Yeşil Sol Parti'den Diyarbakır'da milletvekili adayı olan Cengiz Çandar, kendisi hakkında yürütülen tartışmalara dair konuştu. Çandar, AKP’nin kuruluşundan, Fethullah Gülen Cemaati ve seçim sürecine dair değerlendirmelerde bulundu.

"2005 yılında AKP’den kurucu teklifi gelseydi kabul edebileceğini" söyleyen Çandar, “Ederdim diyecek kadar net değil kafam, ama edebilirdim. Çünkü ben oldum olası bir itiraz adamı oldum. Neyse o günün rejimi, ona itiraz eden oldum” dedi.

"Erdoğan’ın İslam dışı her şeyi yaptığını" söyleyen Çandar, “Bir kere Türkiye'deki seçiminin adı zulüm rejimi. Gerçekten Müslümanlığın bir sürü akidesini benimsiyorsanız İslami bir zulüm rejimi olmaması gerekirdi, ama var” ifadelerini kullandı. ‘Türkiye demokrasisinin başına gelmiş en güzel hadisedir HDP’ diyen Çandar, “HDP anahtar parti olacak” vurgusu yaptı.

RELATED VİDEO
Play Video
T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Yeşil Sol Parti Diyarbakır Milletvekili adayı Cengiz Çandar, şunları söyledi.

Hak İhlalleri Raporu: DEM Partili 3 Binden Fazla Kişi Gözaltına Alındı, Baskılar Zirveye Ulaştı Hak İhlalleri Raporu: DEM Partili 3 Binden Fazla Kişi Gözaltına Alındı, Baskılar Zirveye Ulaştı

‘BEN BÜTÜN ÖMRÜM BOYUNCA BİR MÜCADELE ADAMI OLDUM’

Çandar, siyaset iddialı bir olduğunu söyleyerek, adaylık süreciyle ilgili şunları anlattı:

“Birdenbire kendime ve kendi yaş grubumdakilere telkin ettiğimin dışında bir role soyunmuş gibi görünüyorum. Ve bir hafta önce hiç böyle bir niyet de düşünce de yoktu. Kendi kendimi deştiğim zaman şunu görüyorum ki meğerse bilinçaltımda hayatımın finalini sakin bir emekli yaşamıyla geçirmek yokmuş. Ben bütün ömrüm boyunca bir mücadele adamı oldum. Doğru yanlış ama hep bir mücadelenin içinde yer aldım. Yurtdışında olduğum sürede iki tane kocaman İngilizce kitap yazdım. 7 gün 24 saat Türkiye'yi izledim. Ve galiba bir şeyler yapmak istiyormuşum. Bir emekli gibi hayatımı bitirmek istemiyormuşum meğerse. Teklif gelir gelmez o istek bilinçaltımdan üste çıktı. Teklifin geldiği yer ve niteliği itibarıyla fazla düşünmeden kabul ettim. O kabulle beraber bir hafta içinde kendimi Türkiye'de buldum”


‘ERDOĞAN'LA TEK FOTOĞRAFIM ODUR’

Erdoğan’ın kendisinden akıl aldığı bir durumun hiç olmadığını söyleyen Çandar, “Görüştük ama akıl aldığını söyleyemem. Bir tek Mezopotamya Ekspresi kitabıma koyduğum bir görüşme var” diyerek şunları kaydetti:

“O görüşmenin fotoğrafı da vardır kitapta, zaten Erdoğan'la tek fotoğrafım odur. Akıl vermekse işte o görüşmedir, onun dışında bu kategoriye girecek başka bir görüşmem yok. O görüşmenin tarih 2005'dir. Diyarbakır'a gittiği o "Kürt sorunu vardır" dediği ve devlet adına özür dilediği o seyahatten sonra bir daha o konuya değinmez oldu. Akif Beki o zaman sözcüsüydü, ona başbakanla konuşma ihtiyacı duyduğumu söyledim. "Ben bu Kürt alemini iyi bilirim. Mesut Yılmaz Türkiye'nin AB yolu Diyarbakır'dan geçer demiş. Turgut Özal adımlar atmış, arkası gelmemiş. Tayyip Erdoğan yepyeni bir heyecan yarattı. Bunun arkası gelmezse bu Kürtlere büyük bir hayal kırıklığı ile geri dönüyor ve çok acı sonuçlarla geri dönüyor" dedim. O da bu konuları dile getirmek istediğim sohbet için uzun bir yolculuğa davet etti beni. Kuveyt, Yemen ve Londra'yı kapsayan bir seyahatti. Nihayet Londra'dan Ankara'ya dönüş yolunda baş başa oturabildik. Yanıma rahmetli Adnan Kahveci'nin Turgut Özal'a vermem için yazdığı bir raporu da almıştım Erdoğan'a vermek için.

