Kürt Tarih Dergisi editörü Mesut Yeğen, Perspektif’teki seçim analizinde Cumhur İttifakı’nın zayıflasa bile henüz ‘Millet İttifakı içinde kesin kazanır’ demenin mümkün olmadığını. Birçok değişkene göre Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalmayı sürdürebileceğini söylüyor. Yeğen, mevcut duruma göre olası bir seçimde üç büyük aktör olduğunu belirtiyor: Erdoğan, ‘Muhalefet’ ve HDP.

Yeğen yazısında, ‘Bu üç aktör hangi kararları alabilir, hangi seçimleri yapabilir?’ diye soruyor ve bu soruların yanıtını bulmaya çalışıyor.

Yeğen’in yazısı şöyle:

"Umumi manzara: Erdoğan’ı cumhurbaşkanı Cumhur İttifakı’nı mecliste çoğunluk kılan resim değişmiş, hem Erdoğan’ın hem de Cumhur İttifakı’nın seçmen desteği yüzde ellinin epey altına inmiş olmakla beraber, “önümüzdeki seçimlerde Erdoğan kesinkes yeniden seçilemiyor, Cumhur İttifakı da azınlığa düşüyor” denebilecek bir durum henüz yok. Yok, çünkü Cumhur İttifakı neredeyse tek parti gibi hareket eden benzeşmiş aktörlerden oluşmakla kalmayıp, halen yüzde 40 civarında seçmen desteğine ve cumhurbaşkanlığı sisteminin mantığına uygun ‘iddialı’ bir cumhurbaşkanı adayına sahipken, benzemez partilerden oluşan muhalefetin yüzde 50 + 1’i alabilecek bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşıp ortaklaşamayacağı ve seçmen desteğinin tamamını meclis aritmetiğine aksettirip aksettiremeyeceği belirsiz.

Kürtler Rojava için kesintisiz seferberlik başlattı Kürtler Rojava için kesintisiz seferberlik başlattı

Bu da şu anlama geliyor: Siyasi tablonun Erdoğan ve Cumhur ittifakı aleyhine bozulması eğilimi hızlanarak devam etmezse, Erdoğan ve Cumhur İttifakı iktidarda kalmaya devam edebilir çünkü muhalefet partilerine verilen seçmen desteği Cumhur İttifakına verilen destekten fazla olmakla beraber, parti kapatma, seçim barajı, çalışmayan ittifak, ortak bir cumhurbaşkanı adayı çıkaramamak, ‘doğru’ adayda ortaklaşmamak, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması ya da Suriye’de yeni bir askeri operasyon gibi faktörlerden dolayı Erdoğan’ı ve muhtemelen yenilenmiş bir Cumhur İttifakını iktidarda tutacak bir siyasi tablo oluşabilir.

HDP seçim zamanlaması yapılarak kapatılırsa, HDP ya da başka bir muhalefet partisi/bloku baraja takılırsa, oluşturulan ittifak(lar) benimsenmez de muhalefet seçmeninin ve kararsızların bir kısmı sandığa gitmezse ya da Cumhur İttifakına oy verirse, bir cumhurbaşkanı adayında ortaklaşılamazsa ya da ortaklaşılan aday muhalefet seçmeninin bir kısmını sandıktan uzak tutarsa, Erdoğan ve yenilenmiş bir Cumhur İttifakı bir dönem daha iktidarda kalabilir. Zor, giderek de zorlaşıyor ama Erdoğan ve Cumhur İttifakı iktidarda kalabilir. Umumi manzara bu.

Bu “gidebilir de, kalabilir de” hali hem Erdoğan hem de muhalefet için kararlar almayı, seçimler yapmayı kaçınılmaz kılıyor. Erdoğan iktidarda kalabilmek, muhalefetse iktidarı değiştirebilmek için şimdiye kadar alınanlardan farklı kararlar almak, şimdiye kadar yapılanlardan farklı seçimler yapmak zorunda.

Peki, ne olabilir bu karar ve seçimler? İçinde DEVA, Gelecek ve Saadet Partisi’nin olduğu yeni bir ittifakın kurulması muhtemel olmakla beraber, bu üçünün de içinde olduğu 6 partinin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışması etrafında hemen hemen ortaklaştığını ve HDP’den gelen “merkezinde HDP’nin olduğu kendi ittifakımızı kuracağız” açıklamasını hesaba katarsak, üç büyük aktörden, bu üç büyük aktörün karar ve seçimlerinin neler olabileceğinden söz ediyoruz: Erdoğan, ‘Muhalefet’ ve HDP. Bu üç aktör hangi kararları alabilir, hangi seçimleri yapabilir?

