6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremler, merkez üssü Kahramanmaraş dışında Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ’da on binlerce insanın yaşamını yitirmesine, yüzbinlerce insanın evini, yaşam alanlarını yitirmesine yol açtı.

Deprem bölgesinde yaşayan 8 yaş altı yaklaşık 2,5 milyon çocuk, 8-17 yaş arası yaklaşık 3 milyon çocuk ve toplamda 14 milyon yetişkin ve çocuk afetten etkilendi. Depremzedelerin geçici barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulan konteyner kentlerin oluşturulma sürecinde önemli aksaklıklar ve ağır ilerlemeler yaşandı. Depremzedeleri mağdur eden tek sorun bu olmadı. Kurulan “geçici” yaşam alanlarının tasarımı da genellikle ailelerin mahremiyet ve güvenlik ihtiyaçlarını yeterince karşılayacak şekilde planlanmadı.

SES YALITIMI YOK, DOLAP EKSİK…

Depremzedeler, konteynerlerin birbirine çok yakın ve ses yalıtımının yetersiz olmasından şikayetçi. Hatay’da yaşayan Ayşe Tekin, bu durumu şöyle anlatıyor: “Konteynerler o kadar yakın ki, neredeyse fısıldasak bile yan konteynerdekiler duyabiliyor. Tuvalette sifon çekildiğinde bile ses diğer konteynere gidiyor.”

Bir diğer sorun ise konteynerlerin küçük olmasından dolayı muhafaza alanlarının yetersiz olması. Özellikle kıyafetlerin aynı yerlerde muhafaza edilmesi zorunluluğu, ailelerin günlük yaşamını daha da zorlaştırıyor. İsmini belirtmek istemeyen bir başka depremzede bu durumu şöyle ifade ediyor: “Dolaplar az olduğu için tüm kıyafetlerimizi aynı dolapta tutuyoruz. İç çamaşırları da dahil. Bu durum hem hijyen açısından hem de mahremiyet açısından oldukça rahatsız edici.”

Konteyner kentlerde birden fazla kişinin küçük yaşam alanlarında birlikte yaşamak zorunda kalması, aile içi dinamikleri ciddi şekilde etkileyebiliyor. Bu küçük alanlar, bireylerin özel alan ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Ailelerin birlikte yaşamak zorunda olduğu bu dar alanlar hem yetişkinler hem de çocuklar için stresli bir ortam yaratıyor.

Yetersiz mahremiyet konusu, mevcut birçok sorunun yanında daha az görünür bir problem oldu. Fakat özellikle çocuklar üzerindeki psikolojik etkileri küçümsenemeyecek kadar endişe verici. Çocuklar, bu tür ortamlarda yaşarken kendilerini güvensiz ve huzursuz hissedebiliyorlar.

YAŞAM ALANLARI DARALDIKÇA HAYATLAR DA DARALIYOR

Sıkışık yaşam alanlarının çocuklar üzerindeki etkileri, özellikle stres ve anksiyete gibi sorunlar bağlamında önem taşıyor. Uzmanlar, çocukların bu süreçte yaşadıkları stresin, uzun vadede daha büyük psikolojik sorunlara yol açabileceğini belirtiyor.

Psikolog Yusuf Altepe, 6 Şubat 2023’te meydana gelen yıkıcı depremlerin ilk saatlerinden itibaren bölgede aktif olarak çalışan profesyonellerden biri. Konteyner kentlerdeki dar yaşam alanlarının ailelerin mahremiyetini nasıl etkilediğini anlatan Psikolog Altepe, “Konteyner kentlerdeki küçük yaşam alanları, ailelerin mahremiyetini ciddi şekilde kısıtlıyor. Özellikle çocuklu aileler için bu durum, bireylerin kişisel alan ihtiyaçlarını karşılayamamalarına yol açıyor. Çocuklar, özel alanlarının ihlal edildiğini hissettiklerinde güvensizlik ve anksiyete yaşayabiliyorlar. Süreç özellikle ergenlik dönemindeki çocuklar için daha da hassas olabiliyor” şeklinde konuştu.

Psikolog Altepe, çocukların konteyner kentlerde yaşamalarının psikolojik etkileri konusunda özetle şunları ifade etti: “Çocuklar, dar ve kalabalık yaşam alanlarında yaşamak zorunda kaldıklarında genellikle yüksek seviyede stres ve anksiyete yaşıyorlar. Bu durum, çocukların gelişim süreçlerini sekteye uğratabileceği gibi, kaygı ve duygudurum bozukluklarına da yol açabilir. Çocukların bu tür bir ortamda sürekli olarak stres altında olmaları, ruh sağlıkları üzerinde kalıcı etkiler yaratabilir.”

