Raporun giriş bölümünde, yürütülen sürecin yalnızca güvenlik politikalarıyla sınırlı olmadığı, aynı zamanda demokratikleşme ve ekonomik kalkınma boyutlarını da içerdiği vurgulandı. MHP, sürecin ideal çerçevesinin askeri operasyonların ötesinde; hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, demokratik katılım ve toplumsal dayanışma ilkeleri üzerine inşa edilmesi gerektiğini savundu.
MHP SÜRECİ “TERÖRLE MÜCADELE” OLARAK TANIMLIYOR
Raporda, Türkiye’nin PKK’nin varlığı nedeniyle uzun yıllardır bir beka sorunu yaşadığı ifade edilirken, bu sorunun çözümünde yalnızca askeri yöntemlere başvurmanın yeterli olmadığı dile getirildi. Devletlerin hukukun üstünlüğünden uzaklaşmaları durumunda toplumsal rızayı kaybettikleri, bunun da güvenlik kazanımlarını zayıflattığı kaydedildi.
Askeri yöntemlerin devletin kurumsallaşmış bir refleksi olduğu belirtilen raporda, bu refleksin yalnızca silahlı mücadeleyle sınırlı kalmaması gerektiği, hukuk, diplomasi, ekonomi ve toplumsal alanlarda da sürdürülmesi gerektiği vurgulandı. Ancak bu alanların tamamı MHP tarafından “terörle mücadele” başlığı altında ele alındı.
ASKERİ YÖNTEMLERİN EKONOMİK MALİYETİ
Raporda, çatışmalı sürecin karşılıklı boyutuna değinilmezken, PKK’nin varlığının sosyo-psikolojik açıdan kalıcı sonuçlar doğurduğu ifade edildi. Devletin PKK’ye yönelik askeri yöntemlere başvurması nedeniyle altyapı, eğitim ve kalkınma yatırımlarının önemli ölçüde sınırlandığı kabul edildi.
MHP raporunda, PKK’ye karşı yürütülen askeri mücadele kapsamında yaklaşık 1 trilyon 800 milyar lira harcandığı belirtildi. Aynı maliyetle yüzlerce köprü, hızlı tren hattı, baraj, hastane ve okulun yapılabileceği ifade edildi.

ZORUNLU GÖÇ, YOKSULLUK VE TOPLUMSAL TRAVMA
Askeri yöntemlerin yalnızca güvenlik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtığı vurgulanan raporda; bölgesel yatırımların azaldığı, işsizliğin arttığı, tarımsal üretimin düştüğü ve gelir dağılımında eşitsizliğin derinleştiği kaydedildi.
“Terörle mücadele” gerekçesiyle yürütülen askeri politikalar sonucu kırsal alanlardan kentlere yoğun göç yaşandığı, bu durumun plansız kentleşmeye, sağlık ve eğitim alanlarında ciddi sorunlara neden olduğu belirtildi. Raporda, zorunlu göçlerin kent yoksulluğunu artırdığı, kayıt dışı istihdamı genişlettiği ve sosyal güvenlik sistemine ek yük getirdiği ifade edildi.
Çatışmalı sürecin ruhsal etkilerine de değinilen raporda, bölgede travma ve stres bozukluklarının ülke ortalamasının iki katına çıktığı, bunun bireysel düzeyde yalnızlık, öfke ve güvensizlik duygularını, toplumsal düzeyde ise kutuplaşmayı artırdığı kaydedildi.
“TASFİYE” VURGUSU ÖNE ÇIKTI
Raporda, küresel düzeyde devletlerin egemenlik alanlarını yeniden inşa etmeye başladığı belirtilerek, bu sürecin devlet dışı aktörleri uyum sağlamaya ya da tasfiyeye zorladığı ifade edildi. Bölgenin ekonomik olarak kalkındırılmasının PKK’ye olan desteği azaltacağı savunulurken, bu yaklaşım da “terörle mücadele”nin tamamlayıcı bir unsuru olarak tanımlandı.
