31 Mart'taki yerel seçimlere üç kala siyasi partilerin çalışmaları sürerken, aday belirleme sürecine ilişkin tartışmalar halen devam ediyor. Partiler arası ittifaklar, yerel dengeler, taşımalı seçmen, kritik kentlerde kazanan partinin genel siyaseti ne düzeyde etkileyeceği, sonuçların iktidarın 'geleceğini' nasıl etkileyeceği gibi birçok tartışma 31 Mart’taki seçimlerini daha kritik hale getiriyor.

Kobanê Davası’nda yargılanan ve Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan Kürt siyasetçi Sebahat Tuncel, yerel seçimlerin önemi, ittifaklar, kayyımlar ve kent uzlaşısı konularında açıklamalarda bulundu. AKP,CHP,MHP ve İYİ Parti'nin yerel yönetim anlayışların birbirine benzer olduğunu söyleyen Tuncel, bu partilerin siyasal, toplumsal, ekonomik, ekolojik sorunlara ulus-devlet, kapitalist perspektifle yaklaştıklarını söyledi. Tuncel, "Düzen partileri sistemi değiştirmek özgürlükçü bir yönetime değil belediyenin rantını, olanaklarını ele geçirerek kendi iktidarını güçlendirmeyi, mevcut düzeni sürdürmeyi hedeflemektedir" dedi.

'SADECE HİZMET ETMEK DEĞİL, BARIŞI İNŞA ETMEYİ DE HEDEFLİYORUZ'

Tuncel, partisinin yerel yönetim anlayışına ilişkin şunları söyledi:

"Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) olarak biz yerel seçimlerin yerel demokrasinin gelişmesi, halkın, kadınların, farklı kimlik ve kültürlerinde kendini ifade edeceği katılımcı, özgürlükçü bir yerel yönetimi esas alıyoruz. Eşbaşkanlık sistemi, eşit temsil, kentte yaşayan tüm toplumsal kesimlerin katılımını sağlama hedefi, belediyelerin olanaklarını halkın hizmetine sunma, toplumda yaratılan eşitsizliğin giderilmesi, insanca ve onurlu yaşam olanaklarının sağlanmasını esas alan demokrasiyi yerelden inşa etmeyi temel hedef olarak önümüze koyuyoruz.

Yerel demokrasinin gelişmesi hem belediyenin olanaklarından herkesin eşit faydalanması, dezavantajlı gruplara pozitif ayrımcılık yapılması, Kürt sorununun, kadın sorununun, sınıf ve ekoloji sorunlarının çözümünün yerelden başlayarak inşa edilmesini savunuyoruz. Yani sadece hizmet etmek değil; demokrasiyi, barışı inşa etmek özgürlükleri güvenceye almayı da hedefliyoruz. Kısacası başka bir yaşama davet ediyoruz. 31 Mart yerel seçimleri bu dertlerimizin karşılık bulduğu bir süreç olacaktır."

'CHP'NİN İKTİDARA GELEMEMESİNİN SEBEBİ KÜRT SORUNUNA YAKLAŞIMIDIR'

Seçim öncesi DEM Parti ve demokrasi güçlerinin kurdukları 'Kent uzlaşısı'nın yerelde demokrasi kültürünün pekişmesi için önemli olduğunu vurgulayan Tuncel, CHP ile yapılan görüşmelerin görüşmelerinin sonuçsuz kalmasını CHP'nin 'Kürt siyasi hareketine Kürt sorununa yaklaşımına' gerekçe gösterdi.

Tuncel, "Sosyal demokrat olduğunu iddia eden CHP, merkez sağ ile ittifaka can atarken, sol sosyalist güçleri ile demokrasi güçleri ile ittifaka mesafeli durmaktadır. Bu aslında; sosyal demokrasinin iflasıdır. Türkiye’de bir türlü iktidara gelememenin nedeni de Türkiye’deki Kürt sorunu, kadın sorunu, sınıf sorunu gibi temel sorunlara yaklaşımı AKP-MHP iktidarından farklı olmamasından, onlarla milliyetçilik yarışına girmesinden kaynaklıdır" dedi.

