AKP’nin kuruluş yıllarında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk metin yazarı olan Gazeteci ve Yazar Ali Murat Güven, TV5’te yayınlanan ve Mehmet Ali Kayacı’nın sunduğu “Düşünme Vakti” programına konuk oldu. Gazeteci ve yazar Ali Murat Güven, AKP’nin kuruluş yıllarındaki gayesi ile şu an gelinen noktadaki görüş ve ilke tutarsızlığını anlattı.

Güven'in programda yaptığı konuşmların özeti şu şekilde oldu:

'İDDİAMIZLA SINANDIK VE ÇOĞUMUZ ÇUVALLADIK'

“Çok güzel bir söz var, İsmet Özel’in sanıyorum: 'Allah, insanı iddiası ile sınar.' İddiamızla sınandık ve çoğumuz çuvalladık. Kendimi de bunun içine katarak söylüyorum. Arkadaş, bunca yıllık eziklikten sonra o hanlar, hamamlar, 5 yıldızlı oteller, o şatafat, o lüks, o arabalar, o cep telefonları… Bu sefer, vicdanlar sızlamaya başladı. Bir iftar yemeği düzenleniyor, yemeğin yarısı atılıyor. İlk savrulmada, 2010’a kadarki evrede vicdanlar sızlamaya başladı.

Bu sefer, açıklamalar geliştirilmeye başlandı: Öyle oluyor da, böyle oluyor da, her şeyi yönetemiyoruz da, devlet böyle bir mekanizma, bazen kaçaklar oluyor, yüzde yüz İslam düşüncesini devlete yansıtabilmek mümkün değil... Bu tür açıklamalar, 2011’den sonra da bunlardan da vazgeçildi.

Yaklaşım şu olmaya başladı: 'Arkadaş, biz bu kadar yapabiliyoruz. Sen, okula gidebiliyor muydun başörtünle? Gidemiyordun. Bak şimdi hakim oluyorsun, polis oluyorsun, asker oluyorsun... Yat kalk reisine dua et, buna şükret. Sen, bir daha reise oy verme, CHP gelecek, yine aynı yasakları, ondan sonra yaparsın hakimlik.'

'ŞİMDİ KÜSTAH BİR TEPEDEN BAKIŞ, KİBİRLİ'

Şimdi, küstah bir tepeden bakış, kibirli... Bu memlekette şu cümle sarf edildi: 'Sizin yerinize bir kereste koysam, odun koysam yine seçilir. İsimlerinizin hiçbir önemi yok. Bu isimler, o listede varsınız diye önemli.' Kısmen de haklı aslında söyleyen, kısmen de haklı. Bu kadar ‘Tek sistemli’ bir parti, varislerini yetiştirmeyen, bu kadar milletvekili olan…'

'İLK KONUŞMASINI BEN YAZDIM, PARA ALMADIM, 3 PAKET SİGARA İSTEDİM'


“Ben yazdım ilk konuşmasını Sayın Cumhurbaşkanının. 14 Ağustos 2001 günü, Ankara, Beykent Otel’de, partiyi dünyaya ve Türkiye’ye duyururken yaptığı, 45 dakika-1 saat yaptığı konuşmayı ben yazdım satır satır. Para da almadım, yalnız Hüseyin Besli’den 3 paket sigara istedim. “

Yazdığınıza pişman mısınız?

Çok pişmanım tabii ki. Bugün olsa yazmam. Neden pişmanım? Çünkü, onlar benim hayallerimmiş, partinin hayalleri değilmiş. İnanmamış, içselleştirmemiş, empati kurmamış. Okumuş, 'Çok güzel, harika yazılmış' demiş. Bire bir kullandı, ben de televizyon başında, İstanbul’da takip ettim. Tek bir kelimeyi bile çıkarmadı, birkaç pekiştirici ekleme yaptı. Hepsini okudu küçük küçük kartonlara bölünmüş olarak. Gözlerim doldu; ama şeye gelince…

Mesela ben ne yazmışım? 'Bizim iktidarımıza hiçbir milletvekili, parmak kaldırma makinesine dönüşmeyecektir. Türk demokrasisinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Genel başkan olarak ben dahil, hiçbir parti yetkilisi 3 dönemden daha fazla seçilmeyecek, partiyi meşgul etmeyecektir.'

