World Population Review gibi kaynaklardan derlenen küresel sadakatsizlik raporu, evli bireylerin aldatma oranlarına dair çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. Listenin zirvesinde, evli insanların %51’inin eşini aldattığını itiraf ettiği Tayland yer alırken, asıl sürpriz onu takip eden ülkelerde yaşandı. Listenin üst sıralarında Danimarka (%46) ve Almanya (%45) gibi Avrupa’nın refah ülkeleri bulunuyor.
Tayland’daki yüksek oran, hem erkeklerin hem kadınların sadakatsizlikte önde olmasından kaynaklanıyor. Taylandlı erkekler, dünya genelinde en yüksek aldatma oranına sahipken, Taylandlı kadınlar da kadınlar arasında ikinci sırada yer alıyor. Bu yüksek oranların temelinde, erkekler için “mia noi” (küçük eş) olarak bilinen ikinci eş veya sevgili geleneği ile erkek sadakatsizliğine yönelik toplumsal hoşgörü yer alıyor. Motivasyonlar ise cinsiyete göre değişiyor: Erkekler genellikle duygusal ihmal veya can sıkıntısı nedeniyle aldatırken, kadınlar reddedilme ya da duygusal kopukluk hissiyle bu yola başvuruyor.
İskandinav ülkeleri de yüksek sadakatsizlik oranlarıyla dikkat çekiyor. Ancak Tayland’dan farkı, aldatma oranlarının kadın ve erkek arasında neredeyse eşit olması. Bu durum, bölgedeki toplumsal cinsiyet eşitliğinin bir yansıması olarak görülüyor. Norveç’te yapılan bir psikolojik araştırma ise aldatmaya verilen duygusal tepkilerde cinsiyetler arasında önemli farklılıklar olduğunu ortaya koydu. Erkekler partnerlerinin cinsel sadakatsizliğinden daha fazla incinirken, kadınlar partnerlerinin duygusal sadakatsizliğinden daha çok rahatsız oluyor. Bu bulgu, Batı kültürlerinde güven ve yakınlık kavramlarının cinsiyetlere göre nasıl farklı algılandığını gösteriyor.
Tayland, %51’lik oranıyla Asya kıtasındaki diğer ülkelerden belirgin biçimde ayrılıyor. Örneğin Singapur ve Malezya’da aldatma oranları yaklaşık %14 seviyelerinde. Bu da Tayland’ın küresel sadakatsizlik sıralamasında ilk 20’de yer alan tek Asya ülkesi olmasını açıklıyor.
Sonuç olarak rapor, sadakatsizliğin evrensel bir olgu olmasına rağmen, ardındaki nedenlerin, toplumsal kabullerin ve yarattığı duygusal etkinin kültürden kültüre ne kadar farklılık gösterdiğini ortaya koyuyor.