Ortadoğu’nun kanayan yarası Gazze, insanlık tarihinin en ağır dramlarından birine sahne olurken, Türkiye bu karanlık tabloda bir umut ışığı olarak öne çıkıyor. Peki, biz millet olarak bu sorumluluğun ne kadar farkındayız?

Gazze’de Yükselen Umut: Türkiye’nin Ortadoğu’daki Vicdani Liderliği

Ortadoğu… Sadece bir coğrafya değil; çığlıkların yankılandığı, gözyaşlarının toprağa karıştığı, mazlum halkların umudunu diri tutmaya çalıştığı kadim bir vicdan aynası. Bu aynada her geçen gün daha net görülen bir yansıma var: Türkiye. Ancak bu yansımanın ne kadar farkındayız?

Tarih boyunca çatışmaların, emperyalist hesapların ve insanlık dışı uygulamaların merkezi haline gelen Ortadoğu, bugün belki de en derin yarasını Gazze’de yaşıyor. Yıllardır abluka altında yaşayan Gazze halkı, her gün İsrail’in bombardımanlarıyla yeni bir felakete uyanıyor. Hastaneler, okullar, evler hedef alınıyor; çocuklar, kadınlar, yaşlılar hayatlarını kaybediyor. Birleşmiş Milletler raporlarına göre, son birkaç yılda on binlerce sivil hayatını kaybetti, yüz binlercesi evsiz kaldı. Gıda, su, ilaç sıkıntısı had safhada; elektrik saatlerle sınırlı. Gazze, adeta bir açık hava hapishanesi…

Ancak acı sadece Gazze’de değil. Lübnan, Suriye, Yemen, Ürdün… Tüm Ortadoğu'da barut fıçısına dönüşen bir istikrarsızlık yaşanıyor. Hizbullah-İsrail gerilimi, İran’ın bölgedeki etkisi, milyonları yerinden eden mülteci krizleri ve ekonomik çöküş, bölge halkını belirsizliğe mahkûm ediyor. Her patlama, her saldırı sadece Gazze’yi değil, tüm Ortadoğu’yu sarsıyor.

Mazlumun Yanında Kim Var?

Gazze’deki trajedi insanlığın vicdanını test ediyor. Bir okul bombalandığında, bir anne çocuğunun cansız bedenine sarıldığında, dünya birkaç kınama mesajıyla yetiniyor. BM kararlar alıyor, ama yaptırımlar uygulanmıyor. Uluslararası toplum, izliyor ama çoğu zaman sadece izlemekle kalıyor.

İşte bu noktada Türkiye devreye giriyor. Filistin davası, yıllardır Türkiye’nin dış politikasının merkezinde. Kızılay ve AFAD gibi kurumlar aracılığıyla Gazze’ye tonlarca insani yardım gönderiliyor. Gıda, ilaç, sağlık ekipmanları mazlumların eline ulaştırılıyor. Diplomatik alanda Türkiye, BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı gibi platformlarda Filistin’in sesi oluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gazze’de soykırım var” şeklindeki sert açıklamaları, dünya kamuoyunda dikkat çekiyor.

Ancak Türkiye’nin rolü sadece diplomasiyle sınırlı değil. Askeri gücü, ekonomik dinamizmi ve en önemlisi Osmanlı’dan miras kalan tarihi ve kültürel bağları, Türkiye’yi Ortadoğu halkları gözünde bir umut, bir lider haline getiriyor. Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de insanlar Türk bayrağını görünce umutlanıyor. Sosyal medyada sıkça karşılaşılan “Türkiye bizim abimiz” ifadeleri, bu bağın ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Peki, Biz Millet Olarak Nerede Duruyoruz?

Ortadoğu halkları Türkiye’yi umut olarak görürken, biz kendi içimizde bu sorumluluğun ne kadar farkındayız? Gazze’de bir çocuğun gözyaşında, Türkiye’ye edilen bir duada hepimizin payı var. Ancak çoğu zaman günlük hayatın telaşı içinde bu büyük resmin farkına varamıyoruz. Oysa Türkiye’nin gerçek gücü, sadece devlet kademelerinde değil; milletin yüreğinde, vicdanında, birlik ruhunda yatıyor.

Gazze’de yaşananları duyduğumuzda sadece üzülmek yetmez. Her birimiz bu davaya ses, destek ve umut olabiliriz. Bir sivil toplum kuruluşuna bağış yapmak, sosyal medyada gerçeği paylaşmak, bir mitingde Filistin bayrağını taşımak… Hepsi bir adımdır. Çünkü her adım, zalime “Dur!” demek; mazluma “Yanındayım!” demektir.

Adaletin Öncüsü Olmak Bizim Elimizde

Ortadoğu’nun acıları, insanlığın ortak sınavı… Türkiye, bu sınavda liderlik yapma potansiyeline sahip. Adalet, dayanışma ve merhamet gibi değerlerle bu coğrafyada yeniden umut inşa edebiliriz. Osmanlı’dan miras kalan adalet anlayışı ve mazlumun duası, bu yürüyüşte en büyük kılavuzumuz olabilir. Ancak bu yürüyüş, sadece devletin değil; milletin ortak çabasıyla mümkün.

Son olarak kendimize şu soruyu soralım: Gazze için, Ortadoğu için, insanlık için ne yapabiliriz? Türkiye’nin rolünü nasıl daha da güçlendirebiliriz?

Bu soruların cevabını aramak ve bu uğurda adım atmak, sadece bir görev değil; insanlık onurunun bir parçasıdır.

Unutmayalım: Birlikte daha güçlüyüz, birlikte mazlumun sesiyiz.