CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, partilerinin Diyarbakır İl Örgütü binasında gündemdeki kimi gelişmelere dair basın toplantısı düzenledi. Tanrıkulu'nun gündeminde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü'nde 5 gündür gözaltında tutulan siyasetçi ve sendikacılara yöneltilip, ajansımız tarafından gündeme getirilen sorular ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün dün kente yaptığı ziyareti sırasında verdiği mesajlar vardı.

Bakan Gül'ün Diyarbakır ziyaretinde verdiği birkaç mesajın öne çıktığını dile getiren Tanrıkulu, bunları "Birincisi; biz Kürt meselesini, ret ve inkardan çıkardık. Bu meseleyi çözdük. Cezaevlerinde, sokakta Kürtçe artık serbest, dedi. İkincisi; Türkiye'de işkence yok, dedi. Üçüncüsü, Diyarbakır ve Türkiye'nin her yerinde hukukun üstünlüğünü sağladık, dedi" şeklinde sıraladı.

'SÖZDE' DİYEN BİR İKTİDAR

Bakan Gül, bu mesajları verirken, bir Kürt ve insan hakları savunucusu olarak kendisini derinden yaralayan bir haberle karşılaştığını paylaşan Tanrıkulu, "Diyarbakır'da gözaltında olan 19 siyasetçinin sorguları devam ediyor.

Abdülhamit Gül'ün 'Türkiye'de Kürt meselesini çözdük, ret ve inkarı bitirdik' dediği saatlerde, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla yani kendisinin ziyaret ettiği adliyenin talimatı ile gözaltında insanlar vardı.

Tanrıkulu, Bakan Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz istifa etsin Tanrıkulu, Bakan Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz istifa etsin

O insanlara sorulan sorulardan bir tanesi Halepçe Katliamı'ydı. Diyarbakır'da 16 Mart 2020 tarihinde Halepçe Katliamı'nın yıldönümünde bir açıklama yapılmak istenmiş, engellenmiş. Buna ilişkin olarak Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltındakilere soruluyor; 50 kişinin katılımı ile sözde Halepçe Katliamı konulu basın açıklamasına katılmışsınız diye.

Soru aynen bu şekilde sözde Halepçe Katliamı. İnanın infial halindeyim. Halepçe Katliamının Kürtler ve insanlık tarihi bakımından ne anlam ifade ettiğini bizler çok iyi biliriz. 1986'da başlayan Enfal Harekatı sırasında yaklaşık 200 bin insan yaşamını yitirdi, 4 bin 500'e yakın köy Baas rejimi tarafından yerle bir edildi ve onun zirvesi olan 16 Mart 1988'de, Halepçe'de 5 binden fazla Kürt kimyasal sarin gazı ile yaşamlarını yitirdi. Yakın tarihimizin bu coğrafyanın en büyük katliamı. Birçok uluslar arası kurum bu katliamı insanlığa karşı suç olarak kabul ediyor. Kürtlerin bu şekilde toplu kıyımı bizim içimizde derin bir yara ve ağır bir travmadır. Bakanın biz 'Kürtlere dönük ret ve inkarı kaldırdık' dediği saatlerde Kürtlere yönelik en büyük katliama 'sözde' diyen bir anlayış var hala Diyarbakır'da. Bizim acımızı nasıl bu kadar aşağılarsınız! Kürtlerin en derin acısına 'sözde' diyen bir iktidar, nasıl Kürt meselesini çözmüş yahu! Senin Diyarbakır'da olduğun saatlerde Emniyet'te gözaltında tutulan insanlara sözde Halepçe Katliamı diye soru soruldu. Biraz insaf, gelip burada kabadayı gibi dolaşmakla olmaz bu işler. İnsanların acısını anlayacaksınız, tarihine saygı göstereceksiniz" ifadelerini kullandı.

