Kürt dili üzerindeki baskılar devam ediyor. Okullarda Kürtçe seçmeli ders seçeneği olmasına rağmen, bu alana yönelik atamalar bir türlü yapılmıyor. Anadilde eğitim alanında çalışma yapan sivil toplum kuruluşları öğretmen atamalarına ilişkin çağrıları ise bir türlü karşılık bulmuyor.

20 BİN ÖĞRETMENDEN SADECE 3 KONTENJAN KÜRTÇEYE AYRILDI


Anadilde eğitim hakkı ile ilgili tartışmalar sürerken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2022 kontenjan tablosu bu alanda atılan adımların hangi boyutta olduğunu gözler önüne serdi. Milli Eğitim Bakanlığının atamasını yağacağını duyurduğu 20 bin öğretmen kontenjanından sadece 3’ü Kürtçeye ait. MEB’in duyurduğu kontenjan tablosuna göre Kürtçenin Kurmanci lehçesine 2, Zazaki lehçesine ise 1 kontenjan ayrıldı. Kürtçe eğitime ayrılan kontenjan eleştiri konusu.

Dilbilimci ve Mezopotamya Vakfı Koordinatörü Dr. Mikail Bülbül, Kürt dilinin karşılaştığı baskılar, uygulanan politikalar ve atılması gereken adımları +Gerçek’e değerlendirdi. Anadilin bir ulusun en temel yapıtaşlarından olduğunu hatırlatan Mikail Bülbül, dilin kendi içerisinde tarih, hafıza ve kültürü barındırdığını, aynı zamanda insanların sosyalleşmesinin en önemli faktörü olduğuna dikkat çekti.

MEB duyurdu.. LGS başvuruları başladı MEB duyurdu.. LGS başvuruları başladı

Dilbilimci ve Mezopotamya Vakfı Koordinatörü Dr. Mikail Bülbül

KÜRTLERDE YAZILI HAFIZA VAR AMA…

Kürtlerin yazılı hafızalarının yeteri kadar gelişmediğine dikkat çeken Bülbül, yazılı hafızanın gelişmemesinin nedeninin ise Kürt dili üzerindeki baskılardan kaynaklandığını söyledi. Geçmişte Kürdistan’da yazılı tedrisatın medreselerde ‘Mirlik’ çatısı altında bir siyasi statü olarak varlığını koruduğunu gördüklerini hatırlatan Bülbül, “Bu medreselerden mezun olan birçok ünlü Kürt şairi ve yazarı var. Günümüz Kürtleri bu çalışmalardan haberdar değiller. Çünkü son yüzyılda Kürtlüğün ve Kürtçenin önüne engeller çıkarıldı. Dolayısıyla yazılı olan tarih de bu engellemelerden payını almış oldu. Aslında tarihe baktığımızda Kürtlerin yazınsal anlamda bir birikimlerinin olduğunu bugün görebiliyoruz. Melayê Cizîrî’den bugüne birçok eser var. Yine Ehmedê Xanî’nin eserlerinin olduğunu biliyoruz. Ve daha birçok Kürt aydınının bu anlamda eserleri var. Örneğin Aleksandr Jaba’nın koleksiyonunda Kürtçe gramer ile yazılmış eserlerin olduğunu çok yeni bir bilgi olarak biliyoruz” dedi.

KÜRT ENTELİJANSİYASI HEP VARDI

Kürtçenin formel olarak okullarda varlık göstermesi engellendiği için bu bilgilere yeni yeni vakıf olduklarını ifade eden Bülbül, Kürtlerin, Kürtçe eserlere dair algılarının tarihsel bağlamda eksik olduğuna dikkat çekti. Kürtlerin sadece dillerinin tarihini değil, genel anlamda tarihlerini de bilmeleri gerektiğini belirten Bülbül, “Örneğin Birinci Dünya Savaşı döneminde İstanbul’da birçok Kürtçe dergi çıkarılmış. Ama hafızamızdan faydalanmamızı sağlayacak imkânlarımız oluşmadı. Çünkü özellikle Kuzey Kürdistan’da Kürtler üzerinde çok baskılar var. Kürtlük, Kürt olmak ve Kürtçe konuşmak yasaktı. Ancak bugün biraz okuyup araştıranlar görüyorlar ki aslında 100-150 yıl önce Kürtler de yazmışlar. O dönemin Kürt aydınları İstanbul ve Amed’de Kürt dili üzerine çalışmalar yapmış, masallar, şiirler ve tiyatro oyunları yazmışlar. Yine bu aydınlar, Latin alfabesine geçmek üzere tartışmalar yürütmüşler. Kürt entelijansiyası o dönemlerde de varmış. Bizim o dönemlerde olup bitenlerden haberdar olmamamız büyük bir sorundur. Çünkü asimilasyon, inkar ve imha politikaları hep yürürlükteydi” diye konuştu.

