“Siyasal parti, halk sınıflarının tarihsel iradesini taşıyan organik bir yapıdır. Bu yapı, halkla kopuklaştığı anda bir yönetici elitin mekanizmasına dönüşür.”

— Antonio Gramsci

Hakkâri’de DEM Parti’nin son kongresiyle birlikte Kadir Şahin ve Hümeyra Armut’un yerine Behçet Kanat ve Evin Tan seçildi. Bu değişim, partinin iç yapısında yeni bir dönemin başlangıcı olarak sunulsa da esas soru şudur: Değişen sadece isimler mi, yoksa anlayışlar da değişiyor mu?

Hakkâri’de uzun süredir gözlemlenen temel örgütsel zaaf, il yönetimlerinin kendini adeta merkez ilçe düzeyine indirgemesidir. İlçe ve beldelerle bağ kurmayan, yalnızca merkezde örgütlenen bir yapının şehrin tamamını temsil etmesi mümkün değildir. Bu, yalnızca Kadir Şahin dönemine özgü bir durum değil. Ondan önce de benzer bir çizgi hâkimdi. Ancak Şahin’in siyasal ve entelektüel birikimi, bu yapısal tıkanmayı aşabilecek bir potansiyele sahipti. Ne yazık ki bu potansiyel örgütsel pratiğe dönüşemedi.

Yeni yönetim de aynı çizgiden başlamış görünüyor. Behçet Kanat, ilk iş olarak mahalle toplantılarına odaklandı. Ancak bu başlangıç, merkez odaklı anlayışın devam ettiğini gösteriyor. Oysa ki il başkanlığı, sadece merkezde değil; tüm ilçe ve beldelerde yeniden yapılanmayı başlatacak bir enerjiyle hareket etmeli, kongre süreçlerini derhâl örgütlemeliydi.

STK’larla kurulan ilişkilerde de ciddi bir belirsizlik söz konusu. DEM Parti’nin ideolojik pozisyonu, zaman zaman sivil alanı da kontrol altına almaya dönük bir çizgiye kaydı. Bu durum, hem STK’ların bağımsız hareket alanını daralttı hem de partinin kendi içinde bir hegemonya krizi yarattı. Çoğulculuğun söylem düzeyinde kaldığı, radikal demokrasinin ise gerçek katılımcılığa dönüşemediği bir örgütsel yapı ortaya çıktı.

Belediye ve il genel meclisi üyelerinin performansları izlenmedi. Halkla aralarındaki bağ şeffaf biçimde kurulamadı. Tutuklu Eşbaşkan M. Sıddık Akış için etkin bir kamuoyu oluşturulmadı. Geçici görevle atanan vali yardımcısı ve belediye meclis üyeleri arasındaki ilişki halktan saklandı. Partinin bir dönem mücadele ettiği "kayyum yönetimlerinin" uygulamalarına dair sessiz kalması, ciddi bir inandırıcılık sorununa neden oldu.

Demparti 860X505

Tüm bu eksiklikler yerel seçim sürecinde kendini açık biçimde gösterdi. Para, feodal ilişkiler ve diaspora müdahaleleri seçimin genel atmosferini belirledi. Merkez ve Yüksekova belediyelerinin korunması başarı gibi sunulsa da; Şemdinli, Çukurca ve birçok köyde yaşanan kayıplar sorgulanmadı. Seçim sonrası bir öz değerlendirme süreci başlatılmadı. Kazanarak kaybetme hâli, derin bir sessizlikle geçiştirildi.

Bugün içinden geçtiğimiz dönem yalnızca örgütsel değil, tarihsel bir eşiktir. Barış ve demokrasi taleplerinin güçlendiği, silahsızlanma yönünde umut veren bazı gelişmelerin yaşandığı bu süreçte, yerel yapılar halkla bağ kurabilmeli, siyasal açıklık ve cesaret sergileyebilmelidir. Genel merkezlerde gözlenen yakınlaşma ve dikkatli dil, yerel yapılar tarafından da sahiplenilmelidir. Bu, sadece parti politikası değil; halkın geleceği için elzemdir.

Ekonomik boyut da bu siyasal temsil krizini derinleştirmektedir. İşsizlik, umutsuzluk ve gençliğin yerelden kopuşu gün geçtikçe artmaktadır. Teknik olarak açık olan sınır kapılarının yeterince işlevsel olmaması, Hakkâri gibi bir sınır kentinde ekonomik dinamizmi durma noktasına getirmiştir. Tüm bu sürecin üzerine, doğası maden sahalarına çevrilen Hakkâri’de, çıkarılan değerlerin başka şehirlerde sermayeye ve istihdama dönüşmesi; yerelde ise yoksulluğun derinleşmesi, bir diğer çelişki olarak karşımızda durmaktadır.

Bu büyük tablo karşısında, DEM Parti Hakkâri İl Örgütü’nün hem kendini hem de halkla olan bağını yeniden gözden geçirmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu, sadece eleştiriyle değil; samimi bir yüzleşmeyle, yeniden yapılanma iradesiyle mümkün olabilir.

Bugün Hakkâri'de eski anlayış henüz tam olarak ölebilmiş değil. Ama yenisinin doğup doğamayacağı, artık bu kadroların tarihsel sorumluluğudur.
“Kriz, eskisinin ölememesi, yenisinin doğamamasıdır.”
— Antonio Gramsci