Bu bağlamda tarihin bize öğrettiği bir şey varsa o da şüphesiz egemenlerin veya galip gelenlerin düşmanlarını her zaman şeytanlaştırmasıdır. Bu strateji insanlık tarihi ile paraleldir.

Egemen güçlerin dümenin başında olduğu ve bu dine inanmayan diğer Kürtleri de yanlarına almalarıyla birlikte Ezidileri/Kürtleri şeytanlaştırma siyaseti sonucu bu dinin ortaya çıktığı günden bugüne değin üyeleri çok büyük acılara maruz kaldılar ve bu politakayla acılarının devam edeceği görmek ayrı bir acıdır.

Bu flu alanların Kürtlerin devlet aygıtından mahrum olmaları ve bu alanda çalışacak akademisyenlerden yoksun olmalarından dolayı Ezidilik dininin kast sisteminin başında olan yöneticilerin insaflarına bırakılmalarından bu flu alanlar diğer dinlerdeki gibi sihirli dokunuşlardan mahrum kalıp berraklaştırılamamıştır. (21. yy dünyasında dinlere şekil verenlerin dinlerin temsilcileri yerine akademisyenlerin olduğunu özelikle belirtmek isteriz.)

Kürt araştırmacılarının ve tarihçilerinin kendi halkının dinini, coğrafyalarının ve coğrafyalarının dışındaki egemenlerin insaflarına bırakıp ve onların gösterdiği yoldan gittikleri için resmi tarihin ve anlatının dışına çıkamamışlardır, çıkmak isteyenler de riski alıp özgün olmayı başaramamıştır.

Ezidilik veya başka bir dini açıklamaya çalışırken arkeoloji, antropoloji, sanat tarihini, etimoloji, dinler tarihini (ve) hatta psikoloji bilimlerine başvurmadan dinleri hücrelerine ayıramak pek mümkün değildir.

Ancak biz elimizden geldiğince Melek Tavus'u tanımak/bilmek için Ezidiliğe kısaca değinip nasıl bir süreçten geçtiğine birlikte bakalım.

Ezidiliğe; yazılı ve sözlü kaynaklarla birlikte ve rituellere baktığımızda bize bu dinin başta Mecusilik, Zerdüştlük, Manihizm, İslam, Yahudilik, Hristiyanlık gnositk dinlerden özelikle Sabii'likten etkilendiğini, daha antik dinlerden ise Sümer, Asur ve Babil'den bazı öğeler aldığını bu yüzden "senkretik" bir din olduğunu söyleyebiliriz.

Fakat bu özeliğinden dolayı özelikle İslam dininin ateşli taraftarları (genellikle algı yönetimin yönlendirmesiyle Kürtler) ve iyi niyetli olmayan egemenlerin Ezidiliğin din olamayacağını, ilk başlarda islam dininin etkilerinde olduklarını, bu yüzden İslam dininin bir mezhebi olduğu, sonradan değiştiğini savunmaktadırlar. Bu tarz yaklaşımlar politik olduğundan niyetlerini açıkca belli ettiklerini belirtmek gerekir.

Dünyada var olan dinler tarih boyunca karşılıklı olarak birbirinden bilgi anlamında borç almışlardır, fakat hiçbiri borçlarına sadık kalmayıp aldıkları bilgiyi kendilerinin saymışlardır.

Bu aldıkları borçlar bir din tarihçisi,akademisyenleri tarafından rahatlıkla tek bir bakışta fark edilmeye mahkumdurlar. Bu akademsiyenlerin gerek inançları gerek devletlerinin dengelerine göre topluma ifşa etmemeleri de son derecede doğaldır.

Batman'da kayyıma tepki gösteren Kürtçe eğitmenler istifa etti Batman'da kayyıma tepki gösteren Kürtçe eğitmenler istifa etti

Ezidilerin kozmogomisine baktığımızda Mushef-ı Reş'te geçen metinlerde "XWEDA" adında tek bir yaratıcının olduğunun, onun da kendi nurundan yedi meleği yedi günde yarattığı ve bu meleklerin başına ilk gün (pazar günü) yarattığı bazen ismi Azazel bazen Cebrail/Gabriel olan Melek Tavus'u getirdiği ifade edilmektedir. Xweda; evreni, Adem ve Havva'yı (insanın yaratılmasında Melek Tavus da aktif rol almıştır) yaratıktan sonra "Dues otious" pozisyonuna geçip elini ve eteğini dünyevi/maddi işlerden çeker ve dünyayı yönetme görevini kendi iradesiyle Melek Tavus'a bırakmıştır.