KÜRTÇENİN BİR STATÜSÜ YOK

Kürtçenin gelişmesi için yürütülen faaliyetlere de değinen Bülbül, özellikle 1990’lı yıllarda Kürt Enstitüsü’nün, Kürt televizyonlarının ve MKM gibi kültür kurumlarının açılmasından sonra dil çalışmalarına öncelik verildiğini ve belli bir etkinin de olduğuna işaret etti. Şu anda 30-40 bin civarında Kürtçe okur-yazarın olmasının nedeninin bu çalışmalar olduğunu ifade eden Bülbül, “Bunun yeterli olup olmadığı veya topluma yansımalarının istenilen düzeyde olduğunu söylemek doğru olmaz. Çünkü Amed’den örnek verirsek, bir okulda 3 bin çocuk eğitim görüyorsa bunların hepsi Türkçe eğitim görerek asimile oluyorlar anlamına geliyor. Bu sayıya karşılık olarak 200-300 kişiye Kürtçe dil kursu vermek yeterli olmuyor maalesef. Dolayısıyla Kürtçenin kamusallaşması da sınırlı olmuş oluyor. Bu sorununun en temel nedeni de Kürtçenin bir statüsünün olmamasıdır. Bu da yine toplum nezdinde ekonomik nedenlere bağlıdır. Çünkü Kürtçe okuduğunda öğretmen, doktor veya mühendis olamıyorsun. Hiçbir şey olamıyorsun. Sadece Kürtçe öğretmenlik var, onun da ataması yapılmıyor. Yine işsiz kalıyorsun. Fiili olarak onun da önünü almış oluyorlar” dedi.

SEÇMELİ DERS BİR FIRSATTIR

Okullarda olan Kürtçe seçmeli dersler hakkında da konuşan Bülbül, bunun iyi bir fırsat olduğuna dikkat çekti. Ancak bu konuda ilk baştan bu yana Kürtlerin bunu bir fırsat bulup yeterli düzeyde adım atmadığını savunan Bülbül, “Ama bugün baktığımızda seçmeli ders konusunu kampanya haline bile getirdik. Doğru olan da buydu aslında. Çünkü 10 yıl önce bu konuda duyarlılık gösterip, bir şekilde çocuklarımızı eğitim sistemi içerisinde Kürtçeye aşinalık kazanmalarını sağlamış olsaydık, Kürt çocuklarının anadillerine hakim olma oranında ciddi bir artış olabilirdi. Tabi ki 10 yıl önceki veya bugünkü iki saatlik seçmeli ders çocukların Kürtçeyi öğrenmeleri için yeterli bir zaman dilimi değil. Ama en azından evdeki anadillerini egemenlerin eğitim binalarında görmeleri, Kürtçeye karşı geliştirilen yılların negatif prestiji belki kolayca yıkılmazdı ama darbelenebilirdi. Çünkü ezilen halklar veya insanlar değerlerini kıymetsiz görüyorlar. Bu da sistemin bir algı politikasıdır” diye konuştu.

KÜRT AKTÖRLER KÜRTÇE KONUŞMALI

Bülbül, Kürt dilinin gelişmesi konusunda en önemli görevin Kürt aktörlere düştüğüne işaret etti. Bu aktörler tarafından Kürtçenin yaygın olarak kullanmasının dile olan ilgiyi arttıracağını ifade eden Bülbül, Kürtçeyi yeteri kadar kullanmayanları eleştirdi. Özellikle Kürtlerin siyasal, toplumsal ve akademik aktörlerinin, Kürtçe yerine ağırlıklarını Türkçeye verdiklerini hatırlatan Bülbül, “Çünkü halk bu aktörleri kendilerine model alıyor. O yüzden de söz konusu bu aktörlerin kendi anadillerinde konuşmaları gerekiyor. Somut bir örnek ile anlatmak gerekirse; Selahattin Demirtaş zamanında ‘Porê Delala Min Sor e’ diye Kürtçe bir şarkı söylemişti. Kürdistan’da nereye gitseydiniz o şarkı çalıyordu. Neden? Çünkü Demirtaş önemli bir aktördür. O şarkıyı kendi anadilinde söyleyerek toplum üzerinde müspet bir etki yarattı. Aksi taktirde insanlar akşam eve gidince televizyonda kendi siyasetçisinin Meclis dışında da Türkçe konuştuğunu görünce, MED-DER ve Mezopotamya Vakfı gibi kurumların tüm çaba ve birikimleri ortada kalmış oluyor” dedi.

DİLİN STRATEJİK PLANLAMASI YAPILMALI

Kürt dilbilimcilerinin, Kürtçenin başta siyasette olmak üzere her alanda aktif kullanımını sağlamak için stratejik çalışmalar yürüterek etkili bir rol oynayabileceklerini ifade eden Bülbül, şunları söyledi: “Kürt dilbilimciler, bir raddeye kadar bu konuda etkili olabilirler. Ancak siyasetin de buna açık ve hazır olması gerekiyor. Çünkü siyaset dil konusunda bir planlama yapamaz; Bunu dilbilimciler yapabilirler. Örneğin, Kürt siyasetinin dile yönelik bir stratejik tutum belgesi var mı? Dil için üç veya beş yıl boyunca neler yapılacak diye bir planlamamız var mı? Yok. Bunu ancak ve ancak dilbilimciler yapabilir. Siyasetin de bu tartışmalar ve gerekli hazırlıkların yapılması için yeterli hevesi göstermesi lazım. Bunun için daha önce de önerilerde bulunduk. Birkaç yıllık stratejik planlamalar çıkararak, dil konusunda akademik, profesyonel, gerçekçi ve uygulanabilir çalışmalar yürütmemiz lazım.”