Hakkari'de yüz yıllar boyunca Kürtlerle barış içinde yaşayan Süryani halkı, bugün hala Hakkari halkının zihninde ve dilinde yaşatılıyor.
Bu iki kardeş halk, egemen güçlerin bölgeye müdahalesi ve halkları birbirine kırdırma politikası, katliamlar ve sürgünlere neden oldu.
Süryani halkının sembol isimlerinden biri de Surma Hanım olarak tanınan, Surma d Bayt Mar Şimon idi.
Hakkari'nin Konak (Koçanız) köyünde 27 Ocak 1883 yılında dünyaya gelen Surma Hanım, tüm hayatını halkı için mücadeleye adamıştı.
1924 Hakkari sürgününden sonra 1933 yılına kadar Irak'ta yaşayan Surma Hanım, 1952'ye kadar ailesiyle beraber Kıbrıs'ta yaşadı ve kısa süreli Birleşik Krallık ikametinin ardından Amerika'ya yerleşti.
Surma Hanım 6 Aralık 1975'te Kaliforniya'da hayatını kaybetti.
Hakkari halkı hiçbir zaman Surma Hanım ve Süryani halkını unutmadı.
İki halkın yüzlerce yıllık kardeşliği adına Hakkari'de Surma Hanım'ın adı yaşatılıyor.
Hakkari Belediyesi tarafından 2013'te yaptırılan bir parka, Asuri, Süryani halkı kadınlarının sembollerinden ve aynı zamanda Patrik Mar Şimon'un kız kardeşi olan Surma Hanım'ın ismi verilmişti.
Asuri Süryaniler için önemli bir tarihi karakter olan Surma Hanım’ın adının verildiği Hakkari’deki "Surma Xanım Parkı" 2013 yılında hizmete açılmıştı
Hakkari Asurieri
Türkiye'de 1915-24 yıllarına dek Nusaybin, Siirt ve Hakkari yöresinde önemli bir Asuri (Nasturi) topluluğu vardı.
19'uncu yüzyıl ortalarına dek Hakkari nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan Asuriler, 1843 ve 1846'da Cizre Emiri Bedirhan Bey ile düzenlediği saldırılarda önemli ölçüde kayıp verdiler.
1915-18 döneminde Kürt aşiretleri ile çatışan Hakkari Asurileri önce İran'da Urmiye yöresine ve daha sonra İngiliz yönetimine giren Irak'a iltica ettiler.
12-28 Eylül 1924 tarihleri arasında yürütülen Şemdinli Harekatı ile sürgün edildiler.
Yaşanan katliamlar, baskılar ve sürgünler nedeniyle bugün Türkiye'de Nasturi nüfusu yok denecek kadar azaldı.
Ancak Hakkari, Pervari, Eruh, Şırnak, Cizre ve Nusaybin dolaylarında hemen her köyde eski Nasturi kiliselerinin kalıntılarına rastlamak mümkün.
1552 yılında kilise içinde doğan bir ihtilaftan ötürü Diyarbakır Metropoliti VIII. Mar Yohannan Papa ile görüşerek Katolik mezhebine bağlanmayı kabul etti.
Katolik olan Doğu Süryanilerine Keldani adı verildi. Keldani kilisesinin merkezi Diyarbakır'dan Musul'a ve daha sonra Bağdat'a taşındı.
Katolik mezhebini benimsemeyen Asuriler 1662'de Katoliklerden ayrılan Diyarbakır metropoliti XIII Mar Şimun Denha önderliğinde yeniden örgütlenerek Hakkari'nin Kodşanis/Koçanis (bugün Konak) köyünü patriklik merkezi olarak benimsediler.
Nasturi patrikleri 1918 yılına kadar bu köyde ikamet ediyorlardı.
Halkı için mücadeleye adanmış bir ömür
Süryani halkının çok ağır bedeller verdiği bu dönemde Doğu Asuri Kilisesi patrik ailesinin sekiz çocuğundan en büyüğü olan Surma Hanım, hayatını erkek kardeşlerine, patriğe ve halkına adayarak evlenmeme sözü verdi.
1915 olayları esnasında ve sonrasında, bölgedeki Asuri-Süryani halkını ilgilendiren tüm görüşmelerde ve toplantılarda yer aldı, uluslararası konferanslara katıldı ve zorunlu göçe tabi tutulan halkının durumunu iyileştirmek için mücadele etti.
Yüzyılın başında, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınır boylarında yaşanan askeri, sosyal ve feodal ilişkiler yeni güç paylaşımını beraberinde getirirken, dağlık bölgeye dağılmış olan Asuri-Süryani topluluğu için de tehlike çanları çalmaktaydı.