111.jpg

‘AKP KURUCU TEKLİFİNİ KABUL EDEBİLİRDİM’

AKP'den 2001'de teklif gelseydi kurucuları arasında yer alıp almayacağı üzerine konuşan Çandar, şunları belirtti:

“Samimi bir şey söyleyeyim mi? Edebilirdim. Ederdim diyecek kadar net değil kafam, ama edebilirdim. Çünkü ben oldum olası bir itiraz adamı oldum. Neyse o günün rejimi, ona itiraz eden oldum. O dönemdeki AKP, 28 Şubat süreci sonu ortaya çıkan bir parti olacaktı. Ben 28 Şubat'ta Mehmet Ali Birand ile birlikte andıç yemiş bir 28 Şubatzede olarak, İslam ile ve Müslümanlarla mutlaka bir mutabakat zamanı bulunması gerektiğini savunmuş biri olarak, onların ayrımcılığa uğramasına zaten itiraz eden bir demokrat olarak edebilirdim teklifi belki de.”

‘2002 SEÇİMLERİNDE AKP'YE OY VERMEDİM’

Çavdar, politik olarak nerede yer aldığına dair, “Berlin Duvarı sonrası kendime biçtiğim bir etiket bu; özgürlükçü demokrat. İngilizce olarak "libertarian democrat" diye tanımlarım. O gün kuruluşunda öyle bir kimlikle bulunabilirliğimi düşünürdüm. Ha bu arada söyleyeyim 2002 seçimlerinde AKP'ye oy vermedim” dedi.

Çandar, AKP’ye 2007 seçimlerinde oy verdiğini belirtti.

‘SİYASİ İSLAM ÜZERİNE ÇALIŞMAYA BAŞLADIM’

‘İslamcıların gerçekten demokrat olabileceğine nasıl inandınız?’ sorusuna ise Çavdar şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu önemli bir konu fakat bu eleştirileri yapanlar bende büyük bir şaşkınlık uyandırıyor. Müthiş bir dogmanın yansıması gibi görüyorum söylediklerini. Adeta bir donmuşluk hâli gibi. Hayat hareket halinde bir şey. Ecevit bana siyasete girme teklifi yaptığı zaman ben gazetecilik kariyerimin ortalarındaydım ve yükselen bir isimdim. Gazetecilikten olağanüstü zevk alıyordum ve o sıradaki gazetecilik halimi DSP milletvekili olmaktan çok daha fonksiyonel hissediyordum. Siyasete girsem hem daha özgür hem daha bağımsız hem daha etkili olmayacaktım. AKP'nin kuruluşu ise gazetecilikte büyük bir ihanete uğradığımı hissettiğim döneme denk geldi.

Andıç yemişiz, Mehmet Ali Birand işten uzaklaştırılmış, benim yazılarım durdurulmuş. Bütün basın kuruluşları ağzına fermuar çekmiş, hepsi Çevik Bir denen generalin önünde secdeye varmış. Herkes benden uzak durmaya çalışıyor. Ben iki düşünce kuruluşunun davetini kabul ederek Washington'a gittim o dönemde.

‘BAŞBAKANLIK İÇİN BİR HAPİSLİK DÖNEMİ YEŞİL IŞIK ALMAK GİBİ BİR ŞEY’

Siyasi İslam üzerine çalışmaya başladım. Gerek Wilson Center'da gerek USIP'deki projemin başlığı şuydu; "20. Yüzyılda Türkiye; İslam ile demokrasiye doğru." İslam'ın sistem içine gelerek demokrasi yolunda önemli bir unsur olabileceğine dönük bir teorik çalışma yapıyordum. Daha ben bu çalışmayı bitirmeden AKP kuruldu, iki sene içinde de iktidara geldi. Tamam ben işlerin o yönde gideceğini seziyordum ama benim tahminimden erken oldu. Hatta Tayyip Erdoğan hapse girdiği zaman tamam bu adam başbakan olacak dedim. Başbakanlık için bir hapislik dönemi yeşil ışık almak gibi bir şey.

