İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu.

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesinin üzerinden 61 gün geçtiğini belirterek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen Akşener, "61 gün oldu Sayın Erdoğan! Dile kolay, tam 61 gün… Kuklalar tutuklandı, kuklacılar serbest. Maşalar tutuklandı, maşayı tutanlar serbest. Tetikçiler tutuklandı, azmettirenler serbest" dedi. Akşener, "Sayın Erdoğan söylesene; yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Söylesene kimden, kimlerden korkuyorsun! Söylesene dorumluluktan kaçarak, olanları örtbas edebileceğini mi sanıyorsun?" sorularını sordu; "And olsun, şart olsun ki Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız. Çevrilmek istenen dümenleri kabullenmeyeceğiz! Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın peşinde olacağız!

Türk: "Kürt Düşmanlığı Sürdüğü Sürece Barış Mümkün Değil" Türk: "Kürt Düşmanlığı Sürdüğü Sürece Barış Mümkün Değil"

RELATED VİDEO
Play Video
Ülkemizi içine hapsettiğin tek adam sisteminde görevini yapabilen tek bir kurum bile kalmadı. Her kurumun amiri de sensin, memuru da sensin, denetçisi de sensin. Hal böyleyken ben de sana soruyorum, Sayın Erdoğan söylesene; yargının işini yapmasına neden engel oluyorsun? Söylesene kimden, kimlerden korkuyorsun! Söylesene dorumluluktan kaçarak, olanları örtbas edebileceğini mi sanıyorsun? Eğer öyleyse şimdiden söyleyeyim, çoook yanılıyorsun. Çünkü biz adalet yerini bulana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu cinayetin asıl sorumluları ortaya çıkana kadar unutmayacağız, unutturmayacağız. Banuçiçek’le, Bengisu’nun, göz yaşları dinene kadar, unutmayacağız, unutturmayacağız. And olsun, şart olsun ki Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız. Çevrilmek istenen dümenleri kabullenmeyeceğiz! Gerçekler ortaya çıkana kadar bu olayın peşinde olacağız!

İktidarın neden olduğu, büyük felaketin yüreklerimizde açtığı yara, her geçen gün daha da belirginleşiyor. Ailesinden, evinden, işinden, aşından olan vatandaşlarımız; yaşadıklarını anlatmak, seslerini duyurmak için çabalıyor. Peki, tüm bu güvensizliğe sebep olanlar ne yapıyor? Sorumluluktan kaçmaya, devam ediyor. Biz, milletçe, hükümetin neden olduğu, bu büyük felaketi iliklerimize kadar hissediyoruz. Ama tek bir hükümet yetkilisi, tek bir siyasi, tek bir bürokrat bile bu hissettiklerimizi hissetmiyor. Hâlbuki; Depreme karşı hazırlık yapmayanlar meydana gelen felaketten, sorumludur. Kurallara, kanunlara, aykırı bina yapanlar yapılmasına, izin verenler, yapılanları imar affıyla affedenler yandaş müteahhitleri besleyenler meydana gelen felaketten, sorumludur. Milletimize, “ev” diye, “mezar” yapılmasında payı olan imzası olan, talimatı olan herkes bu büyük felaketten sorumludur. Afet bölgesi adı altında, âdeta, bir suç mahalliyle karşı karşıya kalmamıza, sebep olan herkes sorumludur. Depremden sonra, 72 saat boyunca milletimizin yardımına gidemeyenlerin, organize olamayanların koordinasyonu sağlayamayanların, Saray korkusuyla karar alamayanların, Onun yerine de sivil toplumla kavgaya tutuşanların birbirinin söylediğini yalanlayanların interneti kesip, kapılara polis gönderenlerin, tamamı sorumludur. Hele ki sırf, şahsi emellerini gerçekleştirmek için başımıza ucube bir sistemi bela edip, tüm bu keşmekeşin, esas müsebbibi olan, Bay Kriz baş sorumludur!