Yüzyıllardır yaşadıkları otonom topraklarında kendi düzen ve hiyerarşilerini kuran Asuriler, dini ve toplumsal liderleri olan patrik tarafından yönetilirler. Komşuları olan Kürtler ile ilişkileri de patrik aracılığıyla yapılırdı.
Bunun ötesinde, Doğu Asuri Patriği sadece Asuriler arasında değil, aynı zamanda Kürtler arasında da bir lider, kanaat önderi olarak kabul görülürdü.
Bölgede ortaya çıkan aşiretler arası çatışmalarda ise hukukun ve adaletin temini çoğu zaman patrik tarafından uygulanırdı.
Tüm mallarına el konuluyor
"Ninova'nın Yakarışı", "Doğu Asur Kilise Gelenekleri" ve "Patrik Mar Şamun'un Katli" adlı kitabında, meydana gelen saldırı ve gelişmeler hakkında bilgi veren Surma Hanım, yüzlerce kez Hristiyanların yaşadıkları köylerin boşaltıldığını, insanların evlerinden sebepsiz yere çıkarıldığını aktarıyor.
Ayrıca Surma Hanım, benzer olayların Bala, Kalanis gibi birçok köy ve Şemdinan yöresinin tamamında yaşandığını da kaydediyor.
Surma Hanım, Rayat bir Hristiyan'ın güven içinde "benim" diyebileceği hiçbir şeyi kalmadığını, sahip olduğu her şeye yerel bir Kürt ağası ya da Osmanlı hükümeti memuru tarafından el konulduğunu da belirtiyor.
Büyük Savaş öncesi ve sonrasında yapılan zulümler hakkında Surma Hanım, şu ifadeleri kullanıyor:
Tüm bunlar Türkler ile politik ilişkilerimizi gözden geçirmemizi sağlayan olaylardı, çünkü Osmanlı yönetimi altında rayat Hristiyan'ı olarak yaşayabilmemiz için hiçbir ümidin kalmadığı çok açıktı. Osmanlı yönetiminde yaşayan Asurluların her yöresi, kasabası aynı durumdaydı.
Şemdinan'da, Norduz'da, Albaq'ta, Mar Biso'da, İyil'de, Gawar'da hep aynı şeyler yaşanıyordu. Köylere saldırılıyor, kadınlar ve erkekler kaçırılıyor ve öldürülüyordu.
Surma Hanım, patriğin başkanlığında ve ulusun ileri gelenlerinin katıldığı beş günlük toplantıda savaşa katılma kararlarını açıklıyor ve aslında gelecek karanlık günlerin işaretini de veriyordu.
Doğu Asuri Kilisesi Patrik ailesinin önemli simalarından Surma Hanım, Hakkari'de bulunan Canterbury Misyonu tarafından eğitildi. İleri derecede İngilizce öğrenen Surma d Bayt Mar Şimon, Batı dünyasını da yakından tanıma fırsatı buldu.
Kardeşi öldürüldü
Asuriler, 1915 olayları esnasında Rus güçlerinin bölgeden çekilmesi, sonrasında da Osmanlı yönetimi ile anlaşmaya varan Kürt ve İranlı güçler karşısında topraklarından oldu.
Saldırılarda, ağır kış şartları ve hastalıklardan dolayı binlercesi hayatını kaybetti, kurtulabilenler ise İngiliz himayesi altında Bakuba mülteci kampına yerleştirildi.
Bununla beraber, 16 Mart 1918'te Surma Hanım'ın kardeşi olan Patrik Mar Şemun Benyamin'in dost ve müttefik olarak kabul edilen Simko Ağa tarafından öldürülmesi halklar arasındaki ilişkiyi de onarılmaz bir noktaya çekmişti.
"Eski evlerimizi, bin yıldan fazla bir zaman önce parşömen üzerine yazılmış ve o zamandan beri şaklamış olduğumuz kitaplarımızı yitirdik. Evlerimiz, topraklarımız, üzüm bağlarımız düşmanın elinde harap oldu" diyen Surma Hanım, savaş sonrasında halkı için elçi kabul edilerek başta Beyaz Saray olmak üzere Birleşik Krallık Kraliçesi tarafından kabul edilerek, Londra ve Paris'teki konferanslara katıldı.
1924 Hakkari Sürgünü'nden sonra 1933 yılına kadar Irak'ta yaşayan Surma Hanım, 1952'ye kadar, yaşamını ailesiyle beraber Kıbrıs'ta sürdürdü.
Kıbrıs sonrasında, kısa süreli Birleşik Krallık ikametinin ardından Amerika'ya yerleşti.
Surma Hanım 6 Aralık 1975'te Kaliforniya'da hayatını kaybetti.
© The Independentturkish