“ÇOCUKLAR, YAŞLARININ KALDIRAMAYACAĞI YÜKÜ ÜSTLENİYOR”

Konteyner kentlerdeki koşulların, çocukların sosyal ve bilişsel gelişimlerini olumsuz etkileyebileceğini hatırlatan Altepe, “Konteyner kentlerde mahremiyetin azalması, çocukların sosyal gelişimini olumsuz etkiliyor. Sosyal etkileşimler sınırlı olduğunda, çocuklar sosyal beceriler geliştirmekte zorluk çekiyorlar. Ayrıca, bu tür ortamlar, çocukların duygusal ifadelerini sınırlayabiliyor. Uzun vadede bu durum, çocukların eğitim performansını ve genel gelişimlerini de etkileyebiliyor” ifadelerini kullandı.

Konteyner kentlerdeki dar yaşam alanları, çocukları istemedikleri bir şekilde yetişkin dünyasının karmaşasıyla da yüzleştiriyor. Psikolog Fahriye Cengiz, bu durumun çocuklar için tehlikeli bir ruhsal dönüşümün habercisi olabileceğine dikkat çekti: “Yetişkin dünyasına dahil olmak zorunda kalan çocuklarla ebeveynleri arasındaki sınırlar ortadan kalkmış oluyor. Bu durum, çocukların erken yaşta ruhsal olgunlaşma sürecine girmelerine ve yaşlarının kaldıramayacağı sorumluluklar üstlenmelerine neden olabiliyor.”

“HER TÜRLÜ KONUŞMA, TARTIŞMA ÇOCUKLARIN ÖNÜNDE YAŞANIYOR”

Konteyner kentlerdeki dar yaşam alanları, ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri de etkiliyor. Çocuklar, ebeveynlerine karşı güven duygularını zamanla kaybedebiliyor ya da bu güven duygusu daha da güçlenebiliyor. Ebeveynlerin stresli ve huzursuz olduğu ortamlar, çocukların da psikolojik olarak etkilenmesine neden olabiliyor. Çocukların yaşadıkları ortamların zorluğu, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde gerilime yol açabiliyor.

Selma ve Mehmet Yıldız çifti, 6 Şubat depremlerinde evlerini kaybeden binlerce aileden sadece biri. Üç çocuklarıyla birlikte bir konteyner kente yerleşen Yıldız ailesi, aradan geçen zamana rağmen bu yeni yaşama uyum sağlayamamış. Selma Yıldız’ın anlattıklarına göre, eşi ile aralarında sürekli bir gerginlik hali var. Yıldız, “Sorunlar konuştukça çözülür. Ama burada, ne zaman konuşmaya çalışsak, çocuklar her şeyi duyuyor, biz de ya konuşmaktan vazgeçiyoruz ya da çocukların yanında konuşup tartışıyoruz. Çocuklar olumsuz etkileniyor” sözleriyle özel alan sorununa dikkat çekti.

DEPREMZEDE: “EŞİMLE TEMAS KURACAK, BAŞBAŞA KALACAK İMKANIMIZ YOK”

Sevgi ve Erkan Acar çifti ise depremden sonra üç çocuklarıyla birlikte bir konteynerde yaşamaya başlayan ailelerden biri. Dar yaşam alanının, sadece aile ilişkilerini değil, çift olarak kendi ilişkilerini de olumsuz etkilediğini söyleyen Sevgi Acar, eşi ile aralarındaki sorunları fiziksel temas kurabilecek alanlarının olmamasına bağlıyor.

Aydın ve yazarlardan Kürt sorunu açıklaması Aydın ve yazarlardan Kürt sorunu açıklaması

Psikolog Gülşen Kılıçarslan, konteyner kentlerdeki dar yaşam alanlarının çiftler arasındaki iletişim sorunlarını derinleştirdiğini vurguladı. Kılıçarslan, “Depremin ardından birçok çiftin iletişim problemleri yaşadığını ve çatışmaların yoğunlaştığını gözlemledik. Çadır veya konteynerlerde alanın yetersiz olması, tüm aile bireylerinin aynı alanda yaşamak zorunda kalmasıyla birlikte çeşitli sorunlara yol açıyor. Özellikle umutsuzluk, öfke ve karamsarlık gibi duygular arttıkça, aile içi çatışmalar zaman zaman şiddet boyutuna ulaşabiliyor. Bu çatışmalara tanık olan çocuklarda ise dışa vurum davranışları, öfke, içe kapanma ve kaygı gibi belirtiler gözleniyor. Bir atölye çalışmamızda, bir kadın katılımcı eşinin deprem sonrası daha öfkeli hale geldiğini ve sürekli bağırdığını dile getirdi. Kadın, çocuklarının bu durumdan kaçınmak için babalarıyla aynı ortamda bulunmaktan korktuklarını belirtti” ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLAR İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE; İSTİSMAR RİSKİ

