Halkların Demokratik Partisi (HDP) Halklar ve İnançlar Komisyonu, geçtiğimiz günlerde yapılan “Hak, Adalet ve Vicdan Buluşması”nın sonuç bildirgesini açıkladı.

Ülkenin dört bir yanından yüzün üzerinde din insanının, kanaat önderinin katılımıyla gerçekleştirilen buluşmanın hatırlatıldığı açıklamada, “Din-devlet ilişkisi, din-siyaset sınırları, din-iktidar uyuşmazlığı, iktidarların kendi beka ve çıkarları uğuruna dini araçsallaştırmaları, demokratik İslam olgusu, kadına dönük baskı ve şiddetin din üzerinden meşrulaştırılması; hak, adalet ve vicdan çerçevesinde İslam’ın özü olan; tevhit, adalet ve barışa davetin önceliği, âlimlerinin bu konudaki rollerinin önemi gibi daha birçok konuda tartışmalar yürütüldü ve katılımcılar değerli katkılar sundu” ifadeleri yer aldı.

Açıklamada, “Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ey kullarım! Ben nefsime zulmü haram ettim, onu sizin aranızda da haram kıldım. Öyleyse birbirinize zulmetmeyin” hadisi ışığında, özellikle Müslüman coğrafyada iktidarların halklara karşı uyguladıkları zulüm ve baskılara dikkat çekildiği belirtildi.

‘EZİLENLERİN TARAFINDA’

“Din insanlarının ahlaki ve vicdani görevlerinin zulme karşı durarak, ezilenlerden yana tavır almanın vacip olduğuna vurgu yaptığı” sözlerine yer verilen açıklamanı devamında buluşmadaki tespit ve önerilere şu şekilde yer verildi:

“* Müslümanlık, Emevilerle birlikte bir devlet dini haline getirildi. Birçok iktidar yüzyıllar boyunca dini kendi çıkarları için ve halklara karşı kullana geldi. Din insanları, hak, adalet, barış ve zulme karşı durmayı emreden İslam dininin iktidarlar tarafından kullanılmaması gerektiğini en yüksek sesle dile getirmeli ve zalime karşı zulme uğrayan mazlumun yanında yer almalıdır.

* Kur’an-ı Kerim’e göre, adalet İslam’ın özüdür. Adaletin ölçüsü ve dayanağı ise hakkaniyettir. İnsanlık ancak adaletle barışa ve güvene kavuşur. Adalet, her hak sahibine hakkını teslim etmek, eşitlik ve insan haklarına saygı göstermektir. Günümüzde ülkemiz başta olmak üzere yaşadığımız coğrafyada hemen hemen her alanda adaletsizliğin, yani zulmün tahakkümü altında inlemekteyiz. Dillerimiz, kimliklerimiz, kültürlerimiz, inanç özgürlüğümüz adaletsizlik kuşatması altındadır. Anadilinde inanç hizmeti alamayan halklarımız, eşitsizlikle ve adaletsizlikle karşı karşıyadır. Dini, dini kurumları siyasi çıkarlarının aracı haline getiren, İslam’ın özünü çarpıtan bir zihniyetin yönetimindeki tüm toplum büyük bir adaletsizlikle karşı karşıyadır.

ARAÇSALLAŞTIRMAYA KARŞI MÜCADELE

* Dinin siyasallaştırılması ve iktidarın din-inanç üzerine kurduğu tahakküm, Muaviye tarzı bir iktidarın çağımızdaki uygulamasını ortaya çıkarmıştır. Bugün iktidarın dine ilişkin yaşadığı gerçek, Muaviye çizgisidir. Çıkarlarını her şeyin üstünde görmekte ve bunun için Kur’an-ı Kerim’i dahi eline alıp, seçim meydanlarında sallayarak hiçbir ahlaki ve dini kuralı tanımamaktadırlar. Tıpkı Sıffın savaşında Kuran sayfalarının mızraklara geçirilmesinde olduğu gibi. Din insanları bu araçsallaştırmaya, hiçbir kural ve kaide tanımamaya karşı mücadele etmelidir.