‘BEN O SÜRECİN GELİŞİNİ GÖRMÜŞÜM’

AKP'nin kuruluş dönemine geri dönersek, ben Amerika'dayken o zaman Long Island'da olan Profesör Kemal Karpat'ı sık sık ziyaret ederdim. Uzun yürüyüşler ve uzun sohbetler yapardık. O da Erdoğan için "Bu adam başbakan olacak" diyordu. Tamamıyla mutabıktık. Yıl 1998. Biz Amerika'da kendi aramızda bunları konuşurken Türkiye'de ise "Tayyip Erdoğan 4 sene sonra başbakan olacak" deseniz aklından zoru var diye düşünürlerdi hakkınızda. Ben o sürecin gelişini görmüşüm. Bu arada da gazetecilikten soğumuşum. Akademik çalışmam bitmiş ve Türkiye'ye dönmüşüm, o sırada da AKP kuruluyor. Davet edilse kabul edebilirdim.

‘15 TEMMUZ'UN ÜRETTİĞİ SÖYLEMLERLE KONUŞMAYI SEVMİYORUM’

15 Temmuz darbe girişimine dair Çandar, şunları anlattı:

“Birincisi 15 Temmuz'un ne olduğu konusunda daha yolun başında bile değiliz. 15 Temmuz'dan bu yana bu ülkeye ve dünyaya anlatılan olayın gerçekten o olay olup olmadığından ben emin değilim. 15 Temmuz'un ne olduğunun daha deşilmesi gerekiyor. Dolayısıyla da 15 Temmuz'un ürettiği söylemlerle konuşmayı sevmiyorum. Gülen cemaati 15 Temmuz'da tankla topla meclise saldırarak, bu kadar insan öldürerek insanların İslam'dan uzaklaşmasına yol açtı şeklinde bir tez konuşulacaksa önce şu konuşulmalı. 15 Temmuz gerçekten bize söylenen şey miydi önce onu bir tartışalım.

‘KHK'LI ON BİNLERCE KİŞİ VAR BU ÜLKEDE, HAYATLARI KARARTILDI’

15 Temmuz mevcut rejimin bilgisi dahilinde kontrollü olarak Gülencilerin de dahil olduğu bir olay. KHK'lı on binlerce kişi var bu ülkede, hayatları karartıldı. Bu insanların hepsi darbeci mi şimdi? Darbeden haberdarlar mıydı ya da sorulsa onaylayacaklar mıydı bunu? Hiç emin değilim. Çok büyük bir kitle mağdur. Çok dallı budaklı bir iş bu. Fakat benim için bundan daha önemlisi insanların İslam'dan uzaklaşmasında AKP iktidarı kadar etkisi yok Gülen grubunun. İnsanların Türkiye'de İslam'dan uzaklaşmasında başrol oynayan AKP hükümeti.

‘BÜTÜN KURUCU KADROLARI MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİNDEN GELME’

Türkiye'de dünyada görülmemiş bir şey cereyan etti. Gülen cemaati 15 Temmuz öncesinde siyasal İslamcı mı? Evet, siyasal İslamcı. Şiddet yanlısı mı? Yok, ılımlı İslam. Peki AKP neye giriyor? O da ılımlı İslamcı. Gerçi kendilerine "muhafazakâr demokrat" dediler. Ama bütün kurucu kadroları Millî Görüş hareketinden gelme. Yani Türkiye'deki siyasal İslam'ın örgütsel arka planından devam eden insanlar.