Belirtmeye ihtiyaç olmasa gerek: Hem Erdoğan hem muhalefet hem de HDP halihazırda bazı kararlar almış durumda ve ne Erdoğan, ne muhalefet, ne de HDP seçimlerinde, kararlarında ‘serbest’. Kimlikleri, yatkınlıkları, şimdiye kadar yapmış oldukları seçimler vb. çok sayıda değişken sebebiyle alabilecekleri kararlar, yapabilecekleri seçimler sınırlı.

ERDOĞAN: MİLLİYETÇİ HAMASETİN DAR PATİKASINDA

AK Parti ve MHP’nin önümüzdeki seçimlere de Cumhur İttifakı olarak girmek kararını almış olmasının Erdoğan’ın alabileceği kararları ve yapabileceği seçimleri nasıl sınırladığını tespit etmek zor değil. 2015-6’da girdiği yoldan memnun ya da bu yola mecbur olduğunu gösteren bu kararı Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlere reformist bir ajandayla girmek türünden bir niyetinin ve artık seçeneğinin de olmadığını gösteriyor. Aksine, belli ki Erdoğan’ın yapacağı seçimler Kürt meselesinde ‘güvenlikçi’, iç siyasette otoriter, dış ilişkilerde anti-Batıcı mevcut rotaya uygun seçimler olacak. Bu da şu demek: Erdoğan Cumhur İttifakı’nın kan kaybını ya da muhalefetin büyümesini, seçmene yeni bir teklif yaparak değil, muhalefetin dengesini bozup bir aday veya program etrafında ortaklaşmasını güçleştirerek ve 2015’te yaptığı gibi ‘ben gidersem tufan’ duygusunu yayarak durdurmaya çalışacak.

Erdoğan’ın bunları yapabileceği enstrümanlar da belli: Yerini alacak partiyi daha da büyütmeyeceğinden ya da muhalefetle HDP’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaklaşmasını engelleyeceğinden emin olunursa HDP’yi kapatmak, HDP’yle işbirliği yapıyorlar ‘ithamıyla’ CHP ve İYİ Parti içindeki milliyetçi damarı kaşımak, Suriye’ye yeni bir askeri harekat vasıtasıyla büyütülecek milliyetçi hamasetle HDP’nin muhalefetten, muhalefetin HDP’den uzaklaşmasını sağlamak ve Cumhur İttifakını desteklemekten vazgeçmeye meyilli seçmeni yerinde tutmak. Hülasa, HDP’yi ve Kürt meselesini ve bunlarla ilişkisi üzerinden Suriye’yi ve Batı’yla yaşanan gerginlikleri kullanarak aynı anda hem muhalefetin ortaklaşmasını engellemek hem de ‘istikrar gidiyor’ fikriyle kendi kan kaybını durdurmak: Erdoğan’ın yapabilecekleri bunlar.

Daha doğrusu yapacakları. Yapacakları, çünkü Erdoğan’ın seçeneği az, olanlar da benzer. Erdoğan’ın sıkıştığı millilik-yerlilik patikası dar ve çok seçenek üretmiyor. Ne var ki, çok seçenek üretmemekle beraber verimli olabilecek bir patika bu. Milliyetçi hamasetin bu dar patikası muhalefeti birleşmekten alıkoyup Erdoğan’ı iktidarda tutmaya yetecek siyasi sonuçlar üretebilir.

MUHALEFET: KAYBETMEK, ESKİ TÜRKİYE’Yİ KAZANMAK, YENİ TÜRKİYE’Yİ KURMAK

Erdoğan’ın girdiği dar ve alternatifsiz yola karşı, muhalefetin önünde sapaklarla dolu geniş bir yol var. Yolu geniş ve sapaklarla dolu kılan, bir yandan muhalefeti oluşturan aktörlerin çok ve çeşitli olması diğer yandan da muhalefeti oluşturan aktörlerin hepsinin seçeneklerinin olması. Cumhur İttifakı’nı değiştirmek gibi genel bir amaca sahip olmaları muhalefeti oluşturan 6 siyasi partiyi aynı yola sokmuş olmakla beraber, hemen her bir partinin “hangi cumhurbaşkanı adayıyla ve nasıl bir ittifakla iktidar değişirse seçimler sonrasında arzu ettiğime yakın bir yerde olabilirim” sorusuyla da hareket etmesi hem tek tek bu partilerin hem de bir bütün olarak muhalefetin yolunu sapaklarla donatıyor. Dönülmesi halinde büyük kısmı Cumhur İttifakını iktidarda tutacak sonuçlar üretecek sapaklar bunlar tabii ki. Tabiri caizse, Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçeneksizlik, muhalefetse seçeneklerin çokluğu dezavantajından mustarip görünüyor.