Ben, ne yazdığımı çok iyi biliyorum. Partiden o dönemde gelen bazı isimlerle istişare ettik bunları. O içeriği, ben kafamdan atmadım. Bana bir yol haritası verildi, ben o yol haritasından zengin göndermeli, bol teşbihle, dünya tarihine ve dünyadaki ünlü liderlere bol göndermelerle dolu, nitelikli bir siyasal metin yazdım, o da seslendirdi. Sayın Cumhurbaşkanı, o zaman başbakan adayı… Genel başkan… Bir hafta tartışıldı: Her köşe yazarı, 'Burada ne demek istedi? Şurada şu umudu verdi, şuraya göz kırptı' falan... Bugün geldiğimiz noktada, metin hâlâ duruyor.

'KARİYER PLANIMDA BİR SİYASİ PARTİYE GİRMEK OLMADI'

Siz o ortamdan saf dışı mı kaldınız, yoksa kendiniz mi dışarı çıktınız?

Şimdi bu, bana çok sorulan, çok rahatsız olduğum bir soru; ama bu bir fırsattır, söyleyeyim: Ben, İstanbul Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema mezunu, sinema ve televizyon üzerine, yeni medya üzerine iki kez yüksek lisans yapmış, cebinde basın kartı olan, 38 yıllık bir gazeteciyim.

Hiçbir kariyer planlamamda siyasal bir partiye girmek, o partide ilerlemek, siyasetçi olmak, o partinin içinde basın danışmanı olarak dahi bulunmak olmadı. 1985, üniversitenin ilk yılı ile ülkücü bir dergide çalışmaya başladım. Çalışmak zorundaydım, ailemiz yoksuldu. O tarihten bu yana aralıksız çalışıyorum. Bayramlar dahil, yılbaşı dahil her zaman da çalışmışımdır, nöbet tutmuşumdur en kötü ihtimalle. Bana diyorlar ki: 'Seni saf dışı bıraktıkları için, parsadan pay alamadığın için bugün AK Parti düşmanısın, AKP düşmanısın.' Ben, AK Parti’nin içinde, daha kurulurken bir fiskelik emek verseydim, bir pozisyon kazanırdım.

DEM Parti’den hak ihlalleri raporu: Baskılar yüzde 50 arttı CANLI DEM Parti’den hak ihlalleri raporu: Baskılar yüzde 50 arttı CANLI

'TEK MASA VARDI; ABDULLAH GÜL OTURUYOR, ERDOĞAN KALKIYORDU'

Yani, düşünebiliyor musunuz? Genel başkanın sağ kolu Hüseyin Besli ile çay, kahve içiyoruz. Ben, başkanın metinlerini yazıyorum 6 ay boyunca. Daha partinin bir bürosu yok o sırada. Ankara’da, küçücük bir odada bir masa var. Abdullah Gül oturuyor, Tayyip Erdoğan ayağa kalkıyor, Abdüllatif Şener oturuyor, Abdullah Gül kalkıyor... Tek masayı paylaşıyorlar. Böyle bir pozisyonda, tekkeyi bekleyen çorbayı içmez mi? 'Ben, siyasal bir ikbal istiyorum Hüseyin Abi, Ahmet Abi, Abdullah Abi…'

'ANITKABİR'E İLK ZİYARETİNDE DEFTERE YAZDIĞINI DA BEN YAZDIM'

Ben, gazeteciyim ya, benim böyle bir planım yoktu. Hüseyin Besli, benim Yeni Şafak’tan genel müdürümdü. Kalemimin kıvraklığını biliyordu, partinin parası yoktu, bir reklam ajansıyla, bir metin yazarlığı servisi ile sürekli profesyonel bir bağ kurabilecek bütçesi yoktu. Biz eski kuşak Müslümanlar, zor zamanlarda devreye gireriz biliyorsunuz. Bana geldi, ben bir ajansta çalışıyorum. 'Bir hafta var, parti kuruluyor. Elimizde bir metin yok, benim de kafam durdu.' dedi.

Ben, o metni değil, Anıtkabir’e ilk ziyaretinde deftere yazdığını da yazdım. İlk ziyaretinde, çelenk koyduğunda, Anıtkabir’e yazdıklarında da, ilk meclis grup toplantısı... Ağustos’ta başladık, yıl sonunda bir ajansla anlaştılar. Merhum Şehit Erol Olçok, 'Bu işler, böyle Ankara-İstanbul arası mekik dokumayla olmaz' dedi ve bir ajans çatısı altında, profesyonelce yönetmeye geçtiler. Biz partinin, hareketin çocukları olarak, 'Tamam ağabey' dedik, 'Yeterli midir?', 'Yeterli Ali Muratçığım, teşekkür ediyoruz'... Profesyonellere bıraktık."