‘İSLAM İLE DEMOKRASİ BİR ARADA OLMADI, OLMAYACAK, OLMAMALI’

Erdoğan’ın 14 Mayıs "Seccadeye ayakkabıyla bastılar" türünde bir propaganda ile devam etmesine Çandar, şunları ifade etti:

“İslam dışı her şeyi yaptı. Bir kere Türkiye'deki seçiminin adı zulüm rejimi. Gerçekten Müslümanlığın bir sürü akidesini benimsiyorsanız İslami bir zulüm rejimi olmaması gerekirdi, ama var. Dolayısıyla benim açımdan hazin bir durum çünkü yıllarca İslam ile demokrasinin olabilirliği üzerine kafa yormuş, buna enerji harcamış biriyim. Olmadı, olmayacak ve olmamalı.

‘GÜLEN'İN KENDİSİNE SEMPATİ DUYMADIM’

"Fethullah Gülen'i 2005 yılında gördüğünü söyleyen Çandar, “Ondan sonra görmedim ki hiç. Ne yazıştım ne görüştüm” diyerek, Fethullah Gülen hakkındaki şuanki düşünceleri şöyle anlattı:

“Benim için büyük bir muamma. Ben hiçbir zaman Gülen'in kendisine sempati duymadım, onu da söyleyeyim. Ama hareketin içindeki bir sürü insanla dostane, insani ilişkilerimiz oldu. Şunu da hatırlatmam lazım; Gülen cemaatinin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülüklerden bir diğeri de KCK davalarıdır. O sırada beni tutuklayacaklardı, onu biliyorum ben. Bana içerden bilgi geldi. Fethullahçı yargıçlar Fethullahçı polisler eliyle beni tutuklayacaklardı. Bana mı anlatıyorsunuz Fethullah Gülen cemaatini! Eğer içeri atsalardı ben 15 Temmuz sırasında içerde olacaktım, sonra da başka gerekçelerle başkaları beni içerde tutmaya devam edeceklerdi.

‘DİYARBAKIR HAPİSHANELERİNDE YATAN BİR SÜRÜ KÜRT GÜLENCİLER TARAFINDAN İÇERİ ATILDI’

Gülenci polislerin ve yargının hedeflerinden biriydim ben. Bugün hâlâ Diyarbakır hapishanelerinde yatan bir sürü Kürt Gülenciler tarafından içeri atıldı. Benim için Gülenci yaftası komik. Olacak şey değil. Ve bunun kanıtı olarak da 1997'de siyasette sağdan sola herkesin övdüğü adamı programa çıkarttığımda nasıl takdim ettiğim gösteriliyor. Başka? Yok bir şey.

‘ÖZAL İŞİ ÇÖZMEK İSTEDİĞİNDE PKK DE DAHA KENDİ PROGRAMINI DEĞİŞTİRMİŞ DEĞİLDİ’

Mezopotamya Ekspresi'nde Türkiye'nin Kürt sorununun çözümüne en yakın olduğu anın Özal'ın cumhurbaşkanlığı dönemi olduğunu yazmasına dair Çandar, şunları belirtti:

“O kitap 2012'de çıktı. 2009 gibi başlamış ve 2011'de noktalanmış olan Oslo barış süreci bu kitapta yok. İşte 2020'de çıkan İngilizce kitapta bunu anlatıyorum; Özal çözemezdi diyorum. Ama o dönemde çözüm bugün olduğundan çok daha kolaydı. PKK'nin silahlı mücadelesi 1984'te başladı. Özal 1993'te öldü. O zaman mesele daha dokuz yıllık bir olay. Özal için mesele kademeli aftı. Sonra meselenin jeopolitik anlamı değişikliğe uğradı. Irak'ın kuzeyinde Kürdistan Bölgesel Yönetimi kuruldu. Bir de Rojova çıktı, oradaki PKK'nin uzantısı Kürt varlığı Amerikan askeri şemsiyesi altında. Dolayısıyla da bugün artık çözümün parametreleri çok grift.

‘ÖZAL KÜRT SORUNU ÇÖZEMEDİ’

Özal işi çözmek istediğinde PKK de daha kendi programını değiştirmiş değildi. Demokratik özerlik kavramı sonradan geldi. PKK, bağımsız Kürdistan pozisyonunu terk etti. Özal döneminde her şey daha çok ham ve yeniydi. Ama bütün bu basitliğine rağmen Özal Kürt sorunu çözemedi. Çok iyi niyetliydi ama yalnızdı. Devlet içinde çoğunluk karşıydı ve hazır değillerdi. Özal'ın devlet içindeki yalnızlığı nedeniyle başta Öcalan'ın kendisi olmak üzere birçok Kürt zehirlenerek öldürüldüğünü düşündü.

