12 Mayıs günü haber ajanslarına düşen bir gelişme, Türkiye'de ve dünyada geniş yankı uyandırdı. Yaklaşık 47 yıldır silahlı mücadele yürüten PKK, 5-6 Mayıs tarihlerinde Irak'ta gerçekleştirdiği kongrede aldığı kararla örgütü feshettiğini ve Türkiye'ye karşı silah bıraktığını açıkladı. Bu açıklama, uzun yıllardır süren çatışmaların ardından yeni bir dönemin kapısını aralayabilecek nitelikteydi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim 2024 tarihinde yaptığı, "PKK lideri Abdullah Öcalan gelsin, DEM Parti grubunda konuşsun. PKK’nın kendisini feshettiğini açıklayarak umut hakkından yararlansın." açıklaması, sürecin sinyallerini veren önemli bir çıkıştı. Bu süreci takip eden diplomatik görüşmelerin ardından PKK’nın fesih kararı, kamuoyuna resmi olarak duyuruldu.
Barış Umudu ve Yeni Bir İklim
Bu gelişme ile birlikte Türkiye'de yeni bir barış ikliminin mümkün olup olmayacağı tartışılmaya başlandı. PKK’nın Türkiye sınırları içerisindeki silahlı eylemlerine son vermesi, Türk ve Kürt anaların artık gözyaşı dökmeyeceği, Kürt vatandaşların dillerini, kültürlerini ve eğitim haklarını özgürce yaşayabileceği bir dönemin başlangıcı olabilir. Toplumun tüm kesimlerinin hukukun üstünlüğü karşısında eşit olduğu bir sistem, gerçek barışın temel şartıdır.
Yasaların doğuda farklı, batıda farklı uygulanmadığı; bayramın doğuda da bayram olduğu bir Türkiye özlemi artık dile getiriliyor. Bu noktada AK Parti iktidarına büyük sorumluluk düşüyor. Eğer bu süreç, fikir ve ifade özgürlüğü temelinde, anayasa ve hukuk çerçevesinde yönetilirse, Türkiye ekonomik ve sosyal anlamda büyük bir sıçrama yaşayabilir.
Şiddetin Gölgesinde Kalmış Bir Ekonomi
Yıllardır süren çatışmalar, yalnızca insan hayatını değil, aynı zamanda hukuku, adaleti ve ekonomiyi de büyük ölçüde zedeledi. Hukukun üstünlüğünün zayıfladığı, adaletin yara aldığı bir ortamda, ekonomik göstergelerin kötüye gitmesi kaçınılmaz oldu. Enflasyonun yüzde yüzleri aştığı, memur, işçi ve emeklilerin açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edildiği bir dönemin faturasını milyonlarca insan ödemekte.
Üstüne üstlük, kötü ekonomi yönetimiyle birlikte ülkeye kontrolsüz şekilde giren milyonlarca sığınmacı, ülkenin demografik yapısını da olumsuz etkiledi. Gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle evlilik oranları düşerken, doğurganlık oranı %1,51’e kadar geriledi. Bu, 25 yıl sonra Türkiye’nin yaşlı bir nüfusa sahip olacağı ve üretim gücünün ciddi biçimde düşeceği anlamına geliyor.
Hazine Boş, Güven Eksik
AK Parti'nin 23 yıllık iktidarında yaşanan yolsuzluk ve usulsüzlükler sonucunda devletin hazinesi boşaldı. Cumhuriyet tarihi boyunca ‘ihtiyaç akçesi’ olarak biriktirilen ve 45 milyar dolara ulaşan yedek bütçenin bile harcandığı bu dönem, ekonomik açıdan bir yıkımı beraberinde getirdi. Vatandaş, geçmediği köprüye, gitmediği hastaneye, kullanmadığı otoyollara ödeme yapmak zorunda kaldı. Bu durum, iktidarın söylemleri ile halkın yaşadığı gerçeklik arasındaki uçurumu gözler önüne serdi.
Gerçek Barışın Şartları
PKK’nın "silahları gömdüm" açıklamasına rağmen, barışın kalıcı olması yalnızca örgütün silah bırakmasıyla değil, aynı zamanda iç hukukta atılacak adımlarla da mümkündür. Cezaevlerinde bulunan siyasi tutuklular, başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Osman Kavala, Ümit Özdağ ve diğer mahkumlar serbest bırakılmadıkça, toplumun geniş kesimlerinde gerçek bir barış inancı oluşması zordur.
Ayrıca özellikle doğudaki Kürt illerinde halkın oylarıyla seçilen belediye başkanlarının görevden alınıp yerlerine kayyum atanması gibi uygulamaların sona erdirilmesi gerekir. Bu tür antidemokratik müdahaleler, yalnızca halk iradesini yok saymakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal barışın en büyük engellerinden biri haline gelir.
Demokrasi Olmadan Barış Olmaz
Gerçek bir barış, ancak gerçek bir demokrasi ile mümkündür. Farklı fikirlerin çatışmadan ifade edilebildiği, insanların düşüncelerinden dolayı cezalandırılmadığı bir ortam yaratılmadan yatırımcı gelmez, kaynaklar adil dağılmaz ve insanlar yaşamdan tat alamaz.
Türkiye’de Türklerin ve Kürtlerin kardeşçe yaşayabilmesi için adaletin, özgürlüğün ve hukukun herkes için geçerli olması gerekiyor. Bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlandığı; hakimlerin ve savcıların siyasi iktidarın değil, vicdanlarının emrinde olduğu bir sistemde, insanlar ancak dört elle hayata sarılabilir.
Bu Ülke Göç Edilecek Değil, Yaşanacak Bir Yer Olmalı
Siyasi iktidarların temel görevi, bu güzelim ülkeyi vatandaşlarının göç etmek zorunda kalmadığı, tersine huzurla yaşanacak bir yer haline getirmektir. Barış olacaksa, analar artık ağlamayacaksa, buna Türk ve Kürt halkının tamamı sahip çıkmalı; acılar ortak bir kararla toprağa gömülmelidir.
Artık herkes sevinmeli: Barış geliyor. Bu defa gerçekten olacak mı, hep birlikte göreceğiz.