Zamanla adın bir masaldan çıkıp halkın diline yerleşti. Lur’ün, Kürdün, Belûc’un, Fars’ın ortak hikâyesi oldun. Çünkü senin hikâyende bir halka değil, adalete ait bir ruh vardı. Ben seni ilk kez Köln’de değil, Ankara’da tanıdım. Üniversite yıllarında Cebeci Kütüphanesi’nde, Jan Dost’un Mijabad’ını okurken karşıma çıkmıştın. O sayfalarda bir halkın geçmişiyle bugünü arasındaki o ince yarayı hissettim.
Sonra hafızam beni geriye, liseli yıllarıma götürdü. Hakkari’de, Biçer Mahallesi’nde, Mela Tahir’in evinde oturmuştum bir kış günü. O gün Mela Tahir, kısa bir beyit okumuştu senin üzerine — bir kahramanın yavaşça efsaneden insana dönüşünü anlatıyordu. Sesi ağırdı, kelimeleri karın altından çıkar gibi söylerdi. Ben o an, bir kahramanın nasıl “sivilleştiğini”, nasıl halkın hikâyesine karışarak akışkanlaştığını anlamıştım.
Kahramanlık, katı bir taş değil, insanın içine sinen bir sıcaklıktı. Rüstem, senin zamanında kılıç bir adalet aracıdır. Kahraman, gördüğü zulme karşı elini taşın altına koyardı. Bugünse bir düğmeye basmakla insanlar ölüyor. Katleden, akşam evine gidip çocuklarını öpüyor. Ölüm sıradanlaştı; öldürmek, adeta bir görev. Hiç kimse nefesini hissetmediği bir insan için üzülmüyor artık. Senin cesaretinse nefese dayanıyordu: göğüs göğüse, göz göze bir varoluş.
O yüzden senin kahramanlığın, bugünün soğuk cesaretinden daha insandı. Sen belki Kürt değildin ama Kürt kadar sahiplenildin. Çünkü Kürt halkı seni bir “bizden biri” yaptı. Bu, kimlik değil, duygu akrabalığıydı. Kültürel bir milliyetçilikti bu: öteki olanı kendine dâhil etmenin zarafeti. Lur halkı, dengbêjler, Mela Tahir’in klamları… Hepsi senin hikâyeni kendi diliyle yeniden söyledi. Ve farkında olmadan, seni “ortak bir vicdanın sesi”ne dönüştürdüler.
Şimdi burada, Köln’de, Jan Dost’un Serbazô şiiri dilime dolandığında yine seni hatırlıyorum. “Bir asker değil, bir insan kalmak” fikrini o dizelerde buluyorum. Senin dağların karlıydı, benim şehrim soğuk; ama ikimiz de aynı mücadeleyi veriyoruz: insan kalabilmek. Senin devrin silahla ölçülüyordu, bizimkisi sessizlikle. Senin cesaretin eylemdi, bizimkisi hatırlamak. Bazen düşünüyorum, Rüstem, belki kahramanlık hiçbir zaman ölmedi. Sadece yer değiştirdi.
Dağdan şehre, efsanelerden kelimelere, insanın elinden vicdanına taşındı. Bugün senin baltan yok, ama ben yazarken hâlâ senin nefesini hissediyorum. Çünkü gerçek kahramanlık, öldürmek değil; insanın kendi içindeki adaleti ayakta tutabilmesidir.