Hendek olaylarının mücadeleyi 20 yıl geriye götürdüğünü belirten Özçelik, “Hendek siyasetiyle Kürtlerin bastırılmasının ardından 2016 yılındaki başarısız askeri darbe girişimi, Erdoğan tarafından bir fırsata dönüştürüldü ve mızrağın sivri ucu her zaman olduğu gibi Kürt milletine yöneltildi” dedi.

Kürt sorununun çözümü konusunda Türkiye’de muhalefet partilerinin “deve kuşu politikasını bir kez daha tekerrür ettirdiklerini” ifade eden PAK Genel Başkanı Özçelik, CHP, Deva Partisi ve Gelecek Partisi’ne, “Buyurun Kürt sorununu nasıl çözeceğinizi bize açıklayın” diye seslendi.

Yani yeni bir çözüm sürecini Kürtlerin başlatması gerektiğini belirten Özçelik, bunun için de “PKK’nin silahları susturmaya zorlanması gerektiğini” dile getirdi.

Kürdistan Bölgesi’ndeki kazanımların tüm dünyada Kürtler tarafından sahiplenilmesi ve korunması amacıyla bir çağrıda bulunduklarını hatırlatan Özçelik, bu çağrı ile tüm bölge ve dünya devletlerini, silahlı, silahsız tüm güçleri Kürdistan Bölgesi yönetiminin varlığına ve meşru yönetimine saygılı olmaya davet ettiklerini anlattı.

Özçelik, Kürdistan kamuoyunda çağrılarına sıcak yaklaşıldığını ve büyük destek oluştuğunu ifade etti.

PAK lideri bugün dört temel adımın Kürtler için tarihsel kazanım kapısı açabileceğini belirterek bu dört adımı sıraladı.

Türkiye’deki mevcut tabloyu Kürtler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Gidişat neyi gösteriyor?

Mevcut tablo Türkiye Devleti tarafından, belli bir plan ve senaryo ile yaratılmış ve Kürtler açısından olumsuz bir tablodur. Türkiye Devleti, Kürtlerin siyasal, sivil, demokratik kazanım ve kurumlarını ortadan kaldırmak, mücadelelerini geriletmek ve Güney Kürdistan’daki bağımsızlık potansiyeli ile Rojava Kürdistanı’ndaki kazanımların önünü kesmek ve bunun Kuzey’deki etkilerini en aza indirmek için, çareyi Kürtleri Kuzey’de savaşa sürüklemekte görüyor. Bu amaçla, 2015 Temmuz’unda tekrar savaşı başlattı, PKK de ‘’öz yönetim kurma’’ adıyla şehir merkezlerinde başlattığı hendek, barikat siyaseti ve silahlı eylemlerle Türkiye Devleti‘nin bu yıkım siyasetine elverişli bir zemin yarattı.

Hendek savaşları Kuzey Kürdistan’da mücadeleyi en az 20 yıl geriye götürdü. Hendek siyasetiyle Kürtlerin bastırılmasının ardından 2016 yılındaki başarısız askeri darbe girişimi, Erdoğan tarafından bir fırsata dönüştürüldü ve mızrağın sivri ucu her zaman olduğu gibi Kürt milletine yöneltildi. OHAL ilan edildi, ardından Referandumla tek kişi yönetimine dayalı bir Başkanlık Sistemine geçildi. Özellikle 2015’ten sonra, Türkiye devleti Kürtlerin dünyanın herhangi bir köşesinde elde edebileceği kazanımları engellemek, var olan kazanımları geriletmek için yeni bir “Kürt karşıtı” siyaseti yürürlüğe koydu. Bugün de bu siyaset, Kürde dair her söylem, düşünce ve siyasal faaliyetin ‘’terör’’le suçlanarak, bastırılmaya çalışıldığı bir tahammülsüzlük siyaseti yürütülmektedir.

AKP ve Erdoğan, 2002-2010 arası süreçte, Avrupa Birliği birlik görüşmeleri çerçevesinde Kürt dili ve Kürtçe yayın alanında, demokratik hak ve özgürlükler konusunda bazı kısmi olumlu adımlar atmıştı. Ama 2015’den sonra AKP ve Erdoğan, MHP’nin de desteği ile Kürt karşıtlığının, savaşın esas alındığı, hak ve özgürlüklerin tümden yok sayıldığı yeni bir konsepti uyulamaya koydu. Ve bu konsept dışarıda da saldırgan, yayılmacı bir hamleyle bütünleştirildi.

