Adıyaman, "Belgesel sinemanın ülkemizde yeterince değer görmemesinin temel sebebi, bilginin değer görmemesidir" dedi.
1983 yılında Hakkari’de dünyaya gelen Murat Adıyaman, lisans eğitimini Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde tamamlar. Fotoğrafları ile kişisel ve çeşitli karma sergilerde yer alır. 8. Uluslararası BursaFotofest’te Kırmızı Çarşamba kişisel fotoğraf sergisi gösterilir. İlk gösterimi İstanbul Film Festivali’nde yapılan "3. Bölgeden Hücum Varyasyonları" belgeselinin yönetmen ve yapımcılığını üstlenir. Documentarist 10. İstanbul Belgesel Günleri Yeni Yetenek Ödülü’nü alır.
Birçok ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmasında dereceler kazanan Adıyaman, 'Hakkâri Turizmi', 'Görürsen Her Yer Güzel- Hakkâri Doğa Sporları Rotaları' (ortak) kitaplarını yayımlar. Halen Hakkâri Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapan Adıyaman Duvar'dan Soner Sert'e konuştu.
Kavramsal olarak bakıldığında belgesel sinema, diğer sanat dallarına nazaran gerçeğe sadık kalmasıyla öne çıkıyor. Zihninizde belirlemeye başlayan bir fikir belgesele varmadan önce, tıpkı bir ağacın dalları gibi kurmacaya, hayali olana uzanıyordur muhakkak. Bu durum bir sanatçıyı kısıtlamaz mı?
Gerçeklik insanlık için her zaman büyük bir önem arz etmiştir. Sanat ve bilim alanındaki gerçeklik kavramsal olarak insanlık tarihi boyunca farklılıklar göstermiştir. Tabii bu farklılıkların var olması, gerçekliğin veya gerçeğe sadık kalınma durumunun gerekliliğini veya önem derecesini azaltmamıştır. Tam aksine gün geçtikçe önemini arttırmıştır. Sanat alanında gerçeğin tamamen aktarılabileceğini iddia etmek çok zordur. Yalnız gerçeğe sadık kalınması oranının durumu tartışılabilir. Bir diğer husus ise sanat bir bilgiyi ortaya koymak için değil onu aktarmak için bir araçtır. Sanatın bilim gibi gerçeğin bilgisini var etme gibi bir iddiası olduğunu düşünmüyorum. Bir projeye karar verdikten sonra topladığım bilgiler ışığında zihnimde bu gerçeğe dair bilginin görselleri oluşuyor. Asıl canlandırdığım ise o bilginin kameramın kadrajında oluşacak olan görüntüsüdür. Aktarılmak istenen fikir ile ilgili sanatçının zihninde canlanmanın olması bence sanatçı açısından çok olumlu bir durumdur çünkü sanatçıya umut veriyor.
Türkiye’de belgesel sinema pek önemsenmez. Festivallerde geri planda kalır, TV satışı yapılmaz, kaynak yaratmada sıkıntı yaşanır. Kendinizi “üvey evlat” gibi hissediyor musunuz?
Sivil toplum olmayı başaran ülkeler bilgi toplumuna dönüşmeyi başardılar. Bu toplumlar kentler inşa ettiler. Oluşturulan bu alanların kent kimliğinin temelinde sinema ve tiyatro salonları vardır. Ne yazık ki ülke olarak bilgi toplumuna dönüşemedik halen. Kentlerimizin çoğunda halen sinema ve tiyatro salonları ya yok ya da aktif değil. Var olanların çoğu da pandemi ile beraber kapandı. Bu bağlamda belgesel sinemanın ülkemizde yeterince değer görmemesinin temel sebebi, bilginin değer görmemesidir denilebilir. Bilginin değer görmediği bir coğrafyada belgesel sinemanın değer görmesini beklemek de doğru olmaz.
Bir estetik tercih olarak belgesel için, sinemanın özü, kaynağı diyebiliriz. Zira çekilen ilk filmler belgeseldi. Tarihsel bağlam içinde, belgeselin bugüne ulaşma serüvenini, geçirdiği değişimleri nasıl yorumluyorsunuz? Kendinizi bu gelenek içinde nerede görüyorsunuz?
Hareketli görüntünün kaydedilip gösterilmesiyle başlayan sinema serüvenin ilk örnekleri belgesellerdi. Lumiere Kardeşler'in çektiği “Trenin Gara Gelişi” gibi ilk örnekler kurmaca olmayan belgesel tür olarak tanımlanıyor. Bu filmlerin en temel ve ortak noktası kurmacanın olmayışı ve gerçekliği olduğu gibi aktarmaya çalışmasıdır. Yalnız zamanla sinema temelde iki ayrı tür olan kurmaca ve kurmaca dışı ile bunların alt türlerine ayrıldı. Belgesel sinemada zamanla etkisini artıran kurmaca, alanda daha fazla paradokslar yaratmıştır. Kurmaca dışı anlatım türünü tercih ediyorum. Elbette sanatsal bir anlatım türü olduğu için belgeselin gerçeklik durumu tartışılır. Günümüzde teknolojinin geldiği yere bakınca tartışmalı durumlar ve sorular daha da artmıştır. Bilginin, belgenin ne olduğu çok daha fazla tartışılır olmuş ve belki de güncellenecek kavramlardır. Bilginin veya gerçeğin aktarıcısı konumundaki yönetmenin kullandığı sinema tekniği, kendine özgü anlatımı onun durağan olmayan durumunun varlığını kabul etmek gerekir.