Buna karşın literatürde diğer dinlerdeki şeytan ile yan yana getirilerek Melek Tavus’un aslında bir şeytan olduğunu dile getiren bazı görüşler olmakla bir kısmına değinerek aslında Melek Tavus’un kim olduğunu daha net ifade etmiş olacağız.

İslam inancına göre Adem'e secde etmeyen şeytanın ismi bazı yorumlarda "Azazil" olduğundan cezalandırılarak cehenneme atılan şeytanın aslında Adem'e secde etmemesini Allah’a olan sevgisinden kaynaklı olduğunu özellikle Hallac-ı Mansur ve o dönemde birçok islam alimi tarafından tartışılıp Azazil'in günahsız olduğu dahi savunulmuştur.

Cehenneme atılan Melek Tavus, cehennemde 7000 yıl kalmış ve bu süre içinde ağlayıp 7 küp göz yaşı biriktirip cehennem ateşini söndürmüş ve Xweda/Allah onu affedip eski itibarını geri vermiştir.

Semavi dinlerdeki Adem ve Havva'nın cennetten kovulmasına sebep olan "şeytan" meselesinde Ezidi dininde durum daha farklıdır, burada Adem ve Havva'nın cennetten çıkarılmasını bizzat Xweda/Allah'ın isteği doğrultusunda gerçekleşmiştir.

Melek Tavus’a negatif anlam yükleyen diğer bir görüş ise "apokrif" metin olan Ölü Deniz Yazmaları'nda geçen "düşmüş melekler"in lideri olan Azazel'in diğer meleklerle birlikte anlaşıp insan kadınlarla birlikte olmak için tanrısal sırları ifşa etmesidir. Fakat burada da Melek Tavus'un bu metinlerde geçen olaylarla bir ilgisi bulunmamaktadır.

Bu bağlamda bu kısmı kısaca özetlersek; Melek Tavus'un gnostik inanışlarda olduğu gibi Xweda/Allah'a karşı bir cephede olmamıştır ve ilahi sırları insanlarla paylaşmamıştır. Söz gelimi Nag Hammadi metinlerinde geçen Yaldaboht gibi "Ben tanrıyım, benden başka hiçbir tanrı yoktur." diye bir pozisyonu da olmamıştır.

Melek Tavus kendisine verilen isim ve sıfatlardan rahatsız olması ve Ezidilerin "şeytan" vb. isimlerden kullanması negatif yorumlara daviyete çıkarmıştır, fakat "Kitabü'l Celve"ye baktığımızda Yahudilerin Tanrısı Yahve ile paralellik gösterildiği ortaya çıkmaktadır, bu durumda Melek Tavus da tıpkı Yahve gibi isminin kullanılmasını istememektir, Yahudi peygamberlerinden olan Hz. Musa'nın tanrısı Yahve ile görüştüklerinde ısrarla ismini bağışlamasını ister, fakat Yahve "ben benim" yanıtını verir. İsim ve sıfatları bu minvalde değerlendirmek isabetli olacaktır.

"Celve" kitabına bakıldığında Tavus'un kaprislere bürünmesi onun isyankar melek olduğu anlamını çıkarmak yerine Yahve gibi hareket ettiğini söylemek daha doğru olacaktır.

Zerdüştlük dininde olan ve antik insanların dünyayı tanımladıkları şizofrenik yöntemlerle nitelendirdiği iyi ile kötü (Ahura Mazda ile Angra Maniyu) tanrıları arasındaki dualist ilişki burada söz konusu değildir.

Aksine Melek Tavus'un pozisyonu hep pozitif olmuştur, Ezidi dinine inananlara tıpkı Yahudi tanrısı Yahve gibi kendi halkına özel ilgi göstermiştir. Melek Tavus kendisine iman etmeyen diğer milletlere de yardım etmeyi kendisinde saklı tutmuştur, kendisi istediği zaman yardımda bulunacağını belirtmiştir.

"Melek" kavramının nasıl ortaya çıktığını yüzeysel olarak değerlendirmeden önce, özelikle şunu belirtmek gerekecektir, melekler antik dünyanın küçük tanrılarından başka bir şey değillerdir. Melekler coğrafyamızda Carl Gustav Jung'un adına "aşama arketip" dediği süreçten geçip farklı bir şekle bürünmüştür ve her dinin melek tanımı haliyle farklı olmuştur.