Nitekim, muhalefet de bu dezavantajın pek ala farkında olduğundan sapakları azaltmaya dönük hamleler yapmış durumda. İki büyük hamle malum: Muhalefeti oluşturan 6 siyasi parti (güçlendirilmiş) parlamenter sisteme dönmek ve HDP’yle ittifak içinde olmamakta anlaşmış görünüyor. İlk hamle bu 6 siyasi partinin içinde olduğu rotayı belirginleştirmek, ikinci hamleyse rotadaki büyük sapaklardan birini geçmekte işe yaramış durumda. Muhalefet, parlamenter demokrasi motifi üzerinden Cumhur İttifakı kadar kuvvetli olmasa da ortak bir siyasi kimliğe kavuşmuş, HDP’nin “kendi ittifakımızı kuruyoruz” diyerek ellerini rahatlatmasıyla da, önemli ayrışma noktalarından birini, HDP’yle ittifak ‘meselesini’ geride bırakmış görünüyor.

Ne var ki, bu iki büyük hamleye rağmen, muhalefetin çeşitlilik dezavantajı ve sapaklara girme ihtimali ortadan kalkmış değil. Muhalefet partilerinin Erdoğan’ı ve yenil(en)miş bir Cumhur İttifakını iktidarda tutmaya yarayacak sapaklara girmesine yol açabilecek halen üç büyük mesele, üç karar konusu var: 1. Cumhurbaşkanı adayı kim olacak? 2. İttifak(lar) nasıl şekillenecek? 3. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak için gereken HDP’nin desteği ne karşılığında alınacak? Bu üç konuda alınacak kararların her bir muhalefet partisinin “cumhurbaşkanı adayı kim olursa, ittifak(lar) nasıl şekillenirse ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin desteği ne karşılığında alınırsa seçimler sonrasında arzu ettiğime yakın bir yerde olabilirim” sorularına vereceği cevaplar üzerinden şekillenecek olması, sapaklara girme ihtimalini kuvvetli kılıyor.

Öte yandan bu üç karar konusu aynı kuvvette değil. Muhalefet partilerini sapaklara savurma ihtimali açısından bakıldığında, meselelerin ilk ikisiyle sonuncusu arasında önemli bir fark var. İlk meselede ortaklaşmayı mümkün kılacak bir çerçeve oluşmak yolunda. İkinci meselede seçim sistemi muhalefet aktörlerini sapaklardan uzak tutmaya teşvik edecek görünüyor. Buna mukabil üçüncü meseleyse bütün çıplaklığıyla, bütün belirsizliğiyle orada duruyor.

Erdoğan’a benzeyebilecek güçlü bir ortak adaydansa, parlamenter sisteme dönüşü benimseyen partiler üstü ortak bir adayda uzlaşmaya doğru gidilmesi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bariz bir biçimde bir partinin lehine çalışmasını engelleyecek bir centilmenliğin benimsenebileceğini gösteriyor. Keza, seçim barajının ve ittifaklar sisteminin parlamento seçimlerinde anayasayı değiştirebilecek çoğunluk bir tarafa, basit çoğunluğa ulaşabilmek için bile en optimum ittifak modelini gerektirmesi muhalefet partilerini bu konuya bağlı olarak oluşacak sapaklardan uzak tutabilecek görünüyor.

Ne var ki, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin desteğinin ne karşılığında alınacağı meselesinde durum farklı. Burada muhalefet içinde ayrışma ve dolayısıyla da Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakını iktidarda tutmaya yol verecek sapaklara dönme ihtimali halen canlı. Nitekim, Erdoğan da enerjisinin büyük kısmını HDP ve Suriye’ye yeni bir harekât vb. motifler üzerinden muhalefetin bir aday ve program etrafında ortaklaşmasını bozmaya hasretmiş görünüyor. Hülasa, Erdoğan’ın iktidarda kalıp kalmayacağını ya da muhalefetin iktidara gelip gelmeyeceğini temel bir mesele, temel bir faktör etrafında atılacak adımlar belirleyecek görünüyor: HDP faktörü.

