Biat, tarihte tüm siyasal yapı ve oluşumların önemli bir parçası görülmüştür. Siyasi bir kavram olarak biat, seçilen yada seçimsiz olarak iş başına gelen yöneticiye itaat etmeye söz vermektir.
Siyasi tarihte, iktidara sahip olmak kadar iktidara sahip olma şekli de önemsenmiştir. Meşruiyet ilkesinin, bir şekilde elde edilen iktidara dini yada siyasi olarak bir geçerlilik kazandırma ve yöneticileri itaat edilebilir kılma gibi bir fonksiyonu vardır.

Dinin mesajının bir grup çıkarı için kurgulandığı her gerçeklik durumu, dini amacından saptıracaktır. Kimin daha güzel işler yapacağını görmek isteyende o işi icra edenin ne maksatla yaptığını bilende hayatı ve ölümü yaratan Yüce Yaratıcıdır. Kişiler yâda gruplar değil.

Kanlı aşiret ve mezhep kavgalarını bastırmak ve otoritelerini kutsallaştırmak için Emevi ve Abbasi halifeleri bu yola başvurdular, böyle bir ‘itikat’ teşekkül etti, asırlar içinde edilgen bir Müslüman tipi oluştu.

İnsanın kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğuna dair algılama, anlama ve yorumlama çabası, hakikat ile kurabileceği ilişkinin dolaysız olabilmesine bağlıdır. Başarı, güç, sayısal büyüklükler veya kişisel ya da grupsal çıkarlar gibi dolaylı amaçlar, kişinin iyi yâda kötü tanımlamasına yön veriyorsa, gerçek ve hakikat bu çıkarlara kurban ediliyor demektir. * (a.g.e)

Cemaatler yeterince şahsiyet üretmeyen bir cemiyet haline dönüşmemelidir. Ancak kişinin hem bir oluşumun parçası, hem de kendisi olması oldukça güçtür.

Biat-İtaat-Sadakat kültürünün etkisinde kalan kişiler, şablonlar ile düşünür, kalıplar ile yaşar. Oysa özgür birey; katı yargılara değil ilkelere dayanan tekilci aklın değil kolektif aklın hakim olduğu bireydir. Günümüzde biat-itaat ve sadakatin hakim olmadığı bir siyasi oluşum, cemaat yada tarikattan söz etmek imkansızdır.

1950’lerden beri de geleneksel sağ parti ve diğer sivil yapılarda lider kültü hâkimiyeti ortaya çıktı. Bütün yetkiler liderde toplanır. Yapının diğer mensupları “davanın neferi” olarak hizmet ederler. Siyasette “saadetim onurumdur” önermesi Hit’lere aittir. Güçlü bir sadakat vurgusu şahsiyetsizlik üretmesi kaçınılmazdır.

“Kült Hareket” olarak tanımlayabileceğimiz lider merkezli, eleştirilemez, hatta sorgulamanın affedilmez bir ihanet olarak algılandığı siyasi oluşumlarda, yapılan işleri savunma refleksi kutsal bir görev olarak telakki edilir.

Analitik düşüncenin yeterince gelişmediği toplumumuzda, çok kolay ve yaygın bir biat, itaat ve sadakat kültürü mevcuttur. Bu paranoya, inanç sistemi gibi hayati bir meseleyi de ilmi açıdan ve bilimsel verilerle konuşmamızı engelliyor.

Bugün geldiğimiz noktada; soru sormayan, sorgulamayan, liderinin dediğini kayıtsız şartsız doğru kabul eden, önüne konulanları sadece onaylayan, bırakın itiraz etmeyi, fikir dahi beyan etmeyen bir kitle var tüm siyasi parti, cemaat ve tarikatlarda. Hatta toplumun kahir ekseriyeti böyle bir pozisyonda.

Biat-itaat-sadakat kültürü, lidere kayıtsız, koşulsuz bağlı kişiler yetiştirir. Bu insanlar sorgulama yeteneğini kullanmaz, itiraz edemez, fikir beyan edemez. Lider, sorgulayanları, itiraz edenleri fikir beyan edenleri asla hoş karşılamaz. Hatta bu tür girişimde bulunanları cezalandırma yoluna dahi gidilir. İstisnasız tüm siyasi parti, irili ufaklı cemaat ve tarikatlardan büyük cemaat ve tarikatlara kadar bu jargon hakimdir.

Sorgulamayan, itiraz edemeyen, fikir beyan edemeyen insanlar özgün irade sahibi olamazlar. Bu tip insanlar dünyanın en iyi oluşumlarında dahi yaşasalar insanlık adına değer üretme şansları yoktur. Çünkü önceliklerinde hep bağlı oldukları lider düşünce sistemine biat vardır. Bu önceliğe aykırı düşünceleri geliştiremezler ve dolaysıyla mevcudu devam ettirir, yeni bir şeyleri çıkaramazlar.

Hz Ali’nin bulunduğu Küfe’den Muâviye’nin bulunduğu Şam’a giden adamın erkek devesine bir Şamlı; “bu dişi deve benim” diyerek el koymaya çalışır. Muâviye meydanda toplanan onbinlere sorar “Bu dişi deve Şamlı’nındır değil mi?”. Ve o Şamlılar “evet, o dişi deve Şamlı’nındır” derler.
Muâviye, Küfe’den gelip erkek devesine el konulan adama derki “Bu devenin dişi değil erkek olduğunu ve senin olduğunu ben de biliyorum ama sen git Ali’ye söyle;”Muâviye’nin erkek deve ile dişi deveyi ayırt edemeyen ve Muâviye ne derse ‘evet’ diyen onbinlerce taraftarı var”