Bugün,Türkiye Devleti‘nin 97 yıllık inkar, asimilasyon, imha siyaseti yeni bir tarzda devam ettirilmektedir. Çözümsüzlük siyaseti daha da derinleştirilmektedir. Ama Türkiye Devleti‘nin, gizlenmeye çalışılan derin ekonomik çöküntüyü ve gerek bölgesel, gerekse uluslar arası platformda yaşadığı izolasyonu bu savaş ve baskıcı totaliter yönetimle daha uzun bir süre öteleyecek, sürdürecek gücü yoktur. Bu çıkmazın derin dönüşümlere yol açmaması için, iktidarın yumuşak geçişle el değiştirmesi yönünde bir takım plan ve girişimlerin olduğu görülmektedir.

Türkiye’de hükumet Kürt meselesini çözdüğünü belirtiyor. Kürt sorunu çözüldü mü?

Erdoğan 2002-2010 arası dönemde, bırakalım “Kürt Sorunu”nun varlığını kabul etmeyi, Başbakanlığı döneminde TBMM’de yaptığı bir konuşmada “Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun Kürdistan’ın kendisi olduğunu” bile dile getirmişti. Dersim’de yapılan soykırım için "Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum" demişti.

Şimdi Erdoğan , tüm söylediklerini unutmuşcasına, “Kürt sorunu yoktur” diyor. Bırakalım Kürtlerin kolektif hak ve özgürlüklerini, Kürtlerin adı , Kürt dili bile yasal olarak kabul edilmiyor. “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk” olarak Anayasa’da tarif edildiği, Kürtçe Anadille eğitim hakkının tanınmadığı bir ortamda Erdoğan, Kürt sorununu çözdüğünü iddia ediyor. Erdoğan kendince TRT KURDİ, Kürtçe Seçmeli Ders ve Üniversitelerde Kürt Dili Bölümleriyle “Kürtlerin tüm haklarının zaten verildiğini” ve Kürtler adına hak talebinde bulunan herkesi yok ettiğini, bastırdığını düşünüyor ve bu temelde Kürt sorununu çözdüğünü söylüyor.

Oysa ki Kürt milletinin kendi geleceğini belirleme, kendi ülkesinde bir siyasi statü ile kendisini yönetme hakkı olan Kürdistan sorunu ve Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kültürel özerklik, dil ve milli hak ve özgürlüklerinin tanınmasını ifade eden Kürt sorunu tüm yakıcılığıyla çözüm bekliyor. 97 yıldır Erdoğan’dan önceki Türkiye Devleti yöneticileri de defalarca “Kürt sorunu yoktur”, “Bu sorunu ilelebet bahsedilmeyecek şekilde gömdük” demişlerdi. İktidar hala sorunu ‘terör’’ ve güvenlik sorunu olarak göstermeye çalışıyor.

Muhalefet partileri yeni bir çözüm sürecine ihtiyaç olduğunu söylüyor. Sizin bu konuda yorumunuz nedir?

CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi gibi muhalefet partileri ise, deve kuşu politikasını bir kez daha tekerrür ettiriyorlar. Bu partiler sanki uzaydan gelmişler gibi, sanki bugüne kadar Kürt sorunuyla hiç muhatap olmamışlar gibi, “Kürt sorunu vardır, yeni bir çözüm süreci gerekiyor” diyorlar. İyi Parti bunları bile söylemiyor. Usulen olsa bile AKP ve MHP’den çok farklı bir söyleme sahip değildir. AKP’nin Başbakanlığı’nı, bakanlığını yapmış, AKP iktidarının tüm uygulamalarının ortağı olan Davutoğlu ve Babacan, gizemli bir takım söylemlerle “Kürt Meselesi”ni çözeceklerini söylüyorlar.

Türkiye Devleti’nin kuruluş felsefesi olan “Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak” projesinin mimarı ve 1923-1946 yılları arasında iktidarda olduğu süre boyunca yaptıklarını bugün de savunan CHP’nin, bugün Kürt sorunun tanımı ve çözümü konusunda hiçbir somut programı yoktur. Deva Partisi ve Gelecek Partisi’nin Kürtlerin hak ve özgürlükleri konusunda dile getirdikleri, AKP’nin 2002’de söylediklerini aşamamaktadır. Peki 2002 AKP’si Kürt sorunun çözümünde kısmi kimi adımlar dışında Anayasal ve Yasal düzlemde bu sorunun çözümü için ne yapmıştır?