Durum buyken, muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin desteğini alabilmesinin, başka bir deyişle, Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı iktidardan edecek rotada kalabilmesinin yolu üç aşağı beş yukarı belli: HDP’nin de benimseyebileceği bir demokrasiye dönüş programında uzlaşmak ve bu uzlaşmayı temsil eden birini cumhurbaşkanı adayı göstermek. HDP’yi de ikna edecek demokrasiye dönüş programının ne olabileceği de tahmin edilebilir: HDP’li siyasetçileri serbest bırakmayı, kayyum rejimini sonlandırmayı ve Kürt meselesini yeniden siyasi müzakere konusu yapmayı merkeze alacak bir program ya da türevi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin desteğini almanın yolunu açabilir. Dolayısıyla, Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı iktidardan etmeyi garanti eden yolun esası ve HDP’nin desteğini almak için ne yapılacak sorusunun cevabı şu: HDP’yle birlikte yeni Türkiye’yi kurmaya razı gelmek, bu türden bir gelecek programını kabul etmek.

Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı iktidardan edecek bu rotanın önünde görebildiğim kadarıyla iki büyük sapak var. İlk sapak şu: muhalefet partileri “HDP’yle yeni bir Türkiye kurmaktansa eski Türkiye’yi biz yönetelim” fikrinin cazibesine kapılabilir. Kürt meselesine devletlû bakışın epey kuvvetli olduğu İYİ Parti ve hiç de zayıf olmadığı CHP, HDP’yle beraber yeni bir Türkiye kurmaktansa, “Erdoğan’ı gönderelim ama HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutmaya devam edelim” diyebilir. İYİ Parti’ye verilen seçmen desteği güçlendikçe bu fikrin güçlenmesi de mukadder görünüyor.

İkinci sapak da şu: “Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı gönderelim de, icabına bakarız, yaparız bir şeyler, en azından Cumhur İttifakındaki gibi hırpalanmazsanız” türünden ucu açık, gevşek bir vaatle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin desteğini almaya çalışmak. Cumhurbaşkanlığı seçimleri (pek muhtemel olduğu üzere) HDP’nin desteği olmadan kazanılamayacak gibi olursa ve HDP ile birlikte yeni bir Türkiye kurma fikrinden uzak duralım fikri galebe çalarsa muhalefetin girebileceği ikinci sapak da bu görünüyor. Kürt siyasetinin 2015 sonrasında düştüğü zor durumdan azami fayda türetmeye çalışacak bir sapak bu.

Muhalefetin önündeki ana rota ve iki ana sapak bunlar. HDP faktörüne bağlı olarak ortaya çıkan bu seçeneklerin her birinin nereden bakıldığına bağlı olarak değişen riskleri var. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak motifi üzerinden bakıldığında ana rotanın riski çok az. Muhalefetin karşısına çıkardığı adayı HDP de destekliyor diye Erdoğan’ın desteğinin bugün düştüğü yüzde 40 civarından yüzde 50’nin üzerine çıkması ihtimali çok düşük. Aksine, cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhalefetin kazanmasını en fazla mümkün kılabilecek seçenek bu. Öte yandan, “HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutmaya devam edelim” perspektifinden bakıldığındaysa bu ana rotanın riski büyük.

İlk ve ikinci sapağın riskleri benzer ve farklı. Her iki sapak da HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutmaya devam etmek açısından bir risk barındırmıyor görünüyor. En azından ilk bakışta. İkinci seçenekte olduğu gibi HDP’nin desteğine ihtiyaç duyulmaksızın ya da üçüncü seçenekte olduğu gibi bir taahhütte bulunmadan HDP desteği alınarak Cumhurbaşkanlığı seçimleri kazanılırsa HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutmaya devam etmekte bir sorun çıkmaz görünüyor. Ancak dediğim gibi ilk bakışta. İlk bakışta, çünkü sadece beş senede Cumhur İttifakı’nın tıkanmasına yol açan başat faktör olarak Kürt meselesinin “yeni aktörlerle eski Türkiye” hayalini de kısa zamanda boşa çıkartması muhtemel. Üstelik, “yeni aktörlerle, eski Türkiye” hayali biraz mekanik bir siyaset okumasını esas alıyor gibi. HDP’nin desteği alınmadan becerilse bile Cumhur İttifakı’nın kaybettiği günün sonrası HDP de dahil bütün siyasi aktörler için yeni dizilimlerin önü açılacaktır. Bu da şu demek: Bu iki sapak da HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutmayı garantilemiyor.

Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak fikri açısından bakıldığındaysa her iki sapak da büyük riskler içeriyor. Muhalefetin nasılsa kazanıyoruz diyerek HDP’nin desteğini almadığı bir program ve adayla cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesinin riski büyük. Sadece HDP seçmeni muhalefetin adayını desteklemeyeceğinden değil. Baskın rengini CHP ve İYİ Parti’nin verdiği bir ittifak HDP’lilerin haricindeki seçmenleri de seçimlerden ya da muhalefetin adayından uzak tutabileceği için. “Erdoğan’ı ve Cumhur İttifakı’nı gönderelim de icabına bakarız, yaparız bir şeyler” sapağının da riski büyük. Hem HDP’nin bu türden bir yola ikna edilmesi neredeyse imkânsız olduğundan, hem de olur da HDP ikna edilse bile HDP’li seçmenlerin ve Erdoğan’ın rakibine oy vermeye hazırlanan HDP’li olmayan Kürtlerin bir kısmını sandıktan uzak tutabileceği için.

HDP: HİÇ, ÇOK AZ, BİRAZ

HDP’nin alabileceği kararlara, önündeki seçeneklere gelince… Kararlarının ve seçimlerinin sonucu ne olur açısından bakıldığında ilk bakışta HDP’nin fazla bir seçeneği var görünmüyor. Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazanırsa HDP’yi ve Kürtleri bekleyen geride kalan beş-altı senenin tekrarı olacağından, HDP’nin her ne olursa olsun muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklemekten başka bir seçeneği yok gibi. Seçimleri Erdoğan kazanırsa Kürtleri bekleyen koca bir ‘hiç’ olacağından HDP’nin muhalefetin adayını desteklemekten başka bir şansı var görünmüyor. Nitekim, gelen işaretler “HDP’nin seçeneği yok” fikrinin CHP ve İYİ Parti mahfillerinde kuvvetlendiği yolunda.

Seçimleri Erdoğan kazanırsa Kürtleri bekleyenin koca bir hiç olacağına şüphe olmamakla beraber, cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhalefetin adayının nasıl kazanacağı ve parlamento seçimlerinin nasıl sonuçlanacağı Kürtleri bekleyenleri değiştireceğinden HDP’nin seçenekleri var. Daha doğrusu, HDP’nin alacağı veya almaya zorlanacağı kararlar cumhurbaşkanlığı seçimlerini muhalefetin adayının nasıl kazanacağını ve parlamento seçimlerinin nasıl tecelli edeceğini, bu ikisi de seçimler sonrasında Kürtlerin neyle karşılaşacağını belirleyeceğinden HDP seçeneksiz değil. Seçenekler de kabaca şunlar: İkinci bir hiç, çok az ve biraz. HDP’nin alacağı kararlara bağlı olarak seçim sonrasında Kürtleri bekleyenler bunlar: Hiç, çok az ve biraz.

Muhalefet HDP’nin desteği olmaksızın seçimleri kazanıyoruz fikrine kapılır da cumhurbaşkanı adayını tespit ederken ya da iktidar programını oluştururken HDP’nin fikrini almazsa ve muhalefetin cumhurbaşkanı adayı HDP’nin desteği olmaksızın seçilirse Kürtleri bekleyen muhtemelen ‘muhalefetin hiçi’ olur. HDP’nin desteği olmaksızın seçimleri kazanırsa, Kürt meselesinde bugünkünden farklı bir şey yapmak gerekir fikri muhalefet için çok da zorlayıcı olmaz. Bu da şu demek: HDP muhalefetin adayını desteklememe seçeneğinde karar kılarsa, seçimleri Erdoğan da muhalefetin adayı da kazansa, her iki ihtimalde de Kürtler açısından sonuç ‘hiç’ olacağa benziyor. Öte yandan, HDP Kürtleri hiçe mecbur etmemek adına “hesaba alınmadık ama yine de muhalefetin adayını destekleyelim” dese bile bu durumun değişeceğinin garantisi yok. Aksine, bu türden bir karar “mecburdular, destek verdiler” algısını kuvvetlendireceği gibi HDP’yi oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutma siyasetinin meşruiyetini pekiştirebilir.

