Van’ın Çatak ilçesinde iki yurttaşın helikopterden atılmasının haberinin yapılmasından ardından tutuklanan Mezopotamya Ajansı (MA) muhabirleri Adnan Bilen, Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abi ve Gazeteci Nazan Sala 2 Nisan tarihinde görülen ilk duruşmada tahliye edildi. Cezaevinde 6 ay kalan MA muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur, yaşanan süreci anlattı.

Gazeteci Adnan Bilen, 2 kişinin helikopterden atılmasının haberlerinin ardından MA çalışanlarına dönük haber esnasında direk müdahalelerin yapılmasıyla birlikte kendilerine dönük gözaltıların olacağının sinyalini aldıklarını söyledi. Gözaltı öncesi yaşananları anlatan Bilen,“Operasyonun yapılış şekli, arkadaşlarımızın gözaltına alınması, kurumlarımıza yapılan baskınları hepimiz tahmin ediyorduk. İki yurttaşın helikopterden atılma haberi MA’da yayınlanmasının ardından dünya ve Türkiye kamuoyunda büyük bir yer edindi. Yine o süreçte MA çok önemli haberleri dünyaya duyurdu. Tüm bu haberlere imza atan ajansın bir hedef haline getirileceğini biliyorduk. Bu olaydan hemen sonra bu haberler devam ettikçe sahada arkadaşlarımıza görülmemiş baskı gelişti. Polis artık bağıra bağıra ‘Mezopotamya Ajansı haberi yapmasın da kim yapıyorsa yapsın’ şeklinde ifadeler kullanabiliyordu. Yine arkadaşlarımız alanda sürekli engelleniyordu. Bu tavırdan dolayı hedefte olduğumuzu, bir gözaltı operasyonun yapılacağını zaten anladık. Nitekim kısa bir süre sonra Jinnews ve MA’ya baskın yapıldı” dedi.

‘TUTUKLANACAĞIMIZI BİLİYORDUK’

Gözaltına alındıklarında neyle suçlandıklarını kendilerini ve avukatlarının dahi bilmediğini, dosyada gizlilik kararı olmasına rağmen bazı yandaş sitelere kendileri ile ilgili haberlerin geçtiğini hatırlatan Bilen, “Aslında hepimiz meselenin helikopter meselesi olduğunu biliyorduk ama emniyet sorgusunda bununla ilgili tek bir soru daha sorulmadı. Bize yöneltilen sorular ve tutuklanmamıza giden süreç aslında daha önce sanki kurgulanmış gibi hissettik. Savcılığa çıkmadan önce koridorda bir görevlinin ‘bunları hangi araç cezaevine götürecek’ sözlerini duyduk. Bundan tutuklama çıkacağını anladık ve avukatlarımıza da bunu duyduğumuzu söyledik. Nitekim hızlı bir şekilde bu süreç tamamlandı ve ‘devlete karşı toplumsal haber yapmak’ gibi ilk kez icat edilen bir iddiayla tutuklandık. Yine ilk kez sarı basın kartı meselesi bir tutuklamaya konu oldu” diye ifade etti.

‘TUTUKLULUK UZASIN DİYE HERŞEY YAPILDI’

İddia makamının tutukluluk sürelerinin uzatılması için neredeyse her yola başvurduğunu belirten Bilen, “İçerde bizi uzun süre tutmak için kurgulanmış bir durumla karşı karşıya kaldık. Gözaltı kararı verilen birkaç arkadaşımız biz tutuklandıktan 2 ay sonra gözaltına alındılar. En nihayetinde 4,5 ay sonra iddianame hazırlandı. Baştan sona kadar süre gelen hukuksuz durum maalesef iddianamede de ortaya çıktı. Ortaya konan iddialar o kadar basit ve sıradan iddialardı ki yani savunma bile gerektirmiyordu. Mesela sarın basın kartının meselesinin iddianamede yer alması tam da gazetecilik yargılamasıdır. Bu sarı basın kartı meselesini ortaya koyarsanız ülkede sarı basın kartı olmayan bütün gazetecilerin gazeteci olmadığını beyan etmiş olursunuz. Mahkeme bu kart meselesinden dolayı ceza verirse ülkedeki gazetecilerin yarısından fazlası bu mesleği yapamaz. Yine iddianamede yıllar öncesinde yapılan haberler, emniyet raporları, haber fotoları ve görüntüleri de dosyaya eklenerek sözüm ona ‘kabarık’ dosya oluşturmaya çalıştılar” diye konuştu.

‘GAZETECİLİK YAPILAMAZ’

“Aslında iddianamedeki en önemli ve uçuk iddia ise haber kaynaklarımızla konuşurken hangi ajansa çalıştığımızı söylemiş olmamızdı” diyen Bilen, bu iddialar sadece kendilerinin değil, çalıştıkları ajansın, konuştukları haber kaynağının da aynı zamanda illegalize edilmeye çalışıldığını söyledi. Yasal olarak kurulmuş ve ülkede muhalif medyanın en önemli haber kaynağı olan ajansın bu şekilde illegalize edilmesi, bunun üzerinden yargılama yapılmasının hukuksuzluk olduğunu belirten Bilen, “Bir gazeteciyi yargılayacaksanız kendi haberleri ile yargılarsınız. Yıllar önce yapılan haberler dosya konularak güya ‘suçu’ ağırlaştırılmaya çalışılması hiçbir hukukla izah edilmez. Yine bir basın kurumu bu şekilde illegalize edilerek aynı zamanda milyonlarca okuru da bununla birlikte suçlu ilan ediliyor” diye belirtti.