İktidarın Hukuksuzluklarına Karşı Toplumsal Direniş Artıyor İktidarın Hukuksuzluklarına Karşı Toplumsal Direniş Artıyor

* İktidarların, dini kendi çıkarları için kullanmaları, özünden uzaklaştırmaları nedeniyle inancımıza karşı özellikle gençlerin tepkisi artmakta ve gençler dinden uzaklaşmaktadırlar. Yeni kuşaklar büyük oranda dinin artık iktidarların bir çıkar aracı olduğunu düşünmekte ve buna tepki olarak dinin adaleti sağlamadığını düşünmektedirler. Bu gerçek inanç konusunda yapılan araştırmaların sonuçlarına da yansımaktadır.

* İslam tarihini, insanlık tarihinin hak, adalet ve vicdan mücadelesinden ayrı tutamayız. Özellikle İslam coğrafyasında sömürü, adaletsizlik ve her türlü vahşet yaşanıyor. Kadın ve çocuklara yönelik zulüm var. Hiç kimse suçu başkasına atarak bu sorumluluktan kaçamaz.

* İnsanlık ailesi tarih boyunca sürekli adaleti arar olmuştur. Tüm dinler özünde mütekebbir zorbaların tahakkümüne son vermeyi temel hedef olarak görmüştür. Maalesef zaman içerisinde bu dinlerin mensupları çoğu zaman bu hedeflerden uzaklaşarak saraylarda adalet arar olmuşlardır. Bugün Müslümanlar bu derin çelişki ile karşı karşıyadırlar. Kardeşlik hukuku ne kadar işletilirse adalet de o kadar gerçekleşir. Adalet önce insanın içinde başlar. Tıpkı ahlak gibi. Müminlerin yegâne gayesi bunu gerçekleştirmek olmalıdır.

ADALET TALEBİ

* İnkâr, imha ve ayrımcılık her yere sirayet eden bir olgu olmuştur. Dünün mazlumları bugünün firavunları haline gelmiştir. Cezaevlerinde insanların çıplak bedenleri üzerinden politikalar yürütülüyor, çıplak arama yapılıyor. Kadınların hakları, yaşamları için var olan İstanbul Sözleşmesi bir gecede yok edilmek isteniyor. Ancak sosyal bir çürüme ve yozlaşma yaşanan böylesi bir zamanda iktidarlar ne kadar suçlu ise görevini yapmayanlar da bundan bu kadar sorumludur. Kur’an-ı Kerim’in mesajı evrensel olup ayrım yapmaksızın insanı muhatap almaktadır.

* Adalet herkes içinse adalettir. Coğrafyamızda yaşayan bütün halklar ve inançlar için adalet. Kadınların hakları ve eşitliği için adalet. Geleceksizleştirilen gençler için adalet. Bastığımız toprak, soluduğumuz hava, içtiğimiz su için adalet. İnsan hakkı için adalet. Açlar ve yoksullar için adalet.

* Kapatılmak istenen HDP için adalet. Haksız ve hukuksuzca vekilliği düşürülen, Meclis'teki adalet nöbeti sırasında sabah namazı için abdest alırken gözaltına alınan Ömer Faruk Gergerlioğlu için adalet.

* Batılı ‘hak’ olarak lafzedenlere karşı en güçlü yanıtı hak, adalet ve vicdanda buluşanlar verebilir. Halkların, ezilenlerin ve sömürülenlerin hukukunu korumak; coğrafyamızın zenginliği olan farklı renklerimizle Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Laz, Çerkes, Pomak; Ezidi, Müslüman, Sünni, Alevi, Hristiyan, Yahudi. ‘Adalet’ paydasında bir arada mücadele ederek mümkündür.”