Küçük ve kalabalık yaşam alanları, çocuklara yönelik artan istismar riskini de beraberinde getiriyor. Mahremiyetin azalması, çocukların duygusal, cinsel ve fiziksel istismara maruz kalma riskini de artırabiliyor. Afetlerin çocuk ihmal ve istismarı açısından etkilerine ilişkin STK veya akademisyenlerce yapılan bazı çalışmalar, deprem bölgesinde her türlü istismar ve ihmalin görüldüğü, belirli bazı özelliklere sahip çocukların (örneğin; refakatsiz çocuklar, mülteci çocuklar, düşük sosyoekonomik düzeyden gelen çocuklar) daha yüksek risk altında olduğunu gösterdi. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2023 yılı faaliyet raporunda, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından, deprem bölgesindeki 3 milyon 198 bin 242 kişiye yönelik psikososyal destek sağlandığı belirtildi. Resmi makamlar, konuya dair daha spesifik verileri paylaşmayı reddediyor.

Adalet Bakanlığı’nın açıkladığı daha genel istatistiklere göre, Türkiye genelinde çocukların cinsel istismarı (TCK 103) suçunda 2023 yılında 40 bin 713 dosya açıldı. Bu dosyalarda 36 bin 273 şüpheli bulunurken 54 bin 645 suç kayıtlara geçti. 2022 yılından devreden dosya sayısı ise 25 bin 425 oldu. (Kaynak: Adalet Bakanlığı, Adalet İstatistikleri 2023)

10 yaşındaki Elif, konteynerde ailesiyle birlikte yaşıyor. Küçük bir alanını 2 kardeşiyle daha paylaşmak zorunda. Akşam saatlerinde kütüphaneyi kullanmak istemediğini söyleyen Ayşe, özel bir alana sahip olamadığı için derslerine odaklanmakta zorlanıyor. Ayşe’nin Kardeşiyle sürekli aynı odada olması, zamanla aralarında gerginliklere de neden oluyor. Ayşe, daha geniş bir alanın varlığının kendisine iyi hissettireceğini de ekliyor.

“ERGENLİK ÇAĞINDAKİLER, BÜYÜK SIKINTI YAŞIYOR”

Fatma Hanım, 12 yaşındaki kızı Merve’nin ergenliğe girdiğini ve özel bir alana ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor: “Merve, üzerini değiştirmek için sürekli tuvalete gitmek zorunda kalıyor ama orası da dar ve kötü. Kardeşleri içerideyken ne yapacağını bilemiyor, bu yüzden sürekli dışarıda kalmaya çalışıyor. Mahremiyet eksikliği, kızımın kendine olan güvenini de sarstı.”

Mehmet Bey, 10 yaşındaki kızı Zeynep’in iki erkek kardeşiyle aynı konteynerde yaşamalarının zorluklarını anlatıyor: “Zeynep, sabah giyinmek için önce kardeşlerini dışarı çıkarmaya çalışıyor ama onlar dışarı çıkmak istemiyor. Bu yüzden her sabah kavga ediyorlar. Kardeşler arasındaki bu sürekli tartışma, huzur ortamını zedeliyor.”

Birçok depremzede dar ve kalabalık yaşam alanlarının bireylerin güvenlik ve mahremiyet ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu belirtiyor. Yaklaşık bir yıldır deprem bölgesinde çalışan Psikolojik Danışman Hande Atmaca, bu durumun genel istismar riskini artırabileceğine dikkat çekti.

Atmaca, “Özel alanların sınırlı olduğu ortamlarda, bireyler arası gerginlikler daha sık yaşanır. Aile bireylerinin birbirleriyle olan sınırlarının netleşememesi, çatışmaları daha da derinleştirir ve bu durum, özellikle kırılgan bireyler olan çocukları olumsuz etkiler. Çocukların mahremiyetine saygı gösterilmemesi durumu da gelişebilir. Mahremiyetin sağlanamaması, çocukların duygusal, cinsel ve fiziksel olarak savunmasız hale gelmelerine yol açabilir. Bu tür ortamlarda çocukların, yetişkinlerin kontrolü dışında kalması, istismar riskini ciddi şekilde artırır” ifadelerini kullandı.

Atmaca, konteyner kentlerde yaşayan ailelerin mahremiyet alanlarının genişletilmesinin hem aile içi huzurun sağlanması hem de genel anlamda istismar risklerinin azaltılması açısından kritik öneme sahip olduğunu vurguladı. Atmaca, “Mahremiyetin sağlanması, çocukların sağlıklı gelişimi için elzemdir ve bu konudaki ihmallerin telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabileceği unutulmamalıdır” dedi.

**Öyküsüne yer verdiğimiz depremzedelerin tamamının isim ve soy isim bilgileri değiştirilmiştir.

Furkan TUNÇDEMİR