Cami, müminin Allah'a iltica ettiği Beytullah'ın şubesidir. Cami, müminin stresten, dünyevi kalabalıktan uzaklaşarak kendisini Allah'ın huzuruna bıraktığı müstesna mekânlardır.
Dün, ikindi namazı kılmak üzere gittiğim Hakkari Ulu Cami’de bu duyguların hiçbirini hissetmedim, namazı huşu içinde eda edemedim. Sanırım cemaat de benden farklı bir duygu yaşamadı.
Buna sebep olan, caminin hemen bitişiğine bir lunaparkın kurulmuş olmasıydı. Yüksek müzik sesi ve kalabalık çocuk gürültüsü camiyi adeta kuşatmış durumda. Müzik sesi ve çocuk gürültüsünden dolayı bu camide ibadet edilemiyor.
Bu park buraya kurulurken bu hassasiyet neden düşünülmedi? İşletme sahibi bunu gözden kaçırmış olsa bile, belediye yetkilileri bu parka nasıl izin verdi? Düşünülmeden bu mekânın tercih edildiği çok belli!
Evet, lunapark çocuklar için bir ihtiyaç; ama bu mekânın tesis edilmesi isabetli olmamış. Birilerine hizmet sunarken, diğer bir kesimin hakları ihlal edilmemeli.
Çocuklarımızın eğlence mekânı olan, ancak cami cemaatinin manevi huzurunu kaçıran lunaparkın başka bir yere taşınması elzemdir.
Maddenin, metanın manevi değerlerimizin önüne geçtiği zamanlar yaşıyoruz. Keşmekeşin ve paranın hakikatin üzerine hüküm sürdüğü bir manzara ile karşı karşıyayız.
Bu ilin yetkilileri, bu işletmeye ruhsat vermekle bazı hassasiyetlere dikkat etmedikleri açık. Yapılan bu yanlıştan dönülmesi hem vicdani hem de ahlaki bir sorumluluktur.
Hakkari’nin tek merkez camisi olan Ulu Cami bitişiğine lunapark kurulması tam bir fecaattır. İnsanların ibadet hürriyetini engellemek, bir insan hakları ihlalidir.
Bu kentin de müteşebbislere ihtiyacı var. Özel sektör olarak yatırım yaparak istihdam yaratmaları takdire şayandır. Fakat her şey yerli yerinde yapılırsa amaç hasıl olur. Her vakit cemaati olan merkezi cami bitişiğine lunapark kurmak, belediye yöneticileri açısından bir zafiyettir, öngörüsüzlüktür. Bu idareciler makam odalarından hiç mi çıkmıyor, kafalarını camdan dışarı çıkarmıyor? O lunaparka ruhsat vermek, en hafif tabirle vizyon sahibi olmamaktır. İnsanların ibadet özgürlüğünü sabote etmek aymazlıktır.
Sinagog, havra, kilise ve mescitlere saygı göstermek hem insani hem de İslami bir vecibedir.
Sorumluluk makamında oturanların, sokaktaki vatandaştan daha derin düşünmesi icap eder. İnsanların ibadet özgürlüğünü kısıtlamak kul hakkına girmektir.
Bir kenti yönetmek için sadece makam sahibi olmak yeterli değil. O kenti yaşanabilir bir kent yapmak, vatandaşın hayat kalitesini artırmak için proje üretmek gerekir. Kamu kaynağını kullanan yöneticilerin, insan yaşamını kolaylaştırmak üzerine çalışması gerekir.
Bu kent üç dönemdir kayyum tarafından yönetilmektedir. Ne yazık ki devletin tüm imkânlarına sahip bu kayyumlar, bu kenti yaşanabilir bir belde haline dönüştürmediler. İlimizin kaldırımları işportacıların işgali altında. Muazzam su kaynaklarına sahip bu kent hâlen içme suyuna kavuşamadı. Caddeleri, bir kente yaraşır şekilde düzenlenmedi. Çevre yolunda kazılan asfalt yerine yenisi dökülmediği için yaz mevsiminde toz, diğer mevsimlerde çamurdan geçilmiyor. Mahalleler arası yolar, ara sokaklar ve ara arterleri hiç yazmıyorum bile. Mahallelerde yapılan parke taşı döşeme işi, alt yapısı hazırlanmadan ve kontrolsüz bir şekilde rastgele döşeniyor. Örneğin Pehlivan Mahallesi 114. Sokak’ta yapılan parke taşı döşeme işi bu vaziyette. Mevcut yol tesviye edilmedi, çatı ve yağmur suyu tahliyesi hesaba katılmadı. Yevmiyeli işçiler çalışırken belediyeden teknik eleman işin başında değildi. Bu yüzden iş rastgele yapıldı. Hatta ihtiyaç olmadığı halde özel mülkiyet olan alanlara bile parke taşı döşendi. Belediyenin baştan savma böyle bir hizmeti yoktur, olamaz. Önemli olan, vatandaşa hizmet görürken kamu kaynağını da israf etmeden etkili ve verimli kullanabilmektir. İktidar, seçilmiş belediye başkanı yerine kayyum atıyor; kayyum da kendi yerine başka bir kamu görevlisini iş başına oturtuyor. Sonuçta işler sarpa sarıyor. Proje üretilerek ya da ihtiyaç tespit edilerek hizmet edilmiyor. Hizmet ediliyormuş gibi yapılıyor. Vatandaşın vergisi ve kamu kaynağı kullanılarak yapılan hizmeti bir lütuf gibi sunmaları ise işin bocası.
Sat Gölleri ’ne gidip bir iki resim çekip sosyal medyada paylaşarak bu kent yönetilemez. Bu halk, sosyal medya mecralarında gezinti yapan değil, kentin sorunlarını bir bir masaya yatırarak çözme iradesi gösteren idareciler istiyor. Düğünlerde boy göstermek, sosyal medyada resim paylaşmak bu kenti yönetmek için yetmez. Bu kentin içme suyu, ulaşım, imar, kanalizasyon, yeşil alan, park-bahçe, kentsel dönüşüm, depreme hazırlık, otopark vb. bir yığın sorunu var. Üç kayyum döneminde bu sorunların hangisine kalıcı çözüm getirildi? Hakkari’de meskûn insanlara bu hizmetler çok mu görülüyor?