YASA TEKLİFİ 8 YILDIR GÜNDEME ALINMADI

1 Nisan 2013 tarihinde bazı milletvekillerinin de imzalarıyla Halepçe Katlamı'nın 'İnsanlığa Karşı Suç ve Anma Günü' olarak kabul edilmesi için Meclis'e yasa teklifi verdiklerini de hatırlatan Tanrıkulu, bu teklifin o günden beri AKP iktidarı tarafından gündeme alınmadığını vurguladı.

BAKANA SESLENDİ

Tanrukulu, Bakan Gül'e şu sözlerle seslendi: "O zamandan bu zamana bu anlayışın memurları işte gözaltında olan insanlarımıza, bizim en derin acımıza 'sözde' diyerek, Kürtlerin acısını aşağılıyorlar. Bu anlayışı reddediyoruz. Bu anlayışı mahkum etmeye devam edeceğiz. Eğer gerçekten bu anlayışı telafi etmek istiyorlarsa önümüzdeki hafta gündeme getirelim ve bu yasa teklifini geçirelim. Dahasını da söylüyorum yakın tarihin en büyük katliamına sözde diyen memurlarınız hakkında hangi işlemi yapacaksınız? Bunun hesabını soracak mısınız ve bunu da kamuoyu ile paylaşacak mısınız?"

'HERKESE İŞKENCE YAPILIYOR'

Kürtçeye yönelik yasakların ise hem cezaevlerinde hem de sokakta devam ettiğini söyleyen Tanrıkulu, Bakan'ın "işkence yok" söylemi üzerinde durdu. Tanrıkulu, "Bakan işkence yok diyor. Şuan bir bakan tarafından 'işkencenin yok' demek, işkence yapanlara taviz vermek, onların sırtını sıvazlamak demektir. Onlara 'bakın biz yok sayıyoruz, siz yapmaya devam edin' demektir. Bu hükümetin başardığı bir şey var zulümde ve zalimlikte eşitlik. Eskiden bir bölgede ağır insan hakları ihlalleri vardı, şimdi Türkiye'nin 81 ilinde yaş, cins, ırk değişmeden herkese karşı işkence ve kötü muamele yapılıyor" dedi.

'DERİN DEVLET AKP'NİN YENİ SAHİBİ'

AKP için "derin devletin sahibi" denildiği, fakat durumun aslında böyle olmadığını da dile getiren CHP'li vekil, "Tam tersi derin devlet AKP'nin yeni sahibidir. Bu iktidar ancak baskı, şiddet ve işkence ile ayakta kalabilmektedir. Üç konu ile ilgili örnek verdim. Cezaevlerinde Kürtçe konusu, Kürtlerin inkarı ve işkence konusunda Sayın Bakan çıksın cevap versin" diye konuştu.

İTİRAFÇILARLA İŞ İNSANLARINA TEHDİT

Sözlerinin devamında Bakan Gül'ün ziyaret ettiği Diyarbakır Adliyesi'ndeki hukuksuzluğun hiçbir yerde olmadığını ifade eden Tanrıkulu,"Önce bir itirafçı yaratın, sonra bir iş insanına haber gönderin 'bak elimizde bir itirafçı var, seninle ilgili şunu söylüyor. Hadi gel biz seninle anlaşalım'. Eğer iş insanı karşı çıkarsa talimat ver, polis gözaltına alsın. Sonra gözaltında bu pazarlığı yap. İş insanları konuşamıyor. Niye? iş yapıyorlar burada ve bu baskı halen devam ediyor. Bunu iki yıl önce Genel Kurul'da gündeme getirdim. Aradan iki yıl geçti hangi açıklamayı yaptı sayın Bakan. Gelip elini kolunu sallayarak burada dolaşmak iyi. Ama bu konularda bir şey söyleyin. Söylediği tek kelime yok. Türkiye yakın tarihinin en ağır adalet sorununu yaşanıyor. Yargı diye bir kurum kalmadı. Bağımsız ve tarafsız bir yargı söz konusu değil. Çünkü yürütme organının bir parçası haline geldi. onun da başında sayın Bakan var" sözlerini sarf etti. (MA)