AK Parti ve MHP’nin seçim kanununda değişiklik öngören kanun teklifini Meclis Başkanlığı’na sundu. Cumhur İttifakı’nın teklifinde, seçim sürecindeki yasakları düzenleyen kanun maddesinden ‘Başbakan’ ibaresinin çıkarılması öngörüldü fakat partili cumhurbaşkanına yönelik propaganda yasağına ilişkin bir ifade yer almadı.
Anayasa hukukçularına göre yeni teklifte ‘Başbakan’ ifadesinin yerine ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatı getirilmeliydi. Atılmayan bu adımla cumhurbaşkanının propaganda faaliyetinin yasal zemininin hazırlandığını belirten hukukçulara göre, ‘Başbakanlık’ sıfatının ‘Cumhurbaşkanı’ ile ikame edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluk.
‘CUMHURBAŞKANININ PROPAGANDA YASAĞININ DEVAM ETTİRİLMESİ GEREKİRDİ’
Serkan Alan'ın Gazete Duvar'da yer alan haberine göre, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Kanunu’nun 65’inci Maddesi, seçim propagandasının başlangıcından oy verme gününe kadar, başbakan ve bakanlarla milletvekillerinin seçim propagandası ve gezilerinde makam araçlarını, resmi araçları, protokol karşılaması ve uğurlaması, resmî tören ve ziyaret yapamayacaklarını düzenliyor.
AK Parti ve MHP’nin öngördüğü değişikliğe göre yasada yer alan “Başbakan” ibaresi, mevcut yönetim sisteminde başbakanlık olmadığı için çıkarılmak isteniyor. Yürürlükte olan yasadaki bakanlar ve milletvekillerine dair yasaklar devam ederken, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birlikte aynı zamanda parti genel başkanı da olabilen “cumhurbaşkanının” propaganda sürecinde nasıl davranacağına ya da yasak kapsamında olup olmadığına ilişkin bir düzenleme öngörülmüyor.
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Levent Köker’e göre bugün yürürlükte olan ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde eski sistemdeki Başbakanın yerini cumhurbaşkanı almış bulunuyor. Bugün yürürlükte olan sistemde yürütme organının “başı”, hatta yürütme organının “kendisinin” cumhurbaşkanı olduğunu belirten Köker, “Dolayısıyla onun propaganda yasağının devam ettirilmesi gerekirdi. Yani içinde ‘başbakan’ geçen kanunlardan ‘başbakan’ çıktı. Yerine ‘cumhurbaşkanı’ ifadesi getirildi. Burada da böyle bir şey yapılması gerekirdi” değerlendirmesini yaptı.
‘CUMHURBAŞKANININ PROPAGANDA FAALİYETİNİN YASAL ZEMİNİ HAZIRLANDI’
Cumhurbaşkanının “propaganda” faaliyetinin yasal zemininin hazırlandığını ifade eden Köker, “Anlaşılıyor ki cumhurbaşkanının devlet olanaklarını kullanarak siyasi faaliyet yapmasına yasal engel görülmüyor. Zaten engel oluyordu bu ama kimse de fiilen engellemiyordu. Böylece yasal zeminini de hazırlamış oluyorlar” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı. Dolayısıyla seçim zamanı geldiğinde cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı olarak mı propaganda yapıyor, yoksa bir siyasi partinin genel başkanı olarak mı propaganda yapıyor? Onu bilemiyoruz. Ayırt edecek durumumuz yok. Eski sistemde başbakana getirilmiş bir yasak bugünkü sistemde cumhurbaşkanına getirilmeli. Burada tek bir şey var, cumhurbaşkanı aynı zamanda cumhurbaşkanlığına aday olacaksa o adaylığın gerektirdiği propagandayı kendisi yapacak demektir. Ama tabii diğer adaylarla eşit şartlarda yarışması gerektiği için, diğer adaylar için seçim ve propaganda yasakları ne zaman başlıyorsa, cumhurbaşkanı için de o zaman başlaması gerekir. Ona bir istisna getirilemez.”