Açıktır ki CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi bugüne kadar, AKP’nin de programında yazdığı, Türkiye Devleti Anayasası’nda da dile getirilen ‘’Anayasal vatandaşlık’’ dışında hiçbir çözüm programını topluma sunmamışlardır. Kürtlerin bir millet olarak varlığını bile içermeyen Anayasal Vatandaşlık da hiçbir zaman Türkiye’de uygulamaya konulmamıştır. Şimdi, gerçeklikleri bu iken, CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi bir çözüm sürecinden ve “Kürt sorunu”nu çözeceklerinden bahs ediyorlar.

Bu üç partiden, Kürtlerin milli, coğrafik, siyasi statü hakkını, kolektif, milli, demokratik hak ve özgürlüklerini gerçekleştirmeleri gibi bir beklenti içinde değiliz. Ama, biz her şeye rağmen CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi’ne soruyoruz; Buyurun “Kürt sorunu”nu nasıl çözeceğinizi bize açıklayın. Evet, CHP, Deva Partisi, Gelecek Partisi olarak Kuzey Kürdistan’da süren savaşa, Rojava Kürdistanı ve Güney Kürdistan’daki Kürt karşıtı saldırgan siyasete son verecek misiniz? Kürt milletinin varlığını, ana dille eğitim hakkını, Kürtçenin resmi dil olmasını, Kürdistan isminin yasak olmaktan çıkarılmasını, anayasal ve yasal güvencelere kavuşturacak mısınız? Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Türkiye Devleti’nin koymuş olduğu şerhleri kaldıracak mısınız?

Çözüm konusunda bir tıkanma mı var, varsa nasıl aşılır?

Evet, bir tıkanma var. Bir siyasal çözüm sürecine ihtiyaç var. Ama böylesi bir çözüm sürecinin mimarı da yine Kürtlerdir diye düşünüyoruz. Yani yeni bir çözüm sürecini Kürtler başlatmalıdır diyoruz. Bunun ilk adımı da milyonlarca Kürdün en temel milli, demokratik talepler etrafında bir araya gelerek, öncelikle savaşa son verilmesi, PKK’nin silahları susturmaya zorlanması icab etmektedir. Silahların susturulması, Kürtlerin devletle ayrı bir taraf olarak yeni bir diyalog ve çözüm süreci başlatmasında,Kürtlerin elini güçlendireceği gibi, daha gerçekçi Bir Çözüm Süreci’nin başlatılmasının zeminini de güçlendirecektir.

PAK Ekim 2020’de 2.Olağan Büyük Kongresi’ni gerçekleştirdi. Önümüzdeki döneme ilişkin yeni çalışma programı ve siyaset belgeleri belirlendi. Kongrenin sonuç bildirgesinde önemli kararlar alındığı belirtildi. Somut olarak bu konularda hangi adımlar atıldı. PAK olarak bu dönem perspektifiniz nedir?

Anayasa Mahkemesi’nin PAK hakkında açmış olduğu kapatma davasına rağmen, PAK 2. Olağan Kongresi‘nin Ankara’da Çankaya Seçim Kurulu’nun yasal gözetiminde gerçekleştirilmiş olması, PAK’ın hem meşru, hem de yasal parti olarak tescilinin somut göstergesidir. Bu, tüm Kürtler için tarihsel bir kazanımdır. PAK 2. Olağan Kongresi’nde Kuzey Kürdistan’daki mevcut tıkanıklığı aşacak makul, Acil Talepler Programı etrafında Kürdistan toplumunun en geniş kesimlerini kucaklayacak bir işbirliği platformu önerisinin halkımıza sunulması kararlaştırıldı. Önümüzdeki günlerde kısa ve orta vadeli Taleplerden oluşan bu acil talepler programını halkımızla paylaşacağız. Kürt milletinin acil talepler programı, hem Kürtlerin Türkiye devleti nezdinde meşru bir taraf olarak tanınmasını içermekte hem de Türkiye’de özgürlük, demokrasi ve adaletten yana en geniş kesimlerle işbirliği ve ortak mücadeleye kapı açmaktadır.