'CHP OY İSTİYOR AMA KÜRTLERİN TALEPLERİNİ YOK SAYIYOR'

"Kürt sorununun ortaya çıkmasında, Kürt siyasetçilerin hapsedilmesinde, belediyelere kayyım atanmasından, savaş politikalarında, CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımına yaklaşımının rolü olduğunu biliyoruz" ifadelerini kullanan Tuncel, şunları söyledi:

"CHP, DEM Parti seçmeninden oy istemekte ama DEM Parti tabanının, Kürt halkının, dil kimlik, kültür haklarının anayasal, güvenceye alınması taleplerini, tecrit ve savaş politikalarına itirazını, kendi kendini yönetme taleplerini yok saymaktadır. ‘Biz Türkiye ittifakı kuracağız’ diyorlar. Peki Türkiye nüfusunun üçte birini oluşturan 30 milyon Kürdün varlığını tanıma, kimlik, kültür, dil taleplerini, kendi kendini yönetme ve özgürlükçü bir anayasa talebini görmeden Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü taleplerini, Sayın Öcalan’ın barışı sağlamadaki rolünü, müzakere masasının devrilmesini eleştirmeden Türkiye ittifakı kurmak mümkün mü? Elbette ki değil.

Kürtler, Kürt siyasi hareketi Kürt sorunun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için mücadele ediyor. Bunun için fedakarlıklar yapıyor. Bunu yaparken, dar parti çıkarlarını değil, halkın çıkarlarını esas alıyor. Ancak gelinen aşamada tek taraflı adımla çözüm üretmiyor. O nedenle CHP ile ittifak görüşmelerinin sonuçsuz kalmasının sorumlusu DEM Parti değil, CHP’dir. Ve yaşanacak olası bir başarısızlığın sonucu da Kürtler ile yürümeye cesaret edemeyen ana muhalefet partisi olacaktır.

Hatimoğulları: Anayasa tartışmalarının iktidar için bir can simidi olmasına müsaade etmeyeceğiz Hatimoğulları: Anayasa tartışmalarının iktidar için bir can simidi olmasına müsaade etmeyeceğiz

'EŞBAŞKANLIK SİSTEMİ VE EŞİT TEMSİL SADECE SİYASETİ DEĞİŞTİRMİYOR'

Kadın özgürlük mücadelemiz, kadın özgürlük çizgisi, erkek egemen zihniyetinin temsilcilerini korkutuyor. Çünkü kadın özgürlük çizgisi ve onun etrafında şekillenen toplumsal gerçeklik, dışımızdakileri de değişime zorluyor. Erkek egemenliğinin alanını daraltıyor. O nedenle de Kürt özgür kadın çizgisi, örgülü kadın kurumları, siyasetçiler, aktivistler üye ve çalışanlarımız hedef alınıyor.

Eşbaşkanlık sistemi ve eşit temsil sadece siyaseti değiştirmiyor. Toplumdaki kadın özgürlükçü damarı güçlendiriyor. Kadın erkek eşitliğini geliştiriyor, toplumun zihniyet kalıplarını değiştiriyor. Kendini erkek egemenliği üzerinde var edenler, eşbaşkanlık sistemimizi ve bunun toplumda kabul görmesini kendi iktidarlar için tehlike olarak görüyorlar. Belediyelere kayyım atanmalarının gerekçesi olarak, eşbaşkanlığı görmeleri de bu korkunun sonucudur.

