Her zaman, ülkede birliğin, beraberliğin, kardeşliğin; taziyede, halayda, yangında, selde kaynaşmanın en güzel örneğini sergileyen halkımız; ne yazık ki zaman zaman birilerimizin kışkırtmasıyla alel acele araştırmadan, kaynağını bilmeden, birbirimize dalma, zarar verme duyarsızlığımızın frenini tutmamaktayız.
Dün, yani 80-90’lı yıllarda; ofis masasında, İstanbul’un sahilinde, Ankara’nın havalı manzarasında kahvesini yudumlayıp; fotomontajlarla, “Güney Doğu Anadolu sınırının sıfır noktası, teröristlerin ortasındayım” söylemleriyle halkı galeyana getirip Kürt- Türk kavgasını hazırlayanlar... Sözüyle, duruşuyla devlet büyüklerine yön veren medya patronlarıyla, bugün Hakkâri halkını karşı karşıya getiren, kadını kocaya, evladı babaya, küçükleri büyüklere karşı kışkırtan bir Hakkâri basınıyla karşı karşıyayız. Bu gidiş hayra alamet, yarınlarımız için pek iyimser bir hava değil.
Yazılarımızla, paylaşımlarımızla, yorumlarımızla, manşetlerimizle, durumlarımızla halkı ne kadar gerdiğimizin farkına varalım...
Her ne kadar kendimize tarafsız, objektif desek de yalandır. Hiçbir gönül tarafsız değildir, az da olsa meyil vardır. Dolayısıyla gönlümüzde ki takımı, cemaati, ırkı, rengi, partiyi üstün görüp diğerlerini çöpte görmek kul hakkı, halkı kışkırtıp gruplaştırarak galeyana getirmeye, yön vermeye de hakkımız yoktur.
Güneydoğu muhtarlık seçimlerinde taraftarlarının birbirine girmesinin ve zarar vermesinin nedeni sosyal medya paylaşımları değil midir?
Damat veya gelin tarafından hepimizin akraba olduğu, hiçbirimizin yabancı kalmadığı Hakkâri’mizi de seçimde Allah korudu. Biz basının kışkırtmasıyla ilimizde az kalsın büyük facialar yaşanacaktı. Yalan mı? Günlerdir manşetlerimiz de, yorumlarımız da, paylaşımlarımız da, durumlarımız da kanları fokurdayan gençlerimize gaz vermedik mi? Madem seçimler demokrasi, özgürlüktür. Milleti özgürlüğünde bırakalım. Hem dilimiz özgürlük, demokrasi, sağduyu diyecek hem de kalemimiz, niyetimiz farklı olacak! Bir kalpte iki yön barınmaz. Ya iyiyiz ya kötüyüz...
Seçim atmosferi boyunca ilimiz dışında ki siyasetçiler hariç, hiçbir yerli adaylarımızdan, birbirlerine karşı, birbirleri hakkında kötü söz duymazken, görmezken; neden biz aşiretlerini anımsatarak manşetlerimizde şu gençlik, bu gençlik diye gençleri büyüklerine karşı cephe oluşturduk. Bu gençler de büyükler de bu toprağın evlatları değil mi? Kimi kime karşı dolduruyoruz. Herkesin farklı düşüncesi, fikri olamaz mı?
Hakkâri’nin seçimlerden çok daha vahim sorunları var. Onları azaltana, sonlarını getirene kadar haftalarca, aylarca, yıllarca manşetlerimizde tutsak daha yaralı olamaz mı halkımıza, inancımıza, değerlerimize?... Misalen!
1- Gençlerimizin belini büken yersiz ve yurtsuz düğün masraflarını, israflarını, sağa sola özenerek getirilen sözde adetleri, gelenekleri, görenekleri, gençlerin ayrılmasının nedenlerini,
2- Erkeklerin nikâh kıymadan, namahremi önünde elinde yüzükle diz büküp, birbirlerine örf ve adetlerimizle yakından uzaktan uyuşmayan, yeni türemiş anne babalarından bihaber yüzük takma rezaletini,
3- Affedersiniz neredeyse gelin - damatla sabahlayacak kadar mahremiyet bölgelerde foto sırasını bekleyen, marifetmiş gibi daha gelin- damak fotoğraf çekmeden paylaşma yarışında yarışanları,
4- Haber sitelerimizde falan ağanın, beyin, zenginin kızına külçe altın, oğluna sandık sandık nakit toplandı reklamlarını yapıp gençleri karamsarlığa, umutsuzluğa gömmek yerine, masrafsız, mevlitlü düğünlerle manşetlerimizi süsleyelim, süsleyelim ki gençlerde yaşama hevesi, umudu olsun,
5- Duadan, Fatihadan çok kavurmanın konuşulduğu taziyeler değil, taziye yemeklerini kaldıranların manşeti gündemimizde, güncelimizde kalsın...
Hakkâri basını olarak eğer 80-90’lı yıllarda gibi gündemde kalmak adına halkı bölüp, parçalayıp yutacaksak mesleği bırakalım. Yok, farklılıklarımızla birleştireceksek mesleğe sarılalım, kalemlerin hakkını verelim... Karamsar manşetler yerine ümitvar ajanslarla ümit çiçeğinin tohumlarını serpelim...
Kalemimize dikkat edelim, çağın silahıdır vebali çoktur...
Selam ve dua ile...