PAK Kuzey Kürdistan’da güçlü, kitlesel özgürlükçü, demokrat, milli bir gücün oluşturulmasının yaşamsal önem taşıdığını düşünmekte ve kendisini bu ihtiyacın ana aktörü olarak görmektedir. Bugün Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de Kürt potansiyelinin bir taraf olarak duruş sergilemesi ve Kürdistan özgürlük davasının ana stratejisine bağlı kısa ve orta vadeli hedeflerinin gerçekleştirilmesi sorunun çözümünde yol açıcı önemli bir rol oynayacaktır.

Son süreçte PKK’nin bazı faaliyet ve eylemleri nedeniyle Kürdistan Bölgesi hükümeti ile aralarında gerginlik yaşandı. Siz de bu konuda tüm Kürdistani taraflara çağrıda bulundunuz. Nedir bu çağrının içeriği ve amacı?

Kürdistan Bölgesi Başkanı, Parlamento ve Hükümet Başkanı’na yapmış olduğumuz çağrı, esas olarak Kürdistan Federe Bölgesi’nin kazanımlarının tüm dünya Kürtlerinin ortak sahiplenmesiyle korunması amacını taşımaktadır. Amacımız Kürdistan Federe Yönetimi’ne yeni sorunlar yaratmak, varolan sorunlara yeni sorunlar eklemek değildir. Tam tersine yükünü hafifletmektir amacımız. Güney Kürdistan’daki iç sorunlara rağmen bu çağrıyı yapıyoruz. Tüm dünya devletlerinin tanıdığı, Irak Federal Anayasası’nda kabul edilmiş Kürdistan Federe Bölgesi’nin, Kürdistan Bölgesi Parlamentosu, Bölge Başkanı ve Hükümeti’nin, Kürdistan milli savunma gücü olan Pêşmerge gücünün, öncelikle tüm dünya Kürtlerince kabul edilmesi, saygı duyulması ve sahiplenilmesi amacıyla bu çağrıyı yapıyoruz. Çağrımız, Kürdistan’da her türlü iç çatışmaya, karışıklığa, istikrarsızlık yaratacak provakatif eylem ve saldırılara hayır diyen bir çağrıdır. Kürdistan Bölge Hükümetine her türlü saldırıya, Kürdistan Bölge Hükümeti’ni provakatif çatışmalara sürüklemeye hayır diyor bu çağrımız.

Dört parça Kürdistan ve dünyanın değişik ülkelerindeki Kürtler olarak, ortak bir tutumla, Güney Kürdistan Federe Yönetimi’nin yanında olmaya; tüm bölge ve dünya devletlerini, silahlı, silahsız tüm güçleri Kürdistan Federe Yönetimi’nin varlığına ve meşru yönetimine saygılı olmaya; PKK’yi bir kez daha Pêşmerge güçlerine yönelttiği her türlü saldırıya son vermeye, Kerkük, Şengal dahil, tüm Güney Kürdistan’ın topraklarında Güney Kürdistan Federe Yönetimi’nin irade ve kararlarına saygılı olmaya, kabul etmeye yönelik bir çağrıdır bizim çağrımız.

Başkan Sayın Mesud Barzani, Sayın Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, Sayın Kürdistan Parlamentosu Başkanı ve Sayın Kürdistan Bölgesi Hükümeti BaşkanıMesrur Barzani, dile getirmiş olduğumuz içerikteki bir toplantıya kimleri çağıracaklarını, toplantıyı nasıl organize edeceklerini elbette ki kendileri belirleyeceklerdir. Toplantı katılımcıları ile ilgili olarak alacakları her kararı elbette ki hepimizin saygıyla karşılaması en doğru yaklaşım olacaktır.

Şu ana kadar kimler bu çağrınıza nasıl yanıt verdi? Talep ettiğiniz şekilde ulusal bir toplantı gerçekleşecek mi?

Biz çağrımızı resmi bir mektupla Başkan Sayın Mesud Barzani, Kürdistan Bölgesi Başkanı Sayın Neçirvan Barzani, Kürdistan Parlamentosu Başkanı Sayın Rewas Fayeq ve Kürdistan Bölgesi Hükümeti Başkanı Sayın Mesrur Barzani'ye de sunduk. Kürdistan kamuoyunda çağrımıza sıcak, büyük destek oluştu. Bu da Kürdistan toplumun gönlündeki bir talebi dillendirdiğimiz anlamına geliyor. Böylesi bir toplantıyı organize etme inisiyatifi elbette ki dile getirmiş olduğumuz meşru kurumlara aittir.