Özellikle sosyal medyada, hazır bilgi veren birtakım Youtube içerikleri belgesel olarak tanımlana geliyor. Bu noktadan yola çıkarak iki ayrı soru soracağız. İlki, belgesel bilgi taşıma aracı mıdır? İkincisi, bu içerikleri estetik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Belgeseli sanatsal bir anlatımla bilgi aktaran olarak tanımlayabiliriz. Yalnız bu, her belgeselin doğru bilgiyi veya gerçeği aktardığı söylemini yaratmaz. Belgeselin bilimsel yanı kadar bilimsel olmayan bir yanı daha vardır. Belgesel yaratıcısının zihninde bir gerçek vardır ve bu gerçeği ulaştırmak istediği bir izleyici kitle vardır. Tabii bunu aktarırken ne kadar doğru ve sade ulaştıracağı yönetmenin yaklaşımına bağlıdır. Diğer bir husus ise maliyettir. Her yapıt belirli bir bütçeyle finanse edilmek zorundadır. İster büyük bir bütçesi olsun ister akıllı bir telefonla çekilsin sonuçta var olabilmesi için izleyiciye ihtiyaç duyar. İzleyiciye mesajı ne kadar gerçekçi aktarmış ise o kadar estetik bir değer kazanmıştır.
Belgesel sinema, gerçekle olan doğrudan ilişkisinden dolayı, sık sık egemenlerin hışmına uğruyor. İdeolojik bağlamda bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İster sanat olsun ister bilim olsun nihayetinde her ikisi de insan çabası sonucunda oluşmuştur. Günümüzde bilimin egemenlerin hışmına uğradığını gösteren sayısız örnekler tartışılıyorken sanatın durumunu tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek. Olaya belgesel sinema açısından bakacak olursak sinemanın kurmaca dışı türlerinin ortaya çıkmasını sağlayan I. Dünya Savaşı’nın neden olduğu askeri ve siyasal etkiler ile üretilen propaganda filmleridir. Bu siyasal iklimin etkisi günümüzde halen etkisini göstermektedir. Tabii bu durumun değişmesi için emek veren, alternatif yollar üreten birçok sanatçı da bulunmaktadır. Günümüzde sansürü akıllıca söylemlerle yenmeyi başarmış bir İran sineması örneği var mesela.
Son günlerde, filmler/diziler yayımlayan çeşitli internet mecralarının daha aktif kullanılıyor olması hasebiyle, birkaç sermayedarın “piyasaya” gireceği konuşuluyor. Bu durum sadece dizi sektörü için değil, sinema sektörü için de heyecan yarattı. Peki, belgesel sinemacılar bunun neresinde? İnternet mecralarından destek alarak iş üretebilmek, geçmişteki üretim koşullarına nazaran sizi özgürleştirir mi? Ne düşüyorsunuz?
Son dönemlerde büyük sıkıntılar yaşayan sinema salonları korona virüsü salgınıyla beraber daha da zor günler yaşıyor elbette. Tam da evlere kapanmanın yaşandığı bir dönemde dijital platformlar çok konuşulur olmaya başladı. Bu dijital platformların sinemanın yerini alıp almayacağı veya ne kadarını alacağını zaman gösterecek. Yıllar önce TV’lerin yaygınlaşması, video kasetler, korsan CD/DVD yaygınlaşması gibi çeşitli sorunlar yaşayan sinema salonları ciddi yaralar aldı. Ancak bunlar hiçbir zaman sinema salonlarının etkisini kırmadı. Dijital platformlar filmleri bir bedel karşılığı satın alıyor ama yapımcıların aldığı paylar düşük. Büyük bütçeli filmlerin bu mecralardaki durumunun ne olacağını kestiremiyoruz. Diğer bir yanıyla dijital platformlar aynı zamanda hızlı tüketim şeklidir. Sinemanın, sanatın hızlı tüketim alanını da beraberinde getiriyor. Bu bence büyük bir dezavantaj… Sinema salonlarının veya dijital platformların kitleleri olacaktır. Sinemanın her zaman farklı bir kitlesi olmuştur. Bence dijital platformları tercih eden kitlenin tamamı sinema salonlarının izleyicisi değil, TV izleyicisidir.
Hazırladığınız yeni bir proje var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?
Elimde çalıştığım projeler var. Belgesel tarz oldukları için zaman alan çalışmalar. Bunlardan biri belgesel fotoğraf projesi olan “Kırmızı Çarşamba (Çarşemba Sor). Bu çalışma Ortadoğu’nun kadim dini geleneklerinden olan Yezidilere (Êzidilere) ait dini bir ritüeli ele alıyor. Bunun dışında üzerinde çalıştığım kültürel bir çalışmam daha var. Yalnız pandemi süreci bizi çok kötü etkiledi, çok ağır ilerleme kaydediyorum. Umarım en yakın zamanda bu pandemi sürecini atlatıp aldığımız dersler ile yeni yaşamı daha güzel, daha umutlu ve anlamlı yaşayacağız.