Yerel Yönetimler:

Türkiye’de halihazırda koyu merkeziyetçi bir idari yapının olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye anayasa tarihinde yerinden yönetim ilkesine ve yerel yönetimlere en fazla ağırlık veren anayasa, 1921 Anayasasıdır. 23  maddelik bu kısa Anayasanın 12 maddesi ( m.10-21) yerel yönetimlere ayrılmıştır. Bugün dahi, bu Anayasanın öngördüğü ölçüde bir yerinden yönetim, Türkiye’de gerçekleşebilmiş değildir.” (Ergun ÖZBUDUN 1921 Anayasası Atatürk Araştırma Merkezi  Yayını Ankara, 1992  s.43)

İnsanların yaşadıkları kentin/beldenin yönetimine katılması, demokrasinin en temel unsurudur. Demokrasi esas itibariyle yerelde başlayan bir süreçtir.

Sosyal belediyeciliğin yanı sıra , güçlü yerel yönetim modeli nasıl olmalıdır? Ülkemizin 2019 Yerel Yönetimler Genel Seçimleri atmosferine girdiği günlerde bir siyasal partinin genel başkan vekili belediye başkanı belirleme kriterlerinden bahsederken liyakat, ehliyet ve adalet gibi kıstasları saydı. Biz de makalenin giriş bölümünde adalet üzerine birkaç söz söyleyeceğiz.

Adalet; insanlık tarihi boyunca üzerinde en çok durulan kavramlardan biridir. Kutsal kitapların tümünde adalet, adil olan yada olmayan yönetimlere ilişkin hükümler bulunmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de “Allah sizden işi ehline vermenizi ve insanlar arasında adalet ile hüküm etmemizi emrediyor.” (Nisa, 58)

Platon'a göre; “Adalet “İnsanın ile devletin temel davranış kuralıdır”. Aristoteles'e göre; “Herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir.” Bir hukuk düzeni güçsüzleri ve mazlumları koruyarak adaleti toplumda tesis etmeye çalışır.

Tarih boyunca adaletin tecellisi insanlığın en önemli meselesi olmuştur. Kabile yapılarından göçebe hayata, beyliklerden imparatorluklara, monarşilerden demokrasilere kadar farklı yönetim modellerinde adalet ve hukuk hayatın en önemli idolü olmuştur. Devlet yönetiminin bütün kademelerinde adalet hakim kılınırsa toplumsal huzur, barış, bir arada yaşama ve hizmet sunma imkanı doğar. Vatandaşın devletine olan güveninin teminatı ancak adalet ile sağlanır. Sistemin adı veya şekli ne olursa olsun, asıl olan devlet parametresinin kusursuz işlemesidir.

Gerçek bir Cumhuriyetin ayırt edici özelliği hükümet sisteminde değil, kökleri derinlere uzanacak biçimde herkes için eşit adalet duygusu ve her bireye duyulan saygıdır. Demokratik bir devlet biçimi sorunları kendiliğinden otomatik olarak çözmez, ne var ki çözümler için faydalı bir çerçeve sunar. Sorunların çözümünde esas olan katılımcı yönetim anlayışını ön planda olmasıdır. Bu bağlamda yerel yönetimlerde yeni bir paradigmaya ihtiyaç  duyulduğu su götürmez bir gerçektir.

Eğitim, halk sağlığı, toplumsal refah, çevre duyarlılığı, ulaşım, sanat ve kültür gibi alanlarda başarılı olmak için özgün bir yerel yönetim modelini ihtiyaç bulunmaktadır. Adem-i merkeziyetçi esaslar üzerine  kurulmuş bir yerel yönetim yapılanması ve özgürlükçü-katılımcı bir siyasi düzen her türlü taleplerin müzakere edilmesine ve karşılanmasına uygun bir ortam oluşturur. Buna mukabil yerel yönetimler katı merkeziyetçi bir şekilde yapılandırılmış ve siyaset dar bir alana mahkum edilmişse, taleplerin karşılanması güçleşir.     

Yeni Yerel Yönetim Modeli Ne Olmalıdır?

Yerel yönetim olgusunu küçümsememek gerekir. Yerel yönetim aslında dünyanın en önemli kavramlarından biri olduğu gibi en özgün yönetim şeklidir. Ve belli bir beldenin/bölgenin kendi kendisini yönetmesidir. Yerel yönetim ile yerel kültür arasında sosyolojik bir ilişkinin matuf olması muteberdir. Yerel yönetimler daha özerk, daha bağımsız, daha özgün bir diyalektik döngüsüne sahip olması makbul olandır. Yeni bir yönetim sisteminde yerel yönetimler, yaratıcı ve üretken demokratik bir model olarak geliştirilmesi kaçınılmaz olarak görülmektedir.

Siyasette her zaman özne olan halktır. Yerel yönetim şekli olarak belediyeciliğin halk temelli, insan merkezli bir anlayış üzerine hizmet icra etmesi gerekir. Yönetim İnsanlık tarihi kadar eski bir kavramdır. Yönetim kuruluşların ve örgütlerin faaliyetlerinin düzenli, bilinçli bir şekilde yürütmesini ve bu yoldan da bireylerin ve toplumun gereksinimlerinin karşılanmasını sağlar. Yerel yönetimlerde esas olan statik değil, formel dinamik rasyonel yönetim anlayışını hakim kılmaktır. Bu sebeple yerel yönetimlerde bürokratik anlayıştan öte bir yönetim sistemi geliştirilmelidir. Çünkü bürokraside esneklik yoktur. Bürokrasi sürekli değişen çevre şartlarına uyum sağlayamadığı gibi yeniliklere açık değildir. Ekonomik, sosyal teknolojik ve siyasal konularda ortaya çıkan hızlı gelişme ve değişmeleri adaptasyon noktasında yetersiz kalmaktadır. 

Özellikle 2019 yılından itibaren, merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde sahip olduğu yetki mekanizmasını kötüye kullanabileceğini göstermiştir. Yerel yönetimlerin özerkliğinin merkezi yönetime karşı güçlendirilmesi demokratik yönetim gereğidir. Halkın rızasıyla seçilmeyen iktidar mevkiinin hiçbir kıymeti ve meşru tarafı yoktur.