Hakkari Belediyesine 3 Haziran'da üçüncü kez kayyım atandı. 2016'dan bu yana sekiz yıldır kayyımlar tarafından yönetilen kentte güvenlikçi politikalar ve yasaklar hakim. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) geçtiğimiz günlerde açıkladığı verilere göre geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Hakkari yüzde 23.3 ile yine işsizliğin en yüksek olduğu kent oldu. Hakkari kişi başına düşen gelirde de 81 il arasında 69'uncu sırada. İran ve Irak'a açılan üç sınır kapısı bulunan kentte 'güvenlikçi politikalar' nedeniyle ticaret bir türlü gelişemezken, yasaklar nedeniyle tarım ve hayvancılık da bitme noktasına geldi. İşsizlik, yoksulluk ve yasaklar zorunlu göçü de beraberinde getirdi.

Kentteki kayyım, işsizlik, zorunlu göç sarmalını bu alanda çalışmalar yapan İnsan Hakları Derneği (İHD) Hakkari Şube Eşbaşkanı Sibel Çapraz ile konuştuk.

Denemeler 12

'İŞSİZLİK TABLOSU İKTİDARIN AYIBI'

- Bizlere biraz Hakkari'den ve kentin sosyolojisinden bahseder misiniz? Orada toplumsal ve siyasal yaşam nasıl sürüyor?

Hakkari; Irak ve İran sınırında bir bölge ve doğal olarak iki ülkeyle kültür etkileşimi olan ve ayrıca kendisine özgü kadim bir kültüre sahip. Açıkçası politik açıdan da çok stratejik bir bölge. Politik alandaki konumu dolayısıyla da çok fazla ihlallerin yaşandığı bir bölge. Örnek verecek olursak artık bu bölgedeki insanların iradeleri tanınmıyor ve bunu 2015’ten beridir süren, üç kere kayyım atanan belediyelerinden örneklendirebiliriz. Bilindiğiniz gibi TÜİK 2023 yılına ait işsizlik verilerini kamuoyu ile paylaştı. Bu verilere göre Hakkari, Türkiye'deki en fazla işsizlik oranına sahip kent oldu.

- Yıllardır süregelen işsizlik sorununu nasıl okumak gerekiyor?

İşsizliğin en fazla olduğu ilin Hakkari olmasına elbetteki şaşırmadık. Aslında Hakkari, işsizlik sıralamasında hep son sıralarda. Bu da devleti yöneten iktidarın ayıbıdır. Elbette ki bu işsizlik durumunu daha çok 'geçinemeyenler' olarak ele alırsak Türkiye’nin bu anlamda sınıfta kaldığını bile belirtebiliriz. Ama burada (Hakkari’de) politik bir yaklaşım ve uygulama var. Şimdiye kadar çatışmalı ortamı gerekçe gösteren devlet, şimdi ise memurlarına her gün TV'lerde şov yaptırıp, 'bölgeyi arındırdık' deyip her şeyi güllük gülistanlık gösteriyor. Fakat perdenin arka yüzünde derin bir işsizlik ve iş yaptırmama durumu var. Halbuki Hakkari hem kendi yerelinde hem de ülke ekonomisine katkı sunacak bir pozisyonda fakat dediğim gibi maalesef insanlara iş sahaları yaratmayarak, derin yoksulluğa, var olan iş sahalarını da kendi yandaşlarıyla yine bölgedeki insanların iş yapabilme imkânlarını kısıtlayarak işsizliğinde sebebi konumuna düşüyor.

'İNSANLAR KÖYLERİNE X-RAY'DEN GEÇEREK GİRİYOR, BAZI KÖYLERE ERZAK KOTASI UYGULANIYOR'

Yaşlı Kadın Motosiklet Çarpması Sonucu Hayatını Kaybetti Yaşlı Kadın Motosiklet Çarpması Sonucu Hayatını Kaybetti

- Hakkari bağlamında işsizlik ve göç, siyasal ve sistematik bir tercih mi?

Tabii ki. İş sahaları oluşmadığı zaman insanlar geçinebilmek için çareler aramaya başlıyor. Ya düşük ücrete mecbur bırakılıp yaşam refahı daraltılıyor ya da bunun sonucu göç ettirilmeye zorlanıyor. Bölgedeki göçlerin tamamı ekonomik ve politik nedenlerden dolayı. Sınır boylarında yaşayan insanların çoğu bölgedeki güvenlik politikalarından o kadar çok çekmiş ve bedel ödemiş ki insanların yaşam alanları tehdit altına girmiş. Ne tarım ne de hayvancılık yapamıyorlar. Bunda ısrar edenlerin birçoğu ya işkence görmüş ya da canından olmuş. Evine ekmek götüremeyecek duruma gelmiş insanlar. Dolayısıyla gençlerin çoğu eve ekonomik destek sağlamak için metropollere sığınmak durumunda kalmış. Son süreçlerde bölgedeki güvenlik politikaları gittikçe daha sert hale gelmiş bulunmakta. Sınır köylerde yaşayan insanlara, köylerine giriş çıkışlarında GBT yaptırılıyor, X-RY cihazları kurulmuş. Bazı köylerde köy sakini dışında giriş çıkışlara izin verilmiyor ve ayrıca bazı yerlerde erzak kotası uygulaması var. İnsan kendi evine bile özgürce girip çıkamıyorsa bunun tek bir açıklaması olur; göç ettirilme çabası. Şimdi burada sistematik bir baskı uygulamasından söz etmek abartı olmaz.

