Sûr’daki Yıkımın Ardından Göç Ettirilen Hüseyin Sesigüzel'in Durumu
Amed'in tarihi Sûr ilçesinde, 2015 yılının Aralık ayında ilan edilen sokağa çıkma yasakları sonrasında büyük bir yıkım yaşandı. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan Sûr ilçesinde, aralarında tarihi kiliseler, camiler ve konakların da bulunduğu yaklaşık 4 bin bina yıkıldı. Yasakların başladığı Cevat Paşa, Dabanoğlu, Fatihpaşa, Hasırlı, Savaş ve Cemal Yılmaz mahallelerinde büyük çatışmalar yaşandı ve halk evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bu süreçte, Sûr’da yaşayan birçok aile göç ettirildi, bölgeye girilmesi ise uzun bir süre yasaklandı.
Sûr’da Tarihi Doku Zarar Gördü
Sokağa çıkma yasakları sonrasında restorasyon adı altında yapılan çalışmalar, Sûr’un tarihi dokusunu büyük ölçüde bozdu. Yıkılan binaların yerine, tek tip cezaevi mimarisine benzer yapılar inşa edildi. Bazı bölgelerde ise yıkım izleri hala duruyor ve inşaatlar tamamlanamadı. İhale sözleşmelerinin yer aldığı tabelalarda, bitiş tarihlerinin 2020, 2021 ya da 2022 olarak gösterildiği halde, hiçbir ilerleme kaydedilmedi. Göç ettirilen Sûrlu aileler ise yıkılan evlerinin yerine verilen düşük kamulaştırma bedelleriyle mağdur oldu.
Evlerini Kaybeden Aileler, Göç Ettikleri Yerlerde Zorluklarla Karşılaşıyor
Devlet tarafından sunulan seçenekler ise ailelerin beklentilerini karşılamadı. Evleri yıkılan Sûrlu vatandaşlara, ya evlerinin yerine düşük miktarda tazminat verildi ya da TOKİ konutları sunuldu. Ancak, birçok aile, bu seçenekleri kabul etmeyerek, eski yaşam alanlarına dönmeyi tercih etti. Hüseyin Sesigüzel ve ailesi de, bu seçenekleri reddederek, Sûr’a geri dönme arzusunu hala koruyor.
Hüseyin Sesigüzel: "Evimi Geri İstiyorum"
70 yaşındaki Hüseyin Sesigüzel, Sûr’dan göç ettikten sonra Amed'in Yenişehir ilçesinde Şehitlik Mahallesi'ne yerleşti. Ancak, geçmişteki yaşam alanlarını ve evlerini hiçbir zaman unutmadı. “Savaş bittiğinden beri buraya gelip gidiyorum. Buraya gelince kendimi iyi hissediyorum, nefes alabiliyorum” diyen Sesigüzel, devletin evlerini yıkmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi. “Her yeri yıkıp dümdüz ettiler. Mecburen çıkıp gittik. Önceden Sûr çok güzeldi. Evlerimiz ve dükkanlarımız vardı. Şimdi yeni evler yapmışlar, ama her yer harabe gibi,” diye ekledi.
Yeni Evler, Eski Yaşamı Yansıtamıyor
Sûr'dan göç etmek zorunda kalan Hüseyin Sesigüzel, yıkılan evlerinin yerine inşa edilen yeni yapıların kendileri için hiçbir anlam ifade etmediğini vurguladı: “Şimdi burada katlı binalarda duramıyoruz. Bu yeni evler beş para etmiyor. Eserlik evlerimiz yıktılar, yerlerine bunları yaptılar. Hepsi sahte. Katrilyonlar verseler de değişmezdik.” Yeni binalarda komşuluk ilişkilerinin de yok olduğunu söyleyen Sesigüzel, “Burası çok güzeldi, komşuluklar çok sağlamdı. Şimdi ise hiçbir şey yok,” dedi.
Dil, Kültür ve Kimlik Talepleri
Sesigüzel, sadece evlerini değil, dilini ve kültürünü de geri istediklerini belirtti: “Dilimizi, evimizi, yaşam alanlarımızı istiyoruz. Başka bir isteğimiz yok.” Yıkım sürecinin ardından yaşadıkları kayıpların geri verilmesini isteyen Hüseyin Sesigüzel, devletin yaklaşımının değişmesi gerektiğini de vurguladı. “Adalet yok, adalet nerede? Devletin yaklaşımı değişmediği sürece, böyle olacak. Barışın yolları var, yeter ki adım atsınlar,” şeklinde konuştu.
Sûr’da Gerçekleşen Şiddet ve Katliamlar
Barış ve Demokratik Toplum Süreci'ne dair de düşüncelerini paylaşan Hüseyin Sesigüzel, yaşanan şiddeti ve katliamları unutmanın imkansız olduğunu belirtti: “Burada çok fazla insan katledildi. Her yerde kurşun izleri hala duruyor.” Devletin, sözlerini yerine getirmediğini belirten Sesigüzel, cezaevlerindeki tutsakların serbest bırakılmasının gerektiğini ifade etti: “Cezaevlerindeki tutsakların hepsi şimdiye kadar serbest bırakılmış olmalıydı.”
Hüseyin Sesigüzel ve diğer Sûrlu aileler, yaşadıkları kayıplar karşısında hala adalet arayışında. Evlerini, kültürlerini ve dilini geri almak isteyen aileler, devletin çözüm sürecinde daha adil ve yapıcı bir yaklaşım sergilemesini bekliyor. Sûr ilçesinde yaşanan bu trajedi, sadece bir toplumsal kayıp değil, aynı zamanda kültürel mirasın yok oluşu anlamına geliyor.