müzahir yayın organlarında büyük bir seferberlik başlamış görünüyor.
3000 yıldan fazladır Tevrat’ta yazılı olan “Nil’den Fırat’a vaat edilmiş topraklar” bahsi, bugün öğrenilmiş gibi sunulması çok anlamlı olmalı. İsrail bizimle sınırı olan bir ülke değil. "Vaat edilmiş topraklar" Mısır, Suriye, Ürdün, Irak gibi ülkeleri kapsadığı iddia ediliyor. Fakat bu ülke yönetimlerinden, hiçbirisi böyle bir tehdit altında olduklarını halkına açıktan söylemiyor. “Türkiye’ye saldıracak” denilen İsrail ordusunun çelik ihtiyacının büyük bir kısmı Türkiye karşılıyor. Hatta basında yer alan bazı haberlere göre yük gemileri halihazırda vızır vızır gidip geliyor.
Bu ülkede her kriz kapıyı çaldığında, yönetim afalladığında dış güçler, iç mihraklar, mandacılar, faiz lobisi, üst akıl yada savaş hali var denilecek. Yine birileri suçlanacak ama kaybedilen vaktin, zamanında alınmayan tedbirlerin hesabı her daim olduğu gibi sorulmayacak. Soracak olan olursa onlarda ihanetle suçlanacak.
Hülasa; Komplo teorileriyle yayıp, komplo teorileriyle kalkmayı sevdik. Yoksulluk, sefalet, hayat pahalılığı, hukuksuzluk ve adaletsizlikler çok mühim değil. Bunları sakın görmeyin, Yoksa İsrail ülkemize saldıracak!