Mezopotamya Kadın Gazeteciler Derneği (MKG), Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ile kadın kurumları, Colemêrg’teki fuhuş ve uyuşturucuyu yaygınlaştıran yapılanmayı deşifre eden haberleri ardından evine polis tarafından baskın düzenlenen ve hakkında yakalama kararı çıkarılan Jinnews Muhabiri Rabia Önver için açıklama yaptı.

Wan Sanat Sokağı’nda yapılan basın açıklamasına Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DEM Parti Milletvekilleri, belediye eşbaşkanları, gazeteciler ve çok sayıda kişi katıldı. 

‘TEŞHİR ETTİĞİ İÇİN HEDEF ALINDI’

Özgür Basına yönelik saldırıların her geçen gün artarak devam ettiğini söyleyen MKG üyesi Hülya Baytur, “Bugün, basın özgürlüğüne ve halkın doğru bilgiye ulaşma hakkına yönelik bir saldırıyla daha karşı karşıyayız. Gazeteci Rabia Önver, devletin Kürdistan’da yürüttüğü özel savaş politikalarını, fuhuş ve uyuşturucu çetelerini teşhir eden bir haber yaptığı için hedef alınmıştır. Gazeteci, kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirirken, evi hukuksuz bir şekilde basılmış ve hakkında gözaltı kararı çıkarılmıştır. Rabia hakkında Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çıkarılan yakalama kararı, uyuşturucu ve fuhuşun toplum içinde yaygınlaşmasını sağlayan güçlerin kim olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Kadınları ve gençleri hedef alan bu politika, aynı zamanda bu gerçekleri halka ulaştıran gazetecileri de baskı altına almaya çalışmaktadır” diye konuştu. 

‘YARGI, SUÇLARI ÖRTBAS EDİYOR’

Devlet ve yargı mekanizmasının el birliği ile Kurdistan’da işlediği suçları açığa çıkarmaya çalışan özgür basın emekçilerinin sistematik bir şekilde hedef alındığını söyleyen Baytur, “Basın özgürlüğü ve halkın gerçekleri öğrenme hakkı, iktidarın politikaları tarafından sürekli olarak engellenmeye çalışılmaktadır. Birçok kadına şiddet uygulayan Ayşegül Akdoğan adlı şahıs hakkında yapılan tüm şikayetlere rağmen hiçbir hukuki işlem başlatmayan yargı mekanizmaları, bu durumu haber yaparak hakikatleri kamuoyuna sunan gazeteci Rabia Önver hakkında gözaltı kararı çıkarmıştır. Bu gelişme, yargının, devlet eliyle işlenen suçları nasıl örtbas ettiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir” dedi. 

‘TEŞHİR ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ’

Kayıp Rojin Kabaiş'e dair 5 gündür hiçbir bilgi yok Kayıp Rojin Kabaiş'e dair 5 gündür hiçbir bilgi yok

Bu tür saldırılar, halkın gerçekleri öğrenmesini engellemek ve gazetecilerin susturulması amacı taşıdığını söyleyen Baytur, “Basın özgürlüğüne yönelik bu baskılar, toplumun bilinçlenmesini ve adaletin sağlanmasını engellemeye yönelik stratejik bir özel savaş politikasıdır. Gazetecilerin tehdit edilmesi, evlerine baskın yapılması ve hedef gösterilmesi asla kabul edilemez. Haber yapmak, gerçekleri halka ulaştırmak bir suç değildir! Bilakis, bu, gazetecilerin en temel görevlerinden biridir. Ancak devletin bu baskı politikası, hukukun ve insan haklarının çiğnendiği bir noktaya gelmiştir. Biz özgür basın emekçileri olarak, halka doğru ve gerçek bilgiyi ulaştırma amacımızı; gözaltı, tutuklama ve baskı tehditlerine rağmen sürdürmeye kararlıyız. Bizler, bu baskıları ve sindirme çabalarını şiddetle kınıyoruz! Bu hukuksuzluğa derhal son verilmesini ve gazetecilerin özgürce görevlerini yapmalarına engel olan mekanizmaları teşhir etmeye devam edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyoruz” diye bitirdi.

