“Okuma hevesimi dünyanın bütün hazinelerine değişmem.” (Tolstoy)
“Okumayan için hiçbir kitap yazılmamış, dinlemeyen için hiçbir söz söylenmemiştir.” (Şems-i Tebrizi)
“İmkânım olsaydı, her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim.” (Hocre)
Eğitim, doğumdan ölüme kadar süren; aileden başlayarak okul ve sonrasında kültürel, sosyal boyutlarıyla tüm yaşamımızda birlikte olduğumuz bir kavramdır.
İnsan eğitimi kendini tanımayla başlar. Kısaca “eğitim, yaşamın ta kendisidir.”
Okumak; hayatı, insanı, doğayı, tabiatı, evreni ve en nihayetinde insanın kendi varlık benliğini öğrenmesidir.
Kişinin gelişmesi, tecrübe sahibi olması ya da tekâmül etmesi gibi olgular, eğitimin sonucudur.
Okumak; düşünce ve davranış şekillerini değiştiren, geliştiren bir süreçtir.
İnsanı daha iyiye, daha güzele, daha yararlıya ulaştıran bir yaşama sanatıdır okumak.
Türkiye’nin 2024 yılı verilerine göre okuma oranının, 180 ülke arasında 140’ıncı sırada olduğu açıklanmıştır.
Türkiye’de kitap okuma oranı gün geçtikçe azalırken, en çok okunan kitaplar satılan kitaplar üzerinden değerlendirilmektedir.
Türkiye’de satılan kitaplar kategorize edildiğinde, %65’i aşk kitapları, %24’ü siyaset ve %13’ü düşünce/felsefe kitapları olarak belirtilmiştir.
“Üç kısma ayır bütün gece ve gündüzlerini:
Birinci kısmı bilim öğrenmekle geçir, çünkü bilgisizlik ayıp ve yüz kızartıcı olmaktan başka bir şey değildir.
İkinci kısımda bildiklerini uygula.
Üçüncü kısımda ise bilginlerin peşinden git. Oku, eskilerin de yenilerin de kitaplarını.”*
Toplumda “okumak” fiili, okula gitmek veya eğitim görmek anlamında da kullanılır.
Bu bakış açısına göre, öğrenci olmayanın okumasına gerek olmadığı kanısının yaygın olduğu izlenimi doğar.
Bir bakıma bizim toplumumuzda egemen mantık şöyledir:
Okula diploma için gidilir; çünkü diploma, meslek edinmek ve dolayısıyla para kazanmak için gerekli ve yeterlidir.
Diploma almak için de sınavlardan geçmek ve bu sınavlarda asgari bir başarıya ulaşmak, sonuç için kâfi görülmektedir.
Ülkemizde bir okuryazar, okul sonrasında okumaya devam ederse, defalarca “hâlâ mı ders çalışıyorsun?” serzenişine muhatap olmuştur.
Çünkü toplumsal vasat, diploma sonrası okumayı bir tuhaflık olarak algılar.
Hatta bu “tuhaflık”, birtakım insanların esas işinin okumak olabileceği düşüncesini çoğunluğun aklına bile getirmez.
Müspet bir şekilde sonuç çıkarmamız gerekirse, toplumsal zihniyetin bu topraklarda okumayı pek desteklemediği açıktır.
Bir bakıma, okumaktan anlaşılan “ders çalışmak”tır çünkü.
Bu topraklarda sükûnet içinde kitap okuyabileceğiniz kütüphaneler haricinde kamusal mekânlar pek yoktur.
Kafelerde okumak, yazmak benzer nedenlerle kolay değildir.
Herkesin cebinde bir akıllı telefon ve kulaklık olan bir çağda, kafelerin neden sürekli yüksek sesle müzik yayını yaptıkları gerçekten araştırılması gereken bir konudur.
Günümüz çocukları ve gençleri, bu yeni dönemin çok açık örnekleri olarak yepyeni bir nesli temsil ediyorlar.
“İnternet çocukları” dediğimiz bu kuşak; cep telefonunu, iPod’u ve tüm ileri teknoloji araçlarını bireysel yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olarak kabullenmiş şekilde büyümekteler.
Bilgisayar ekranlarında yazışıyorlar, müzik dinliyorlar, cep telefonlarından mesajlaşıyorlar ve böylesine bir hız ve karmaşa içinde düşünmeye zaman ayıramıyorlar.
Düşünmeye zaman ayıramamak ise ister istemez tembelliği de beraberinde getiriyor.
Bu nedenle çalışmayı da sevmez oldular.
Toplu taşıma araçlarında yolculuk ederken çantanızdan bir kitap çıkarıp okumaya başladığınızda dikkatleri hemen üzerinize çekersiniz.
Uçak, tren veya otobüsle yaptığınız uzun yolculuklarda da bu böyledir.
Kitap, bu tür durumlarda uzun muhabbetlerin önünü kesen bir şey olarak algılanır sanırım.
Ya da kendi hayatlarında çok var olmayan bir nesnenin, başkalarının hayatında bu kadar elzem olabileceğini algılamakta zorlanır kimileri.
Kitap okumanın olumlu sonuçlarından biri de kişinin hem kendisiyle hem de tabiatla yeniden tanışmasıdır.
Uzun lafın kısası; okumak bu topraklarda desteklenen, hoş görülen bir etkinlik değildir.
Fazla okuyor olmak hep biraz tuhaf karşılanır.
Bunun en önemli nedeni, okumanın pek işe yarar bir şey olmadığı kanaatinin yaygın olması ve okuyanların azınlıkta kalmasıdır.
Geleceğimizin yazgısı, günümüz çocuklarının akıl, gönül ve çalışma kapasitelerinde gizlidir.
Sorgulayan, düşünen, evrensel kişiliğe kavuşmuş; kavrama gücü, okuma ve eğitim düzeyi yüksek kişiler sayesinde bu ülke yükselecektir.
Okumanın ödülü büyüktür:
İnsanın iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, sahteyi gerçekten, anlamlıyı anlamsızdan ve değerli olanı değersiz olandan ayırma kabiliyetini kazandırır.
Kitaptan ve kütüphaneden uzaklaşıldıkça cehalet artar!
Cehalet arttıkça da sefalet ve felaket artar.
Sefaletin ve felaketin getirdiği ise acı ve gözyaşıdır.**
“Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.” (Sokrates)
* Şerefhan, Şerefname – Kürt Tarihi, Arapçadan çev. M. Emin Bozarslan, İstanbul: Hasat, 1990, s. 524–525
** Dr. Anuşirvan Miyancı