Şırnak’ta pek çok bölgede ağaç kesimi yapılıyor, kesilen ağaçlar TIR ve kamyonlarla farklı bölgelere taşınıyor.

Şanlıurfa Orman Bölge Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen kıyımda, müdürlüğün verilerine göre sadece 7 ayda kentteki ormanlık alanların yüzde 7’si yok oldu.

“Güvenlik” gerekçesiyle Cudi, Gabar ve Besta bölgelerinde sürdürülen ağaç kıyımı nedeniyle kentin ormanları yok ediliyor.

Ayrıca maden ocakları, barajlar, Hidroelektrik Santralleri (HES) ve kum ocakları nedeniyle ekoloji büyük zarar görüyor.

Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu, bir süre önce bu ekolojik yıkıma karşı harekete geçmeleri için Greenpeace, Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) ve Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) gibi kuruluşlara başvurdu.

Mezopotamya Ajansı’ndan Ömer Akın’ın haberine göre baronun başvurusuna bir hafta önce yazılı cevap veren Greenpeace, “teşekkür etmekle” yetindi.

Cevapta, Greenpeace’in herhangi bir siyasi parti ya da şirketten destek almadan sadece bireysel desteklerle çalışmalarını sürdürdüğüne işaret edilerek, şöyle denildi:

Bugün Türkiye’nin her noktasında sürekli olarak çevre suçları işlenmektedir. Kısıtlı olanaklar nedeniyle hepsine ulaşabilmemiz ve her türlü çevre sorunlarıyla ilgili çalışmamız mümkün değildir. Bu sebeple Greenpeace, sadece bireylerden aldığı bu desteği en etkili şekilde değerlendirmek için belli konulara yoğunlaşıp, çalışmalarını da o konulara ilişkin yürüttüğü kampanyalar şeklinde sürdürmektedir. Mailinizde bulunduğunuz bölgedeki ağaç kesimleri konusundaki haklı endişenizi dile paylaşmışsınız. Kurum olarak her türlü çevre problemine karşı olsak da konu maalesef yukarıdaki uzmanlık alanlarımızın dışında kalmış olduğundan hem doğru cevaplara ulaşmak hem de konuyu hızlı şekilde sonuçlandırmak için sizi bu konularda uzmanlaşmış ve bugüne kadar çok çalışma yürütmüş deneyimli sivil toplum kuruluşlarına yönlendirebiliriz.



Baronun Çevre ve Kent Komisyonu üyelerinden avukat Sabri Çatıkkaş, kentte yapılan ekolojik yıkımı şöyle anlattı:

Barajlar, maden ocakları, Dicle Nehri üzerinde kurulan kum ocakları ve son olarak ağaç kıyımıyla doğa talanı devam ediyor. Şırnak’ta irili ufaklı barajlar nedeniyle birçok yer su altında kaldı. Barajların yapılmasından dere yatakları değiştirildi, bölgede bulunan canlılık çeşidi değişti. Şırnak’ta çok sayıda kömür ocağı açılmış. Kömürün çıkarılması sırasında doğa talan ediliyor. Kömür ocaklarından çıkarılan bütün kirlilikler derelere akıtılıyor. Derelerdeki canlı yaşamı olumsuz etkileniyor. Aynı zamanda bu dereler Dicle Nehri’ni kirletiyor. Nehir üzerindeki kum ocakları da büyük bir sorun. Ocaklardan kum çıkarılıyor ve bundan dolayı büyük çukurlar meydana geliyor. Her yıl çok sayıda kişinin boğulmasına neden oluyor. 2010 yılından beri kum ocakları yüzenden onlarca kişi hayatını kaybetti.

Birçok kentte gök gürültülü sağanak bekleniyor Birçok kentte gök gürültülü sağanak bekleniyor

Kıyıma karşı çevre kuruluşlarına çağrıda bulunduklarını söyleyen Çatıkkaş, “Mail yoluyla onlara Şırnak’ta yaşanan doğa talanına ilişkin hazırladığımız raporları ve elde ettiğimiz fotoğrafları gönderdik. Yardım çağrısında bulunduk. Hiçbir şey yapmasalar bile en azından bu doğa talanının durdurulması çağrısında bulunmalarını talep ettik” dedi.

Sadece Greenpeace’ın yanıt verdiklerini belirten Çatıkkaş, onların yanıtına da yabancı olmadıklarını ifade etti.

Çevre koruma üzerine faaliyet yürüten diğer kurumların da yaklaşımı aynı. Söz konusu Kürdistan doğası olduğu zaman hepsi aynı tavrı gösteriyor. Bugüne kadar uluslararası veya ulusal hiçbir kurum orman yakmalarına ya da ağaçların kıyımına karşı bir ses çıkarmadı. Bölgenin maden ocakları, kum ocakları ile talan edilmesine karşı tepki ortaya koymadılar. Elbette bunun sebepleri var. Bu kurumlar bazı devletlerden yardım alıyorlar. Bu yardımlarla varlıklarını sürdürüyorlar.

O yardımların kesilmemesi için söz konusu bölgemizin doğası olduğunda kör ve sağır rolünü oynuyorlar. Kendilerini fonlayan devletlerle karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Bu büyük bir ikiyüzlülüktür. Doğayı koruma adı altında kurulan bir kurumun doğa arasında ayırım gözetmesi kabul edilemez. Akdeniz’deki doğa doğadır da Kürdistan’daki doğa doğa değil midir? Oralarda canlı hayatı yok ediliyor da buralarda edilmiyor mu? Kürdistan doğası talan edilse ve yok edilse bunun Akdeniz doğasına etkisi olmayacak mı? Bu ikiyüzlülüktür.