CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

ARTI TV'de ekrana gelen Medya Kiritk programında Kemal Göktaş'ın sorularını yanıtladı.

Son günlerde CHP parti binalarına yönelik "pankart baskınlarını" soran Göktaş'a, Tanrıkulu "Sayın Erdoğan ve Adalet ve Kalkınma Partisi, öteden beri kendilerinden hesap sorulmasını istemezler. Gündemi kendileri belirlerler ve kendi belirledikleri gündem içerisinde muhalefetin hareket etmesini isterler. Önceki maliye bakanı, ekonomiyi çok kötü yönettiğini ifade ediyordu. Nitekim, bir vesileyle kendisi görevden alındı, sonra Merkez Bankası başkanı değişti. Ama bu arada Merkez Bankası verilerinden, rezervlerinde olan 128 milyar doların eridiğini ve rezervin eksiye gittiğini gördük. Israrla bunu soruyoruz, ısrarla" diyerek yanıt verdi.


"Çok partili siyasi hayat bakımından, parlamenter rejim gitti de, yani rejimin bu niteliğiyle ilgili olarak da bir siyasi partinin faaliyetinin parçası olan bir soruyu sorması engellenmesi çok vahim bir durumdur. 'İleride seçim nasıl yapılacak?' sorusunu gerekli kılan bir hal aynı zamanda" zamanda diyen Tanrıkulu, "Şiddet önermeyen, herhangi bir pandemi koşullarına aykırı olmayan afişlerin parti binalarından özel timler vasıtasıyla özel vinçler kullanılarak sökülüp atılması, '128 milyar nerede' sorusunun ötesinde bir vahim durumu ifade ediyor." dedi.

Pankartların yargı kararıyla kaldırılmasına ilişkin, Tanrıkulu'nun açıklamaları şöyle:

İktidarın Hukuksuzluklarına Karşı Toplumsal Direniş Artıyor İktidarın Hukuksuzluklarına Karşı Toplumsal Direniş Artıyor


"Akıldan yoksun hale gelmişler. Savcıların yaptığı, '128 milyar dolar nerede' sorusunun failinin yargı kararıyla ortaya çıkarılmasıdır. Eğer bu sorudan 'cumhurbaşkanına hakaret' çıkıyorsa demek ki 128 milyar doların kaybından da sorumlu olan sayın Erdoğan'ın kendisidir. Bu kararlar, failin kimliğini de yargı kararıyla ortaya koyuyor. Böyle bir akılsız durum var aynı zamanda. Ortak aklı kaybedince böyle saçma sapan işler yapıyorlar. Sonuçta, belki de bizim istemediğimiz kadar gündem oldu bu mesele. Türkiye'yi artık demokrasiyle, mevcut Anayasa ve yasalarla yönetmeyeceklerini bununla ifade ediyorlar. Çok masum, barışçı bir siyasi soruyu soruyoruz. İfade özgürlüğünün en masum biçimi, parti binalarına pankart asmak. Savcılar bunun yasal gerekçesini bulamadıkları için yazılı bir talimat veremiyorlar. Mesela, dün Karaman'da valinin oluruyla pandemi gerekçe gösterilerek pankart indirildi. Bu pankartlardan virüs mü yayılıyor? O vali de biliyor bunun yasa dışı olduğunu. Bir salonda kongre yapmamışız."


"Pankartlarımızı kaldırıyorlar ama yaratıcılık bitmez. Dün Kastamonu il başkanımız şunu yazdı: 256'nın yarısı nerede? Bu sorular bitmez. Yarın başka şekillerde sorulur." diyen Tanrıkulu, "Şu ana kadar yazılı bir talimat yok. Yazılı talimat vermekten de çekiniyorlar. Çünkü bu iktidarın yasa dışı işleriyle aklı selim yargı mensupları ortak olmaz. Çünkü yolun sonuna gelmiş durumdalar. Bunu da söyleyim buradan, geçmişe dönük bu hukuksuzlukları unutmayız. Zamanı geldiğinde bunu yapanlardan, kanunsuz emri verenlerden, bunu uygulayanlardan hukuk kuralları içerisinde, adil bir biçimde hesap sorarız. Ülkenin kasasını boşaltanlardan hesap sorarız. Yurttaşlarımızı soğana, patatese muhtaç edenleri, bunun şovunu yapanları da mahkum ederiz. Türkiye'nin geldiği hale bakın. 8 milyon yurttaşımız sosyal yardımlarla geçiniyor" dedi.


Tanrıkulu, Göktaş'ın yurttaşlarda oluşan "seçimle gitmezler" algısını hatırlatması üzerine şunları söyledi:

"Tabii ki seçimle gidecekler, sandıkla gidecekler. Başka bir yöntemi yok bu işin. Mutlaka sandık olacak. Ancak hepimiz de biliyoruz ki Türkiye'de seçimler yargı güvencesinde yapılır. Bu çok önemli bir şeydir. Ama çok uzun zamandır Türkiye'de, YSK başta olmak üzere o güvencenin çok zayıfladığını görüyoruz. Yargı güvencesinin olmadığı şu zamanda, en son İstanbul seçimlerinde gördüğümüz gibi, vicdan sahibi yurttaşlarımızın tümüyle ve bir demokrasi dayanışmasıyla sandıklara sahip çıkacağız. Şunu da söyleyeyim, eğer bugün savcılar yazılı imza vermekten çekiniyorlarsa bu iktidarın zayıfladığının işaretidir aynı zamanda. Bir iktidarın gidişini sandıktan önce bürokrasiden alırsınız. Bir yargıç bana şu örneği vermişti, yargıçlar kelebek gibidir, ışığa doğru uçarlar. Yani güç kimdeyse ona."