Suriye’deki PYD ve YPG yapılanmalarına da değinilen raporda, Türkiye’nin bu yapıları terör örgütü olarak tanımladığı, ancak bazı ülkelerin bu grupları “özgürlük savaşçısı” olarak gördüğü ifade edildi. ABD’nin YPG’ye verdiği desteğin Türkiye-ABD ilişkilerine zarar verdiği belirtildi.
ANADİLDE EĞİTİME NET RET
Raporda, Türkçe’nin tek resmi dil olmasının asimilasyona yol açmadığı savunuldu. Çok dilli üniter devlet yapılarının çatışma ve bölünmeye neden olacağı ileri sürülerek, anadilde eğitimin milli birliği bozacağı iddia edildi. Kürtçe öğrenimin önünde bir engel bulunmadığı belirtilirken, anadilde eğitimin kabul edilemez olduğu vurgulandı.
Anayasa’daki “Her Türk”, “Türk devleti” ve “Türk vatanı” ifadelerinin Kürtleri inkâr anlamına gelmediği savunuldu.
“KÜRT SORUNU YOKTUR” TESPİTİ
MHP raporunda, komisyonun temel amacının PKK’nin silahsızlandırılması olduğu belirtilerek, Kürt sorununun bulunmadığı, yalnızca Kürt vatandaşların bireysel taleplerinin olduğu ifade edildi. Bu taleplerin devletin kurucu kodlarını tartışmaya açacak bir zemine taşınmasının “siyasi tuzak” olduğu savunuldu.
PKK’nin ortaya çıkışının herhangi bir sorunun sonucu olmadığı iddia edilirken, Kürt sorununun PKK’yi doğurduğu tezinin reddedildiği kaydedildi.
ANAYASAL GÜVENCE TALEPLERİ REDDEDİLDİ
Raporda, Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınması, Kürtlerin ayrı bir ulusal varlık olarak tanınması ve ana dilin resmi dil olması gibi taleplerin temel hak ve özgürlük kapsamında değerlendirilemeyeceği savunuldu. Bu tür taleplerin bireysel ifade özgürlüğü kapsamında dile getirilebileceği ancak devletin bunları kabul etmek zorunda olmadığı belirtildi.
SİLAHSIZLANMA ŞARTI VE SİYASİ YASAK TALEBİ
PKK’nin ve bağlı tüm yapıların tamamen dağıtılması, silahların teslim edilmesi ya da imha edilmesinin zorunlu olduğu belirtilen raporda; Şengal, Mahmur ve Kandil gibi bölgelerin terör üretim merkezi olmaktan çıkarılması gerektiği ifade edildi. Suriye’nin kuzeyindeki PYD-YPG yapılanmasının da tasfiye edilmesi istendi.
Silahsızlanma sonrası hukuki düzenlemelerin yapılabileceği belirtilirken, örgüt mensuplarına siyasi faaliyet yasağı getirilmesi gerektiği savunuldu. Adli süreçlerin ertelenebileceği ancak beraat kararlarının verilmemesi gerektiği de raporda yer aldı.
“UMUT HAKKI” VE AİHM KARARLARI
Raporda, AİHM kararlarının uygulanması gerektiği ifade edilirken, “umut hakkı”nın koşullu salıverilme anlamına gelmediği vurgulandı. Türkiye’de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan terör suçlularının koşullu salıverilmeden yararlanamayacağı görüşü dile getirildi.
YASAL DÜZENLEMELER ŞARTA BAĞLANDI
MHP raporunda, yasal düzenlemelerin PKK, PYD ve YPG’nin tamamen tasfiye edilmesi ve bu durumun MİT ve TSK tarafından doğrulanması şartına bağlandığı kaydedildi. “Terörsüz Türkiye” vizyonunun, askeri başarıların ötesinde çok boyutlu bir dönüşüm projesi olduğu ifade edildi.
Raporda ayrıca sürece yönelik sabotaj girişimlerine dikkat çekilerek, tüm kesimlerin kullandığı dile özen göstermesi gerektiği vurgulandı.






