Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, HDP’nin kapatılması istemiyle hazırladığı ikinci iddianamenin içeriği, Anayasa Mahkemesi’nin, iddianameyi kabul etmesiyle açığa çıktı.

Başsavcılık, Anayasa Mahkemesi tarafından iade edilen ilk iddianamede, partinin kapatılmasını ve 687 kişiye siyasi yasak konulmasını talep etmişti.

Ancak Anayasa Mahkemesi, HDP kurulmadan önce yapılan eylem ve konuşmaların da kapatma istemine konu edilmesi, parti üyesi olmayan kişiler için de siyasi yasak talep edilmesi gibi gerekçelerle iddianameyi iade etmişti.

İkinci iddianamede, başsavcılık, Anayasa Mahkemesi’nin uyarıları doğrultusunda düzeltmeler yaptı.

T24’ten Gökçer Tahincioğlu’nun haberine göre, siyasi yasak istenilen kişi sayısı 451’e düşürüldü.

Buna rağmen, iddianamede hala maddi hatalar var. HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın konu edildiği bölümlerde, bazı konuşmaları siyasi yasak ve kapatma taleplerine gerekçe gösteriliyor ancak bu konuşmaların bir bölümünün iddianameye konulması unutulmuş.

Oya Ersoy gibi HDP üyesi olmayan bazı isimlerin eylemleri, partinin kapatılmasına gerekçe gösteriliyor. Ersoy’un partinin kurucularından olduğu söyleniyor ancak bu bilgi doğru değil.

Yaşamını kaybeden Fırat Yaman, siyasi yasak talep edilen isimler arasında yer alıyor.

Ancak Anayasa Mahkemesi, bunların, yargılama aşamasında düzeltilebileceğini düşünerek iddianameyi kabul etti.

İddianamenin kabulü, aslında büyük bir anlama gelmiyor. Teknik aşamalardan biri. Ancak iddianamenin tümden reddedilmesi beklentisi ve ilk iddianamenin iade edilmesi, kabul kararının eleştirilmesine yol açtı.


ÇÖZÜM SÜRECİ YARGILANACAK

İddianamede yine HDP’lilerin söz ve eylemleri, Türkiye genelinde açılan ceza davalarının iddianameleri kaynak gösterilerek kapatma talebine gerekçe gösteriliyor.

Yapılan binlerce konuşma, açılan yüzlerce dava özetlenerek, HDP’nin bölücü eylemlerin odağı haline geldiği öne sürülüyor.

Ancak iddianamenin can alıcı noktası, çözüm sürecini de doğrudan kapatma isteminin konusu yapması. Bu dönemde yapılan konuşmalar ve eylemler değil. Süreçle ilgili olarak, devletin gözetiminde yürütülen çalışmalar iddianamenin ana konularından biri.

Aslında ilk iddianamede de çözüm sürecindeki eylem ve konuşmalar, kapatma isteminin kanıtları arasında gösteriliyordu.


Ancak ikinci iddianamede, doğrudan İmralı’da Abdullah Öcalan’la yapılan konuşmalara yer verilerek, buradaki ifadelerin suç oluşturduğu savunuluyor.

YA İMKÂN TANIYANLAR?

İddianamede, HDP’nin, Öcalan’ın talimatları ile kurulduğu ve yönetildiği iddiasına, İmralı’da yapılan görüşmeler kanıt gösteriliyor.

İddianamede, “Bütün bu görevlendirme ve devamındaki görüşmelerin tarihleri dikkate alındığında, örgüt liderinin talimatlarının alınması hususunda üst düzey siyasi parti temsilcilerinin görevli kılındığı, bunun da aralarındaki iltisakın düzeyiyle ilgili dikkat çekici olduğu, davalı HDP ile PKK/KCK arasındaki irtibatın yukarıda ayrıntıları açıklanan çok sayıda delil ile teyit edildiği…” ifadeleri kullanılıyor.

Ancak bu noktada anımsamakta fayda var. İmralı’da görüşmeler, hükümet ve devlet izniyle, yaratılan olanakla gerçekleştirildi. Görüşmelerin tamamında MİT’ten ve Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’ndan isimler de yer alıyordu. Görüşmelerin tamamı tutanak altına alınıyor, devlet ve hükümet yetkililerine gönderiliyordu.

Başsavcılığın kurduğu mantığa göre, İmralı’da görüşme yapmak için seçilen HDP’lilerin görüşmelerinden doğrudan hükümetin de sorumlu olması gerekiyor. Zira isimlerin son kontrolünü de hükümet ve devlet görevlileri yapıyordu ve gidiş vizesi bu yolla veriliyordu.

Başsavcılığın kurduğu mantığa göre, sadece görüşmeleri yapanların değil, buna imkan tanıyanların da yargılama konusu yapılması gerekir ancak böyle bir adım elbette atılmadı. Ancak HDP’nin savunmasını bu temel üzerine oturtacağına kuşku yok.

SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILMIŞTI

Tam da bu nedenle, 2014’te, “Çerçeve yasa” olarak bilinen, kanun yasalaştırıldı. Bu kanunda açık biçimde şu hüküm yer alıyor:

“Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleyenlerin; gerekli görülmesi halinde yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verenler ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirenlerin; silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alanların, bu görevleri nedeniyle hukuki, idari ve cezai sorumluluğu yoktur.”

Çerçeve yasa, darbe girişiminden sonra, 2018’de yürürlükten kaldırıldı. Ancak yasanın kaldırılmış olması, o dönemde yürürlükte olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

KOBANİ DAVASI

İddianamenin gövdesi, Ankara’da devam eden Kobani davası iddianamesinden alınmış. Bununla birlikte siyasi yasak istenilen isimlerin Türkiye genelindeki dava ve soruşturmaları da iddianamenin kanıtlar bölümünde sıralanıyor. Gizli tanık ifadeleri dayanak gösterilerek, HDP’nin PKK’nın organı gibi hareket ettiği öne sürülüyor.

Bu iddiaya kanıt olarak da iddianamelerde yer alan iddialar sıralanıyor. Bu iddialar arasında belediyelerden örgüte para aktarıldığı, belediyelerin aslında örgüt tarafından yönetildiği, hasta PKK’lılara yardım edildiği, dağa militan kazandırılmasına aracılık edildiği, partideki görevler ve vekil adaylıkları konusunda asıl sözün Kandil’de olduğu da var. Aynı iddialar, birinci iddianamede de vardı.

İddianamenin büyük bölümünü ise bu iddiaların kanıtı olarak gösterilen konuşmalar oluşturuyor. Bu konuşmalarla örgüt propagandası yapıldığı öne sürülüyor.

HDP KAPATILABİLİR Mİ?

Abdullah Zeydan: Gasp edilen belediyeleri halka teslim edin Abdullah Zeydan: Gasp edilen belediyeleri halka teslim edin

Bu aşamada Anayasa Mahkemesi, iddianameyi HDP’ye göndererek ön savunma isteyecek. Dava, bir ceza davası gibi sürdürülecek.

2010'da, Anayasa Mahkemesi, DEHAP davasında Siyasi Partiler Yasası'nın (SPY) 108'inci maddesini iptal etti.

Söz konusu madde, özetle, "hakkında kapatma davası açılan bir parti, bu dava sırasında kapanma kararı alır ise, bu kararın, yargının kapatmaya ilişkin hükmünün sonuçlarına etkili olamayacağını" içeriyordu.

Bu düzenleme iptal edildikten sonra yerine bir başka düzenleme de yapılmadı. Bu nedenle, HDP, hüküm verilmeden önce kendisi için "kapanma" kararı alırsa, söz konusu dava konusuz kalacak. Mahkeme, tıpkı hakkında dava açılan sanığın ölmesi halinde davanın düşürülmesi gibi, kapatma davasını da düşürecek. Kapanma kararı alan partinin, aynı isimle yeniden kurulmasında ise bir engel bulunmuyor.

İHTİYATİ TEDBİR

Ancak Yargıtay Başsavcılığı, HDP'nin kendisini feshetme/kapatma kararını alabileceği parti genel kurulunun yapılmaması için ‘ihtiyati tedbir' ister ve Anayasa Mahkemesi bu talebi yerinde görürse dava sürecek.

10 OY İLE KAPATMA

15 üyeli Anayasa Mahkemesi'nin, kapatma kararı alabilmesi için karar oturumuna katılan üyelerin üçte ikisinin oyu gerekiyor. Tüm üyeler katılırsa HDP'nin kapanması için 10 üyenin oyu gerekecek. Eylemleriyle kapatma kararına yol açan HDP'lilere de 5 yıl süreyle siyâset yasağı verilebilecek. Anayasa Mahkemesi, ‘temelli kapatma' yerine, davaya konu edilen fiillerin ağırlığına göre Hazine yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakma kararı vermeye de yetkili.

ERKEN YA DA ARA SEÇİM YOLU

2010'daki anayasa değişikliği uyarınca olası bir kapatma kararında, siyasi yasak alan isimlerin milletvekilliği düşmüyor.

Bu nedenle AKP ve MHP'nin dokunulmazlıkları kaldırarak yargılamaların yapılması, mahkûm olan isimlerin vekilliğinin düşürülmesi yolunu izleyebileceği söyleniyor.

Anayasaya göre, Meclis'te üye tamsayısının yüzde 5'ine tekabül eden 30 ismin vekilliği düşer ya da 30 sandalye eksilirse ara seçim yapılması zorunlu. Kulislerde, bu yolun izlenerek ara seçim yerine erken seçim kararı alınabileceği, HDP'nin kapatılması sonrasında erken seçim yapılmasının tasarlandığı yolundaki iddialar da konuşuluyor.