‘BAŞBAKANLIK SIFATININ CUMHURBAŞKANI İLE İKAME EDİLMESİ KAÇINILMAZ ZORUNLULUK’
Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Ece Göztepe Çelebi’ye göre teklifi sunanlar, “Milletvekili seçimine girecek olan aktörleri düzenliyoruz” ifadeleriyle bir savunma yapabilirler. “Cumhurbaşkanı, milletvekili seçimi kanunu kapsamında seçime girmiyor, cumhurbaşkanlığı hakkında seçim kanunu hükümlerine tabi. O yüzden de propaganda yasakları kapsamında değil” savunusunun normal koşullarda kabul edilebilir olduğunu, fakat mevcut sistemde cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi parti başkanı olmasının önündeki yasal engellerin kalktığını belirten Göztepe şunları söyledi: “Cumhurbaşkanının aynı zamanda bir siyasi parti başkanı olması yönündeki yasal ve anayasal engeller kalktığı için, milletvekili seçiminde bir seçime girecek olan herhangi bir partinin genel başkanının da herhangi bir propagandaya katılmayacağı düşünülmeyeceğinden mutlaka cumhurbaşkanı da bu kapsama alınmalı. Bir parti genel başkanı olabilecek ya da olan cumhurbaşkanının, kendi siyasi partisinin milletvekillerinin seçimleri öncesinde propagandasına katılmayacağı düşünülemeyeceğinden, burada başbakanlık sıfatının cumhurbaşkanı ile ikame edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.”
‘CUMHURBAŞKANININ SEÇİM PROPAGANDASI YAPMASI EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI’
Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demirhan Burak Çelik’in değerlendirmesine göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilen süreçte “uyum” düzenlemelerinin pek çoğu Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile yapıldı. Bu dönem Meclis eliyle yapılması gereken düzenlemelerin KHK’lerle yapılmasının çok tartışıldığını hatırlatan Çelik, “O zamanki uyum düzenlemelerinde başbakan ifadelerinin yerine cumhurbaşkanı ifadeleri eklendi. Bunun mantığı, hükümet sistemi değişmişti ve başbakan ve bakanlar kurulunun yerine cumhurbaşkanı geçmişti” diye konuştu.
Son yapılmak istenen değişikliğin daha önceki “uyum” düzenlemelerinden farklı olduğunu, geçmişte atılan adımların mantığına göre seçim kanunundaki düzenlemede de ‘Başbakan’ ifadesinin yerine ‘Cumhurbaşkanı’ ifadesinin getirilmesi gerektiğini belirten Çelik sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu yeni sistemde cumhurbaşkanı bir önceki sistemin, yani parlamenter sistemin tarafsız ve partisiz cumhurbaşkanı değildir. Tam tersine bir partiyle bağı olabilecek kişidir. Partili biri cumhurbaşkanı olabilir. Partili bir kişi siyasi tartışmaların içerisinde tarafsız değil, tam tersine taraftır. Taraf olan kişinin, A ya da B kişisi fark etmez, cumhurbaşkanı sıfatını kullanarak seçim propagandası yapması eşitlik ilkesine, siyasi yarışmanın taraflar arasında eşit bir şekilde yürümesi ilkesine ve birçok ilkeye aykırıdır."
‘BAKANLAR SEÇİM FAALİYETİ YAPAMAZ CUMHURBAŞKANI YAPABİLİR’ DEMEK DEMOKRATİK DEĞİL’
AKP ve MHP’nin teklifinde ‘Başbakan’ ifadesi çıkarılırken, ‘Bakanlar’ ifadesinin ilgili maddeden çıkarılmadığını hatırlatan ve bu durumu “enteresan” olarak niteleyen akademisyen Çelik şöyle devam etti:
“Bakanları orada tutmanın ve Başbakanı çıkarmanın, ama Cumhurbaşkanını eklememenin başka bir mantığı var. Sağlık Bakanı da İçişleri Bakanı da Cumhurbaşkanı’na bağlı. Bakanlar devletin imkanlarından yararlanarak açılışlar ve seçim faaliyetleri yapamazlar ama Cumhurbaşkanı yapabilir’ demek hem demokratik değil hem de seçimin bütün tarafları arasında eşit yürütülmesi ilkesiyle bağdaşmaz."