Son 20 yıldır, öyle bir zihniyetle mücadele ediyoruz ki… Gerçekten ibretlik. Bu zihniyetin sahipleri; tüm sorumsuzluklarına rağmen; hiç mi hiç utanmıyorlar. Tüm beceriksizliklerine rağmen; hiç mi hiç yüzleri kızarmıyor. Tüm hatalarına rağmen; aralarından bir kişi bile, istifa etmiyor. Oysa, sorumluluk hissedenler ne yapar? İstifa ederler. Hukuk önünde hesap verirler. Yani, görev ve sorumluluklarının, gereğini yaparlar. Sorumlu olanlardan, beklenen şey budur. Peki Bay Kriz ve arkadaşları ne yapıyor? Her şeyini kaybetmiş vatandaşlarımızın, gözünün içine baka baka, utanmadan, kampanya yapıyorlar, utanmadan, propaganda yapıyorlar. Utanmadan, yalan söylüyorlar. Bu artık, bir algoritma haline geldi… İktidarın beceriksizliği nedeniyle başımıza gelen her felakette önce, Sayın Erdoğan, televizyona çıkıp, milleti tehdit etmeye, suçlamaya başlıyor. Her gün ama her gün,durmadan bağırıyor, çağıyor, hakaret ediyor. Doğruları konuşanları bastırmaya, gerçekleri susturmaya çalışıyor. Yetmiyor, hemen gidip, sosyal medyayı kısıtlıyor. Sonrasında ise, baktı olmuyor. İşler istediği gibi gitmiyor. Anketler istediği gibi gelmiyor. Tüm algı operasyonlarına rağmen, gerçekleri değiştiremiyor. Bu sefer de, yeniden ekranlara çıkıyor ve helallik istiyor… Ne kendisinin ne bir bakanın, ne de tek bir bürokratın sorumluluk almadığı yerde, çıkıp bir de utanmadan sorumluluğu vatandaşa yıkıyor. Sayın Erdoğan! Yeter artık! Depremin üstünden, 23 gün geçti. Sen ilk gün, ne dedin? “Günü geldiğinde, şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.” dedin. Yani; bu aziz milleti, düpedüz tehdit ettin. Şimdi hangi yüzle, çıkıp da, helallik istiyorsun? Daha dün, milletimize, “Bunlar kader planında olan şeyler…” diyordun… Bugün çıkmışsın, utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün, insanlarımıza, “ahlaksız, namussuz, adi” diyordun… Bugün, çıkmışsın utanmadan onlardan helallik istiyorsun. Daha dün, feryat eden depremzedelere, “hain” diyordun. Bugün, çıkmışsın, utanmadan, onlardan helallik istiyorsun. Hem de; Adıyamanlı mazlum ve mahrum kardeşlerimizi, üç gün boyunca, enkazın altında, ölüme terk ettiğin için, helallik istiyorsun. Üstelik, bunu da; Sanki önemsiz bir şeymiş gibi, Sanki randevun varmış da, 5 dakika gecikmişsin gibi, sanki borcun varmış da, bir iki gün geç ödemişsin gibi söylüyorsun… Ayıptır, günahtır.

Cürmün ve haramın helalleşmesi de olmaz. Her gün ekranlarda gördüğümüz enkazlar aynı zamanda bu iktidarın suçlarının enkazıdır. Hükümetin başının cürümlerinin ve haramlarının enkazıdır. Bir Allah’ın kulunun bile sorumluluk alıp istifa etmediği yerde helallik istemek yüce Allah’ın ‘adil olun’ emrine apaçık isyandır. İlla ki helallik almak istiyorsan oturduğun yerden olmaz, gideceksin bizzat vatandaşlarımızdan helallik isteyeceksin.

Öyle korunaklı çadır tiyatrosu mizansenleriyle olmaz. Eğer illaki, helallik almak istiyorsan gideceksin; Maraş’ın tam merkezinde, 15 saat boyunca, enkaz altında kalan yavrusunun, elini tutup, vinç beklerken, rahmetli olmasını, izlemek zorunda kalan, babadan helallik isteyeceksin. Eğer illaki, helallik almak istiyorsan; Gideceksin; Adıyaman’ın merkezinde, enkazın içinden, 'Soluyoruz, AFAD nerede?' diye, sesli mesaj gönderen mazlumların, ailesinden helallik isteyeceksin. Eğer illaki helallik almak istiyorsan; gideceksin Malatya’da tarım arazilerini 15 yıl önce imara açıp, bugün mezara çevirenlerin,yaptığı binalarda 25 saat boyunca enkaz altındaki analarının sesini duyup ellerinden bir şey gelmeyenlerden helallik isteyeceksin.

Adıyaman’a senin getiremediğin vinci, bulup da getiren, ama “valin” izin vermediği için ailesine yetiştiremeyen Nehir’den helallik alamazsın. Enkaz altındaki yakınlarının gün geçtikçe azalan seslerini dinleyenlerden, helallik alamazsın. Kimsesiz kalan çocuklardan helallik alamazsın. Evladını kurtarmak için, yüzlerce kiloluk betonları, tek başına kaldırmaya çalışanlardan, helallik alamazsın. Takdiri çok gördüğün sağlıkçılardan helallik alamazsın. Hayallerini yıktığın gençlerden helallik alamazsın. Çaresizliğe mahkûm ettiğin annelerden helallik alamazsın. Cenazesine kefen arayan babalardan helallik alamazsın. Sevdiklerini battaniyeyle gömenlerden helallik alamazsın. Tuvalet için hijyen malzemesi için çırpınanlardan, helallik alamazsın. Günahına girdiğin, nice masumdan, helallik alamazsın. Dondurucu soğukta, bir çadır peşinde günlerce koşanlardan, helallik alamazsın.Bir damla huzura, iki dirhem tebessüme, muhtaç ettiğin milletimizden, helallik alamazsın. Olmaz. Böyle yüzsüzlük, böyle utanmazlık, böyle terbiyesizlik olmaz, olamaz! Sen haram içinde sefa sürerken, dar günde tek başına bıraktığın milletimizden, şimdi çıkıp da, helallik alamazsın Sayın Erdoğan!

Ayrıntılar geliyor...