'BİZLER DE DE HENÜZ AŞILMAYAN YÖNLER, EGEMEN ANLAYIŞLAR OLDUĞUNU DA BİLİYORUZ'

Eşbaşkanlık, başkanlık kurumunun eşit yönetilmesi, toplumun yarısını oluşturan kadınların siyasette, kamusal yaşamda yer alarak, erkek egemen anlayışı, uygulamaları aşarak iktidar ve tahakküme dayanmayan, eşitlikçi bir yönetim anlayışını inşa ediyoruz. Ancak bu konuda bizler de de henüz aşılmayan yönler, egemen anlayışlar olduğunu da biliyoruz. Dikkat ederseniz; yerel seçimlerde DEM Parti dışında diğer partilerde seçilebilir yerlerdeki kadın adayların sayısı yok denecek kadar azdır.

Eşbaşkanlığın yerel yönetimlerde henüz resmileşmemiş olması nedeniyle, resmi olarak bir arkadaşımız belediye başkanı olarak gösteriyor, diğer fiili olarak yürütüyor. Erkek arkadaşlarımız genelde ‘Resmi’ olanın kendileri olması gerektiğini düşünüyor. Hatta bunun için mücadele ediyor. Bu yaklaşım, bizde de henüz eşbaşkanlık sisteminin tam anlaşılmadığını gösteriyor. Önemli olan kendi resmiyetimizdir. Ve bizim resmiyetimizde eşbaşkanlık bir kurumdur ve bu kurum, biri kadın biri erkek iki kişi ile temsil edilir.

EŞBAŞKANLIK SİSTEMİNDE İKİNCİ BİR YANILGI: EŞBAŞKAN DEYİNCE KADIN AKLA GELİYOR

Tek kurum iki kişide temsil ediliyor. Bunun doğru anlaşılması gerekir. Eşbaşkanlık sisteminde ikinci bir yanılgı eşbaşkan deyince kadının akla gelmesidir. Bu, geleneksel olarak erkeği başkan gören anlayışın içimizdeki yansımasıdır. Bu yaklaşım eşitlik anlayışına aykırıdır. Eşbaşkanlık bir kurumdur ve bu kurumu iki kişi temsil eder. Yetkileri, söz hakları eşittir. Cinsiyetleri onların yetkilerini veya söz haklarını tanımaz. Bu alanda sorun yaşanması anlaşılırdır. Elbette, beş bin yıllık erkek sistemin eril siyaseti, yönetim anlayışının etkileri, zihniyet kalıplarını henüz aşmış değiliz.

Ancak, aşmak için mücadele ediyoruz. Bu konuda da oldukça yol kat ettik. Kürt siyasi hareketinin geliştirdiği eş başkanlık sisteminin eril siyasetin değişmesinde toplumsal değişim, dönüşümde devrimsel sonuçlar açığa çıkarmıştır. Bizim dışımızdaki hareketler, sosyalistler de bu sistemi uygulamaya başlamıştır. İleri de daha yaygın uygulandığını, uygulanacağını eşbaşkanlığın toplumsal bir talebe dönüşeceği gerçeği şimdiden açığa çıkmış durumdadır. Bu vesileyle belediye eşbaşkanlarımıza başarılar diliyorum.

'KAYYIM, KÜRTLERE KARŞI SİYASİ-KÜLTÜREL SOYKIRIMIN BİR PARÇASI'

Yukarıda da ifade ettiğim gibi kayyım politikası Kürtlere karşı siyasi-kültürel soykırımın bir parçası olarak devreye konulmuştur. O nedenle de kayyımlar, Kürtlerin tarihi-kültürel hafızasını, kültürel değerlerini yok etmeyi, yok edemiyorsa da anlamsızlaştırmayı, yozlaştırmayı, değersizleştirmeyi hedeflemektedir. 31 Mart yerel seçimleri bu açıdan da önemlidir. Kültürümüze, tarihimize, doğamıza, geçmişimize ve geleceğimize sahip çıkmak, korumak, bizden çalınanı gasp edileni geri almak ile mümkün olacaktır. Bunun için yapılması gereken, önce seçimleri kazanmak sonra da kazanımlarımızı korumak için örgütlülüğümüzü güçlendirmektir. Örgütlü güç aynı zamanda çözüm gücüdür. (MA)