GÜNDEM

Yılmaz Güney’in Ölümünün 41. Yılı: Sinemada Devrimci Bir İz Bırakan “Çirkin Kral”

“Ben bir kavga adamıyım. Sinemam da bir kavganın, halkımın kurtuluş kavgasının sinemasıdır” sözleriyle hatırlanan Yılmaz Güney’in (gerçek adıyla Yılmaz Pütün) vefatının üzerinden tam 41 yıl geçti. Türkiye sinemasının “Çirkin Kral”ı olarak anılan Güney, toplumsal sorunlara duyarlı ve devrimci bakış açısıyla sinemaya önemli katkılar sundu.

Abone Ol

Kürt Bir Ailenin Çocuğu Olarak Başlayan Hayat

1937 yılında Adana’da dünyaya gelen Yılmaz Güney, üniversite eğitimi için İstanbul’a geldiğinde sinemayla tanıştı. 1959 yılında Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini üstlendiği Bu Vatanın Çocukları ve Alageyik filmlerinin hem senaryosunu yazan hem de oyuncu olarak rol alan Güney, aynı zamanda edebiyatla da ilgilendi. Yeni Ufuklar ve On Üç dergilerinde öyküler yayımlayan sanatçı, yazıları nedeniyle komünizm propagandası iddiasıyla yargılanarak 1 yıl 6 ay hapis cezası aldı.

Cezaevinden çıktıktan sonra macera türünde filmler çekmeye devam eden Güney, eserlerinde özellikle ezilenlerin otoriteye karşı direnişini ve hak mücadelesini işledi.

Cezaevi ve Sürgün Yılları

1971 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi (THKPC) lideri Mahir Çayan ve arkadaşlarını evinde sakladığı gerekçesiyle 2 yıl hapis cezası alan Güney, cezaevinde kaldığı süre boyunca sürgün edildi. Bu dönemin ardından sinemaya bakışı değişen sanatçı, toplumsal ve devrimci konuları işlemeye başladı ve Arkadaş gibi unutulmaz filmleri ortaya koydu.

1976 yılında çektiği Endişe filmi sırasında bir yargıcın öldürülmesi davasından 19 yıl hapis cezası alan Güney, izinli çıktığı cezaevinden kaçarak önce Meis Adası’na, ardından Avrupa’ya geçti. Sürgün yıllarında da sinema çalışmalarını kesintisiz sürdürdü.

12 Yıl Cezaevinde, Evrensel Başarılar

Hayatı boyunca toplam 114 filmde oyuncu, 26 filmde yönetmen, 15 filmde yapımcı ve 64 filmde senarist olarak yer alan Yılmaz Güney, Duvar, Sürü ve Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Yol gibi eserleriyle adını sinema tarihine altın harflerle yazdırdı. Hayatının 12 yılını cezaevinde geçiren Güney, 9 Eylül 1984’te Paris’te mide kanseri nedeniyle yaşamını yitirdi.

Mücadelesini Ölümsüzleştiren Sözler

Ölümünden kısa süre önce Paris Kürt Enstitüsü’nün Newroz kutlamasında yaptığı konuşma, Yılmaz Güney’in hayatı boyunca savunduğu değerlerin özetiydi. Konuşmasında Kürt halkının özgürlük mücadelesini vurgulayan Güney, birlik, fedakârlık ve kararlılık mesajları verdi:

“Bugüne kadar bu amaçlar uğruna çok kurban verildi. Daha da verilecek. Biliyoruz ki, kurbansız zafer mümkün değildir… Türk, Acem ve Arap devrimci demokratları, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının en candan savunucuları olarak bu kavganın bir parçasıdır. Kazanacağız, mutlaka kazanacağız.”

Güney, bir köle olarak yaşamaktansa özgürlük savaşçısı olarak ölmeyi tercih ettiğini vurgulayarak, Kürt, Türk, Acem ve Arap halklarının dayanışmasına dikkat çekti.

Yılmaz Güney’in Mirası

Yılmaz Güney, sadece bir sinema oyuncusu veya yönetmen değil, aynı zamanda toplumsal adaletin ve halk mücadelesinin sesi oldu. Filmleri, öyküleri ve söylemleriyle ezilenlerin sesi olarak kalmaya devam ediyor. Onun devrimci bakışı, Türkiye ve dünya sinemasında halen ilham kaynağı olmaya devam ediyor.