Kaldı ki, parlamento seçimleri, çalışması zaten zor görünen “cumhurbaşkanlığı seçimlerini HDP’yi oyunun dışında tutacak şekilde kazanalım” senaryosunu iyice zorlaştıracağa benziyor. HDP’nin kendi adayını çıkarıp muhalefetin adayını desteklemediği durumda cumhurbaşkanlığı seçimleri pek muhtemelen ikinci tura kalacağından ve ama bu arada parlamento seçimleri tamamlanmış olacağından, cumhurbaşkanlığı seçimlerini HDP’yi oyunun dışında tutacak bir şekilde kazanalım senaryosunda ısrar etmek zorlaşacaktır. Parlamentoya güçlü bir şekilde girmiş ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasına yol açmış bir HDP’nin bir aşamada oyuna dahil edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Hülasa, HDP “Kürtlere hiç” seçeneğine o kadar da mecbur görünmüyor.

HDP’nin önündeki ikinci seçenek de muhalefetin “idare edin” önerisine razı olmak. HDP’nin desteği olmaksızın cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazanılamayacağının belli olmasına ya da “başka türlü yaparsak seçmenimizi tedirgin ederiz” türünden daha anlaşılır siyasi mülahazalara bağlı olarak muhalefet HDP’ye “ortak aday, ortak program değil de, bağlayıcı olmayan bir iyi niyet beyanı” seçeneğini önerebilir. Kürtler açısından üreteceği sonuç “biraz” olması muhtemel bu yola girmek HDP’nin kategorik olarak reddedebileceği bir seçenek değil. Gerek muhalefet partilerinin çeşitliliğinin HDP’yle ortak bir programda uzlaşmayı zorlaştırması gerekse HDP’yle ortak programda buluşmanın muhalefet seçmeninde yaratabileceği akisler ve tabii gerekse de ‘hiç’ ihtimalinin mevcut oluşu HDP’yi bu ikinci seçeneğe yakın bir yere razı edebilir. Öte yandan, desteklemeyeceği adayın cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasının zor oluşu ve seçimlerden sonra oluşması muhtemel daha parçalı parlamento yapısında etkisinin artma ihtimali HDP’ye “çok az” seçeneğinden uzak duracak bir özgüven de verebilir.

Üçüncü ve son seçenek de yukarıda sözünü ettiğim muhalefetin önündeki ana rotanın HDP tarafına denk geliyor. HDP’nin önündeki üçüncü seçenek yeni bir Türkiye programında anlaşma karşılığında muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklemek. HDP ve muhalefet bu türden bir program üzerine anlaşır da HDP muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklerse, Erdoğan’ın ve Cumhur İttifakı iktidarının sona ermesi kesin görünürken, Kürtleri bekleyen de muhtemelen Kürt meselesi etrafında bir normalleşme süreci olur. “Biraz” seçeneği de bu: Cumhur İttifakı’nı iktidardan etmeyi, HDP’li siyasetçileri serbest bırakmanın, kayyum rejimini sonlandırmanın ve Kürt meselesini yeniden siyasi müzakere konusu yapmanın başlama vuruşu kılmak. Muhalefetin şimdilik en uzak, HDP’ninse en yakın durduğu üçüncü seçenek de bu.

HDP’nin önündeki seçeneklere dair bu manzara şuna işaret ediyor: HDP, 2015 seçimlerinde yaptığı gibi bir ölüm taklası atabilir. 2015 seçimlerine yüzde on barajına rağmen parti olarak girme kararı aldığında HDP tümden meclis dışında kalmak riskini almış, deyim yerindeyse bir ölüm taklası atmıştı. 2015 seçim sonuçları alınan riskin yerinde olduğunu göstermiş oldu. HDP galiba bugün de böyle bir riskle karşı karşıya ve benzer bir hamleyi bugün de yapabilir. HDP, hiç ya da çok az seçeneklerine razı gelip oyunun dışında tutulmayı kabul etmektense, “cumhurbaşkanlığı seçimleri sizin olsun, meclis seçimlerine bakıyorum” diyerek muhalefetin cumhurbaşkanı adayını desteklemeyebilir. Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığında tutmaya yol açabilecek bu yol HDP ve Kürtler açısından ikinci bir ölüm taklası olabilir görünüyor. Muhalefet adayını desteklemediği takdirde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalacak oluşu bir yandan, parlamento seçimlerinin HDP’yi siyaseten daha etkili kılma ihtimali diğer yandan HDP’yi bu riski almaya hazır kılmış gibi. Kuracağı ‘doğru’ bir üçüncü ittifakla meclis seçimlerinde başarılı bir sonuç alıp, kendisini oyunun, Kürt meselesini de siyasi ufkun dışında tutma siyasetini etkisizleştirecek imkanları yaratabilme ihtimalinin yüksekliği HDP’yi bu riski almaya yaklaştırmış görünüyor.