- Hayvancılık yapılan mera ve yaylaların yasaklanması gündemdeyken kentin ticari olarak tutunduğu sınır kapılarında da artık ticaret yapılamıyor. Hakkari halkı nasıl geçiniyor ya da geçinebiliyor mu?

Evet, bu kentin sadece işsizlik sorunu yok. Bu kentin 'güvenlik politikası' adı altında uygulanan pratikleri var. İki ülkeye komşuluk yeni bir şey değil, cumhuriyet kurulduğundan beri var olan bir gerçeklik. Ama her nedense bu iktidar var olduğundan beri en kötü, en sert uygulamaların tanıklığını yaşıyoruz. İki ülkeye komşu olmak ticari anlamda bir avantaj iken bizler bunun hiçbir olumlu yönünden faydalanamıyoruz. Her gün binlerce TIR giriş-çıkış yapıyor sınır kapılarından. Fakat nereye, niçin gittiği, ne taşıdığı, kime ait oldukları tamamen şaibeli. Fakat bir vatandaş bir kilo çayın dışında bir şey getiremiyor. Evine götüreceği yiyeceğe bile kota uygulaması getirilmiş. Bölge halkı, İran ya da Irak’tan kendi ihtiyaçlarını çok sınırlı sayıda getirebiliyor. Ve elbette geçinemiyor.

'YAYLALAR YASAK, TALAN SERBEST'

- Bir yandan yaylalarda yasaklar varken bir yandan da valilik ve bakanlıklar tarafından birçok koruma alanına 'doğa turlarının' düzenlendiğine de şahit oluyoruz. Hakkarililer bu tür organizasyonlara nasıl bakıyor?

Yayla yasakları, eylem ve etkinlik yasakları Hakkârili vatandaşlara uygulanan bir tecrit politikasıdır. Bilindiği gibi ilkbahar aylarında bölge halkı dağlardan topladıkları otlar ile yiyecek ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Bu bir gelenek ve kültür. Maalesef 2015’ten beri uygulanan yayla yasakları bu durumu da olumsuz yönde etkiliyor. İnsanlar hayvanlarını otlatmayı bırakın kendi yaylasına bile çıkamaz hale getirildi. Yani bölge halkının kendi imkân ve koşullarında yaşamalarına bile izin verilmiyor. İnsanlara, 'evinizden çıkmayın, doğadan faydalanmayın' deniliyor. Ama mevzu bahis festivaller ve doğa turları olunca uygulanan bu talana gözü kapalı izin veriliyor. Bir yandan bölgede uygulanan yasaklar bir yandan da hiçbir şey yokmuş gibi yapılan festivaller... Büyük bir çelişki var.

Denemeler 15

- Bu festivallerin binlerce yıllık, koruma altına alınması gereken Cilo Buzullarının üzerinde yapıldığını da görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elbette ki çok yanlış. 1000 yıllık buzullar bilinçsiz ve denetimsiz yapılan festivallerle yok ediliyor. Doğamızın güzelliklerinin bir siyasi araca dönüştürülerek reklam yapılması çok üzücü. Bu durum birçok sivil örgütü ve vatandaşı da rahatsız ediyor. Derneğimize bu anlamda gelen birçok şikayet var fakat bu talana 'dur' demek sadece bizim sorumluluğumuzda değil. Bu sorumluluk tüm doğa severlerin ve toplumun sorumluluğudur.

- Kayyım sürecinin tekrar başlamasıyla kentte fiili abluka halinin sürekli hale geldiği de dile getiriliyor. Sizin gözlemleriniz neler? Bu durum topluma nasıl yansıyor?

'Hakkari’de hayat var' yazılı bir pankart asmışlar Hakkari girişine. Üç dönemdir iradesi yok sayılan halk adına asılmış bir tabela ve ne manidardır ki tabelayı da bir kayyım astırıyor. Açıkçası her tabelayı görüşümde, koyunlarını otlatmaya giderken işkence gören ya da öldürülen insanlarımız geliyor gözlerimin önüne. Hakkari’de hayatın her alanını abluka altına alan politikalarla baskı altında tutmaya çalışan, Hakkari halkının iradesine saygı duymayan bir iktidar geleneği, politikası söz konusu.

- Peki bu politikaları nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Kayyım atama gerekçesi artık çok basit bir hal almış durumda. Buradaki maksat; Kürt’e siyaset yapma hakkının engellenmesidir. Şu anda feshedilmeyen bir meclis var. Fakat meclisin işlevini ve yetkilerini bile kullandırmıyorlar. Sonuç olarak bu kadar politik baskının bölgede uygulanıyor olması, bu kadar ihlalin yaşanmasının temel nedeni hükümetin Kürt meselesine olan bakış açısının gerçekliğini de gözler önüne seriyor. Hakkari bölgesinde yaşanan politikalar bu bakış açısının yansımasıdır. Kürt meselesi demokratik bir zeminde çözümlendiği müddetçe Hakkari’den Edirne’ye kadar bu ülkenin hiçbir toprağına hayat gelmez. 

Kaynak: artıGerçek