Anayasa hukukçusu,, eski AKP milletvekili Osman Can, Politikyol’da Murak Aksoy’un sorularını yanıtladı. AKP’nin otoriterleşme sürecini, devletin kişileşmesini, milletvekili olduğu süreçteki gözlemlerini, eleştirilerini ve özeleştirilerini anlattı.

Osman Can’ın söyleşide verdiği yanıtların bazı bölümleri şöyle:

“2012-15 arasında o partinin sözüm ona yönetim organında (MKYK) oldum, karar organında oldum. Dolayısıyla kararlarda benim dahlim var. Bunu dediğimiz zaman o partinin kararlarında bu kurulların etkisi olduğunu, kararların kurullarda alındığını varsayıyoruz. Bir dönem biraz öyleydi, MKYK’da, tabii sağ cenaha mensup bir partide mümkün olduğu kadar, müzakere ve itirazlar yapılıyordu. Bu itirazlar üzerine pek çok kararın değiştiğini gözlemledim, hatta bunda etkili de olduğumu düşünüyorum. Sonlara doğru özellikle olağanüstülük havası esmeye başlamasıyla ki bu da Gezi ile başladı denebilir, çünkü hem meşruiyet zafiyeti ortaya çıktı, hem başarıya ve ahlaki üstünlüğe dayalı özgüven zedelendi, hem de kaygı egemen olmaya başladı. Bu süreci kararların yukardan belirlenmesi ve alt kurumlarca şeklen onaylanması takip etti.”

‘ARTIK BİR GÖMLEKLERİ YOK’

“Ben ve benim gibi birkaç insan itiraz etti, partinin ve siyasi dilin reforme edilmesi gereğini dile getirdi ama bir şey değişmedi. Kaygıya bağlı safları sıklaştırma psikolojisi daha etkili oldu. Söylemler radikalleşti, parti kendini bir anlamda korumaya aldı. Sonra 17-25 Aralık oldu. Benim de içinde olduğum bir grup bu dil ve üslubun hatalı olduğunu ifade ettik ama liderin arkasına sığınanlar çoğunlukta idi. Yine de tüm bu sorunların temelinde anayasal düzenin merkezi ve demokratik olmayan yapısının bulunduğu ve bu konuda çalışmalara başlanması gerektiğini savunduk, girişimlerde bulunduk. Bu gidişat iyi değil diyenler daha sonra havlu attılar, mekanizmanın dışında kaldılar.

Şimdi geldiğimiz noktada partinin üzerinde bir gömlek yok. Parti kurulduğunda biz yeni bir gömlek giydik dendiğinde, yeni bir kadronun, dünya görüşünün, politik programın tanımı yapılıyordu. Ben artık şimdi ortada bir gömlek olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ortada artık bir kadro yok, dünya görüşü yok, politik program yok. Ortada bir siyasi partiyi tanımlayan, karakterize eden unsurlar yok. Ortada karizmatik bir kişi var, bir de bu kişinin karizmasından yararlanan, bunun karşılığında politik destek veya sadakat sunan farklı farklı gruplar var.

Bu açıdan bir partiden bahsetmek mümkün değil. Yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik bir şekilde işleyen bir yapılanma var. Burada gömlek değiştirmeden çok kişiselleşmeden bahsetmemiz gerekiyor. İktidarın kişiselleşmesi ve bir kişinin iç dünyasına bağlı hale gelmesi daha doğru bir tanımlama olur.”

'DEVLET 2015-2017 ARASINDA KHK’LARLA KİŞİLEŞTİ'

“Devlet 2017 ile birlikte daha doğrusu 2016’da KHK’larla başlayan bir dönüşüme uğradı. KHK’larla sistemde çok ciddi değişiklikler yapıldı ve bunların hepsi anayasaya aykırıydı. Bazıları ilkesel olarak anayasaya aykırı olmasa bile bazı konuların KHK’larla düzenlenmesi anayasal olarak mümkün değildi.

Bütün bu değişim olağanüstü şartlarda gerçekleştirildi ve dolayısıyla bireysel veya örgütlü olarak kimsenin itiraz etme şansı yoktu. 2015 Kasım’ında fiili olarak başlayan kişiselleşme ve otoriterleşme 2017’de anayasa değişikliği ile birlikte devlete egemen olmaya başladı. Özellikle 2015 Temmuz-Ağustos’unda başlayan güvenlikçi bakış, devleti de partiyi de birlikte dönüştürdü. Yönetim kişiselleşmeye başladı. Devlet de buna uyum sağladı kısacası.”

“…Bugün geldiğimiz noktada kimse kazanmadı. Ülke kaybetti. Yeni sistemler her şeyin bir kişi ve onun çevresinde dar grubun inisiyatifine ve talimatına kalınca her şey çöktü, çökmeye de devam ediyor.

Bakanlıklar artık çalışmıyor, bakanlıklar politika üreten merkezler olmaktan çıktı. Devletin her kademesindeki kurumlar ve görevliler saray hiyerarşisine göre çalışıyor.

Tutsaklara para gönderme kampanyası: Dayanışmak görevdir Tutsaklara para gönderme kampanyası: Dayanışmak görevdir

Devlet şu an kişisel bir kararı, duyguyu ya da duygusal savrulmayı yansıtan, bu kişisellik yansıtan atmosferde kamu kaynaklarını paylaşan grupların filtreleyemeyen gücünün etkin olduğu bir yapı haline dönüştü. Böyle bir yapıda tabii iki öngörülebilirlik olmaz. Böyle bir yapıda öngörülebilir olan tek şey, hiçbir şeyin öngörülemez olduğu ve hep birlikte kaybediyor olduğumuz gerçeğidir.”