Melek ismini ve inancını bizler Farsçada "İzed" (melek,tanrı), Avesta dilinde "Yazata" (saygıya, tapınmaya layık olan), Pehlevi dilinde "Yazdan" (tanrı) ve Ezidi isminin de geldiği "İzed" (tanrıya tapan) isimleriyle bilinmektedir.

Yahudilerin Asur ve Babiller tararfından sürgüne bugünkü Kürdistan coğrafyasına getirilmeleriyle birlikte Zerdüşt diniyle etkileşime geçip melekleri benimseyip ülkelerine gittiklerinde bu inancı orada da devam etmişlerdir.

Fakat daha sonraları Yahudi din adamları Mezopatamyanın politeist imanından kurtulmak için meleklere/küçük tanrılara ait yaratıcı fonksiyonları tek bir tanrıda buluşturmuşlardır. Bu değişimi daha sonra ortaya çıkacak olan Hristiyan ve İslam dinleri de benimsemişlerdir.

Fakat bu inanç Ezidi dininde kabul görülmemiştir. Kabul görülmediği için bugün semavi dinlere inanan komşuların coğrafyasında tek bir tanrı varken neden bir meleğe yaratıcı fonksiyonu yükleyip taptıkları hoş karşılanmamaktadır. Fakat bu dinlerin ve taraftarlarının yanıldıkları bir nokta var; Ezidi dininin de tıpkı onların ilahları gibi en büyük tanrısı baştanrısı olan Xweda'dır, bu baştanrı onların inançlarındaki aktif tanrı yerine "atıl" tanrı pozisyonundadır.

Son olarak "Melek Tavus" ismine bakalım.

Tavus ismi için antik dünyadan birkaç tane isim önerilmiştir. Fakat hiçbiri Akadça'da "Molok Tavat/Tiamat" ismi kadar net değildir.

(Etimolojik olarak en yakın diğer bir tanrı ismi ise tabletlerde karşrımıza çıkan Sümerlerde ismi Dumuzi, semantik halklarda ise Tammuz (Tavas) adıyla bilinen tanrıdır. Fakat kendisinin ölümlü bir tanrı olmasından ikincil bağlantıda kalmaktadır.)

Tiamat ismi bugün antik dünyanın şeytanı olarak anılan "canavar/ejderha tanrı" olarak bilinmektedir. Fakat ilk başta da dediğimiz gibi egemenler düşmanlarını herzaman şeytanlaştırmıştır.

Tiamat, "tuzlu/acı suların" tanrısı ve "koasun canavarı" olarak tanılan dişi bir tanrıdır. Tiamat, muhtemelen Sümerlerin Mezopotamyaya gelmeden önce burada yaşayan yerel bir tanrının ismi olmalıdır, Sümerlerin bu halklarla karşılaşıp kendileriyle savaşıp yendikten sonra bu tanrı muhalif pozisyonuna düşmüştür ve bu şekilde de şeytanlaştırılmıştır. Daha sonra bu isim Babiller döneminde tekrardan karşımıza çıkacaktır, Enuma Eliş'te Tiamat dünyaya zarar verecek bir canavar olarak tanıtılmaktadır ve bu durumda karşısına Marduk çıkıp kendisini mağlup edecektir.

Burada Molok Tavat muhtelemen Jung'un adına "aşama arketipi" dediği aşamadan geçip tüm benliğini yitirip kendisine tekrardan Ezidi dininde yer edinmesi muhtemeldir.

Fakat her ne olursa olsun Ezidiler Melek Tavus'un kötü güçlerinden dolayı şerrinden korkup kendisine iman etmemişlerdir, örneğin Yahudilerin kutsal kitaplarında sık sık geçen "Molek" adında kendisinden korkup insanların çocuklarını adak sunduğu bir tanrı olmamıştır.

Kolektif bilinç dışının "kötü/karanlık" arketipinin bir yansıması sonucu ortaya çıkmasından ziyade çok kültürlü bir etkileşimin sonuncunun bir yansıması olarak bu ismi değerlendirmek daha doğru olacaktır. İleriki zamanlarda metinler üzerinden karşılaştırmalı bir şekilde Ezidi dinini ve Melek Tavus'u sizlere sunmaya devam edeceğiz.