‘DEVLET ELİYLE NORMALLEŞTİRİLİYOR’

Ardından konuşan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Özel savaş politikaları yeni karşılaştığımız bir durum değil. Kurdistan’da uzun bir süredir devletin ve iktidarın tüm mekanizmalarıyla Kürt halkının kimliğine, değerlerine, Kürt kadınları ve gençlerine yönelik bir politika devreye koyduğunu biliyoruz. En son Hakkari’de Rabia Önver’in ortaya çıkardığı fuhuş ve uyuşturucu çetesi bambaşka bir tablo önümüze çıkardı. Özel savaş politikalarında silahlar, İHA ve SİHA’lar yok ama çok şey var. Wan’da da tanıklık ettik. Bu ülkenin güvenlik güçleri Wan’daki kadınlara sarkıntılık etti. Üniversitelerde Kürt gençlerine ajanlık dayatıldı. Fuhuşun ve uyuşturucunun normalleştirilmeye çalışıldığı bir süreç devletin güvenlik güçlerinin eliyle yapılıyor” diye konuştu.

‘KURDİSTAN’A ATANAN MEMURLAR İNKARI DERİNLEŞTİRİYOR’

Kurdistan’a atanan imamlar başta olmak üzere tüm memurların devletin yüzyıllık aklı olan inkarı ve asimilasyonu derinleştirmek için atandığını söyleyen Uçar, “Ne yazık ki bu tür özel savaş politikalarıyla karşı karşıya kalıp devlete başvuran, çözüm arayan tüm halkımız artık topluma sesleniyor. Devletin çürütmeye çalıştığı, siyasetin yozlaştırmaya çalışıldığı bu coğrafyada artık toplumun bu sürece dur demesi gerekiyor. Hakkari’de uzun bir süre boyunca devlet mekanizmalarına başvuran bir anne, bir genç kadın var. Ayşegül Akdoğan isimli kişi ‘Arkam sağlam, bana bir şey olmaz’ diyor. Sağlam dediği şey; bu devletin korucusu, güvenlik güçleri ve AKP’lilerdir. Anne defalarca kez emniyete gidiyor, suç duyurusunda bulunuyor. Emniyet 6 kez anneyi suç duyurusunda vazgeçirmek için tehdit ediyor. Yetmiyor savcı ‘aile yakın bir tanıdığımdır. Seni cezaevine atarım. Şikayetinden vazgeç’ diyor. Bu genç kadının hiç kimsenin olmadığı bir yerde nasıl bir şiddetle karşı karşıya kaldığını hepimiz gördük. Buradan hem iktidara hem devletin mekanizmalarına sesleniyoruz; görevini yapmayan emniyet güçleri ile ilgili bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? Ailelerin en doğal hakkı olan şikayetlerinden vazgeçirmeye çalışan savcılar hakkında her hangi bir şey yapmayı düşünüyor musunuz? ’Arkam sağlam’ diyen Ayşegül Akdoğan hakkında bir şey yapacak mısınız” sorularını sordu. 

‘HAKİKATİN TECRİT ALTINA ALINMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ’

Bunları soruşturmak yerine hakikati ortaya çıkaran Rabia Önver’in evinin basıldığını hatırlatan Uçar, “Rabia çok önemli bir iş yaptı. Yakalama kararı çıkaranlara sesleniyorum; Rabia bu devleti ve çeteleriyle birlikte suçüstü yakalamıştır. Rabia’nın yaptığı sadece basın çalışması değil, toplumsal, bu ülkede AKP’ye mecbur bırakılan tüm kadınlara, gençlere ve topluma nefes aldırmıştır. Kayyım atanan ilk kent Hakkari oldu. Tüm bu tablodan baktığımızda Rabia’nın açığa çıkardığı çeteden baktığımızda uzun zamandır ifade ettiğimiz özel savaş politikalarından baktığımızda biz Hakkari’ye niye kayyım atandığını daha net görüyoruz. Yerel idarenin eliyle bu işlerin yapıldığını çok iyi biliyoruz. Orayı ele geçiren çetelerin fuhuşla, uyuşturucuyla Kürt halkını değerlerinden, kimliğinden alıkoyarak yoz bir toplumu inşa etmeye çalıştığını çok iyi biliyoruz. İzin vermedik, bundan sonra da izin vermeyeceğiz. Ne Wan’da gerçekleşen tacize, ne Şırnak’ta gerçekleşen tacize ne kaybettirilen çocuklara, ne Tavşantepe’de ne Hakkari’de hakikatin tecrit altına alınmasına izin vermeyeceğiz. Özgür basın geleneğini en iyi devlet tanır. Katlettiğiniz, tutukladığınız, sürgüne gönderdiğiniz gazeteciler hakikatle bağlarını o kadar güçlü kurdular ki ne yaparsa yapın o hakikat özgür basınının elinde yeşerecek ve bu toplumu çürümüş siyasetinizden kurtaracak” diye bitirdi. 

Açıklama “Özgür Basın susturulamaz” sloganlarıyla sona erdi.