‘BEDEL ÖDEMEYE HAZIRIZ’

Bilen, şunları söyledi: “Özgür basında çalışmanın zorluğunun yanında bedeli de var. Bu şekilde bedel ödeteceklerse varsınlar ödetsinler. Gerçeği ortaya koymaya devam edeceğiz. Gerçekleri ortaya koymak için gereken bedeli arkadaşlarımız ziyadesi ile ödedi. Gazetecilik yaptığımız için bir bedel ödemimiz gerekiyorsa elbette biz de ödeyeceğiz. Şu gerçeği gözden kaçırmamak gerekiyor. Bütün bu yıpratma, illegalize etme, yazamaz duruma karşı dayanışma içerisinde olmaktan başka yol yok. Ülkenin gazeteciler için bir hapishaneye çevrilmesine izin vermemiz gerekiyor. Bu karanlıktan kurtulup bu aydınlığı sağlamak bütün muhalif gazetecilerin görevidir. Bizim dava sürecinde de gördük ki bu karanlık fazla sürmeyecek ve dayanışma hep kazanacaktır.”

‘YASAKLAR BİR POLİTİKAYA DÖNMEMELİ’

Son olarak cezaevinde yaşanan sıkıntılara değinen Bilen, “2020 Mart ayından beri ortaya çıkan pandemiden dolayı cezaevlerinin koşulları giderek daha da ağırlaşıyor. Sohbet, spor ve açık görüşler pandemi nedeniyle yapılmıyor. Yani kongre salonları dolu, çarşı Pazar, sokaklar dolu ama 5 tutuklunun yan yana gelerek sohbet etmesi, spor yapması yasak. Bu ağırlaştırılmış duruma bir son verilmesi gerekiyor. Pandemi nedeniyle getirilen bu yasakların bir süre sonra iktidarın cezaevi politikasına dönüşeceği kaygısını taşıyorum. Bu duruma izin verilmemesi ve tutukluların bu haklarının sağlanması gerekiyor.”

Rojin Kabaiş'in Babası: "Yurt İdaresi Kızımın Arkadaşını Susturuyor" Rojin Kabaiş'in Babası: "Yurt İdaresi Kızımın Arkadaşını Susturuyor"

'TAPELERDEN TUTUKLANDIK’

Gazeteci Cemil Uğur ise tutuklanmadan önce 7 ay boyunca telefonlarının dinlendiğini ve tape kayıtlarının alındığını söyledi. Dosyalarına konulan tape kayıtlarının kendilerinin gözaltına alınmadan 2 ay önce savcılığın kararıyla imha edilmesi kararına rağmen imha edilmediğini ve kendi dosyalarına yeniden konulduğunu belirtti. Uğur, “Ama biz bir hakikati ortaya çıkardığımız için iki yurttaşın helikopterden atılan yurttaşların haberlerini yaptığımız için bu süreçte alınan ses kayıtlarını imha edilmesi gerekirken tekrar ortaya çıkararak onun üzerinden bizi gözaltına alarak hukuksuz bir şekilde tutukladılar” dedi.

Türkiye koşullarında gazetecilik yapmanın ne kadar zor olduğunu bildiklerini söyleyen Uğur, iki yurttaşın helikopterden atılma haberleri sonrasında savcılığın ‘iki yurttaşa ne olduyu’ araştırmak yerine kendilerini tutukladığını söyledi. Uğur, “Hukuksuz bir şekilde tutuklandık; çünkü iddianameye baktığımızda tüm faaliyetler gazetecilik üzerineydi. Daha önce bir hasta tutuklunun ailesiyle yaptığım haber suç sayılmıştı ve bunun bir gazeteci faaliyeti olduğunu savunmamda belirtmiştim. Telefon konuşmalarım yine gazetecilik faaliyetiydi. Çalıştığımız ajans illegal gibi gösterilmeye çalışılıyordu. Bu iddiaların aslında içinin boş olduğunu, tek bir boyutu varsa, biz hakikati ortaya çıkardık biz bu hakikati ortaya çıkardığımız için ve Türkiye koşularında basın özgür olmadığı için tutuklandık” ifadesinde bulundu.

CEZAEVİNDE ENGELLEMELER

Tutuklu kaldığı Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde yaşananlara da değinen Uğur, pandemi koşullarında cezaevinde tutukluların tüm haklarının askıya alındığını söyledi. Ortak alanlarının yasaklandığını, kitapların keyfi bir şekilde engellendiği ve mektuplara el konulduğunu belirten Uğur, Evrensel Gazetesi’ne Metin Göktepe’nin yıldönümü için gönderdiği mektubun dahi ‘halkı kin ve nefrete yöneltmesi’ gerekçesiyle el konulduğunu belirtti.

Cezaevinde yediği yemekten ötürü kendisinin de zehirlenerek revire alındığını hatırlatan Uğur, bu durumun bile aslında cezaevinde nasıl sıkıntıların bulunduğunun göstergesi olduğunu dile getirdi.

‘GAZETECİLİĞİ YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Konuşmasına tahliye olmalarında dayanışmanın önemine değinerek devam eden Uğur, kendisine verilen Halkevleri ve Metin Göktepe ödülleri için de teşekkür etti. Uğur, “Bir özgür basın çalışanları olarak bu ödüller bizim için birer şeref madalyasıdır. Her ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun demokrasi ve insan haklarını savunarak gazeteciliği yapmaya devam edeceğiz. Biz bu mesleğe başladığımızdan beri gazeteciliğin suç olmadığını, hakikati ne olursa olsun ortaya çıkarmanın ve halka ulaştırmanın ilk temel görevimiz olduğunu biliyorduk. Bu görevi yerine getirmeye devam edeceğiz” dedi.

MA / Müjdat Can