‘KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİKLEŞME SİYAM İKİZLERİ BENİM İÇİN’

Muhalefet kazanırsa Kürt meselesinin kaderinin ne olacağına dair soruya ise Çandar şunları söyledi:

“Kürt sorununun çözümüne gelmeden Türkiye'nin bir iklim değiştirmesi lazım. Demokratikleşme zemininin oluşması, betonun bir dökülüp sıvanması lazım. İnşaatı onun üzerine yapmaya başlayabiliriz. Kürt sorunu ve demokratikleşme siyam ikizleri benim için.

‘ÖNCE DEMOKRATİKLEŞME İKLİMİNİN OLMASI LAZIM’

Türkiye Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşemez, Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu da çözülmez. Ama bütün bunlara başlamak için önce demokratikleşme ikliminin olması lazım. Önce en anti-demokratik uygulamalarla tutsak edilmiş ülkenin hem Kürt seçilmiş temsilcileri hem diğer demokratik şahsiyetleri Türkiye'nin siyasi ortamına geri alınmadan iklim değişikliği olmaz. Öncelikli mesele budur.

Genel siyasi affa doğru götürmek gerekiyor Türkiye'yi. Yargıyı her şeyiyle değiştirmeye başlamak gerekiyor. Ondan sonra da Kürt sorununun çözümü için yola çıkabilmek için çok tayin edici bir işlev ve konum lazım. O da siyasi kararlılık ve bunu gösterecek güçlü bir figür.

‘DERSİMLİ ALEVİ BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI’

Kemal Kılıçdaroğlu, hakkında konuşan Çandar, “Kemal Kılıçdaroğlu'nun adeta imkansızı başarıp asla bir araya gelmesi mümkün olmayan bir altılı masa oluşmasında başrolü oynadığını ve bu sorunun idrakinde olduğunu düşünüyorum” diyerek şunları kaydetti:

“Bir kere Dersimli, genlerinde olmaz başka bir şey düşünmek. Ayrıca bu altılı masa ulusal birlik, ülke bütünlüğü için hayal ötesi bir şey. Devrim oluyor Türkiye'de. Dersimli Alevi bir cumhurbaşkanı adayı, altı ok amblemi, altında İslamcılıktan gelen siyasi partiler.

‘HDP ANAHTAR PARTİ OLACAK’

İYİ Parti'nin iktidar paydaşı olduktan sonra muhalefetteyken milliyetçi oyları kaybetmeme dürtüsü arasında bir fark olacak tabii ki. Ben İYİ Parti'nin iktidarda esneyebileceği kanısındayım. Dinamikler onu oraya götürecek diye düşünüyorum. Ama bütün bunlar için Emek ve Özgürlük İttifakı ve daha çok da bu ittifakın omurgası olan HDP anahtar parti olacak. Şimdiki muhalefet iktidar olsa bile biz olmadan ne kanun çıkartabilir ne anayasa değiştirebilir. Bu konunun uzmanı da bu parti. Bu parti bu mücadelenin partisi olarak bu konuyu çözme amacıyla kendisini meclise taşıyan parti. Türkiye demokrasisinin başına gelmiş en güzel hadisedir HDP. Bunu da kanıtladı.

‘HDP OLMADAN MİLLET İTTİFAKI BU KONUDA ADIM ATAMAZ’

Haziran 2015'te barajı paramparça etti ve 81 milletvekiliyle meclise girdi. Türkiye'nin üçüncü büyük parlamento bloğunu oluşturdu ve Tayyip Erdoğan'a tek adam olarak anayasayı değiştirme yolunu kapattı. Sonucu ne oldu? 1 Kasım ve 1 Kasım'a giden yolda her türlü provokasyon. Kan gövdeyi götürdü. 1 Kasım da yetmedi sonra 15 Temmuz oldu. Sonrası tarih. Her şeye rağmen sonrasında da Türkiye parlamento denkleminin dışında kalmayacağını ortaya koydu. HDP olmadan Millet İttifakı bu konuda adım atamaz.”