Son olarak; Kürtler için genel konjonktürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölgedeki durum, Kürdistan’ın diğer parçalarında Kürtlerin durumunu nasıl ele alıyorsunuz? Kürtler ne yaparsa kazançlı çıkar?

Güney Kürdistan’da Kerkük ve 140. Madde kapsamındaki Kürdistan topraklarının Irak ordusu ve Haşdi Şahbi tarafından tekrar işgali, uluslar arası güçlerin göz yumdukları, bölge devletlerinin organize ettikleri , Kürtlerin bir kesiminin de yol verdikleri Kürtlere yönelik stratejik bir saldırıydı. Ama 16 Ekim 2017 Kerkük işgalinden sonra, dünya devletlerinin, Kürtlerin Irak Anayasası’nda tanımlı federal statü ve haklarının tanınması dışında başka yol kalmamıştır.Bu gerçeklik, son dönemlerde yaşanan istikrarsızlaştırma ve iç çatışmaya sürükleme girişimlerinin temel nedeni konusunda önemli ipuçları vermektedir. Güney Kürdistan’da federal hakların tanınması ve 140. maddenin uygulanması artık ötelenemeyecek bir gerçekliktir.

ABD’nin İran’a yönelik abluka ve zayıflatma siyasetinin bu şekliyle sürdürülmesi durumunda Doğu Kürdistan başta olmak üzer Güney Kürdistan’da da halkımızın elini güçlendirecek önemli fırsatlara zemin oluşabilir.

Rojava Kürdistan’ında PYNK ve ENKS arasında Dihok Mutabakatı’nı esas alan ittifak ve ortak bir yönetim oluşturma çalışmaları, Rojava Küristanı’nda milli demokratik hak ve özgürlüklerin elde edilmesinde, yeni Suriye Anayasası ve Yeni Suriye’de Kürtlerin bir taraf olarak kabul edilmesinde tarihsel bir rol oynayacaktır. Güney Kürdistan’ın istikrarı, Rojava Kürdistanı’ndaki Kürtler arası birlik girişimi ve kazanımların olumlu yönde gelişmesinde büyük rol oynayacaktır.

Kuzey Kürdistan’da PKK’nin silahlı eylemlerine son vermesi, Kuzey Kürdistan’da siyasal, demokratik mücadele ve çözüm yolunun güçlendirilmesi açısından çok güçlü bir zemin yaratacaktır. Bu aynı zamanda Güney ve Rojava Kürdistanı‘nda halkımızın elini önemli oranda güçlendirecektir.

Suriye'deki Cihatçı Örgütlerden Geçiş Hükümeti Kurma Kararı Suriye'deki Cihatçı Örgütlerden Geçiş Hükümeti Kurma Kararı

Kürdistan tarihi boyunca belki de ilk kez Kürdistan’ın dört parçası bu boyutta bir etkileşim içindedirler. Bu anlamda her bir parçadaki pozitif ya da negatif her gelişme değişik boyutlarda diğer parçaları da etkilemektedir. Kürtler her bir parçadaki kazanımlara sahip çıkarlarsa, o kazanımların daha da geliştirilmesi için her türlü hassasiyeti gösterirlerse, kendi birliklerini oluşturup bir taraf olarak davranabilirlerse önemli oranda kazançlı çıkarlar.

Bugün şu dört temel adım Kürtlere tarihsel kazanımların kapısını açabilir: Kuzey Kürdistan’da silahlı eylemlere son verilerek, Kürtlerin ayrı bir taraf olarak asgari milli demokratik talepler etrafında bir araya gelmeleri; Güney Kürdistan’daki Federe Devlet kazanımlarının korunması ve 140. maddenin uygulanması için uluslar arası diplomatik atakların yoğunlaştırılması; Rojava Kürdistanı’nda PYNK, ENKS ve tüm Kürt partilerinin Duhok Mutbakatı temelinde askeri, siyasi, ekonomik, diplomatik , idari ortak bir yönetim oluşturmada mutabakata varmaları; Doğu Kürdistan’da ulusal demokratik güçlerin kendi birliklerini oluşturarak İran rejimine karşı gelişebilecek yeni politikalara hazırlıklı olmaları.