Bugün Hakkâri’de bazı mahallelere günlerce su verilmiyor, bazı mahallelerde ise ancak iki günde bir musluklardan su akıyor. İlkbahar ve sonbahar aylarında ise yağmur sularının içme suyuna karışmasıyla çeşmelerden çamurlu su akıyor. Oysa Hakkâri’nin mevcut kaynakları, on milyonluk bir şehrin ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede. Buna rağmen yalnızca 80 bin nüfuslu bir kentte halkın günlük su sıkıntısı yaşaması, belediyecilik adına büyük bir ayıp olarak görülüyor.
Borç batağında hizmet üretemeyen belediye
Geçtiğimiz günlerde kente gelen CHP Merkez Yürütme Kurulu üyesinin yaptığı temaslarda da en çok dile getirilen şikâyet yine su meselesi oldu. Vatandaşlar, muhtarlar ve sivil toplum temsilcileri yıllardır süren bu mağduriyete sert tepki gösterdi. Üstelik Hakkâri Belediyesi’nin 2024 yılı itibarıyla 380 milyon liralık borç yükü altında olmasına rağmen su sorununun hâlâ çözülememiş olması halkta ciddi bir hayal kırıklığı yaratıyor.
Belediye yönetiminin yalnızca su sorunu değil, altyapı hizmetlerinde de başarısız olduğu görülüyor. Doğalgaz hatlarının çekilmesi sırasında patlayan içme suyu ve kanalizasyon hatları nedeniyle yollar kazılıyor, ancak asfaltlar onarılmıyor. Şehir merkezinde bozuk yollar ve çukurlar halkın günlük yaşamını olumsuz etkiliyor. Bu tablo, kayyum yönetimindeki belediyenin vatandaşa hizmet sunmakta yetersiz kaldığının açık göstergesi olarak yorumlanıyor.
Plansız imar ve kötü yapılaşma
Kayyum belediyeciliğinin bir diğer olumsuz sonucu ise imar planlarında kendisini gösteriyor. Ankara’da hazırlanan, ancak Hakkâri’nin yerel koşullarına uygun olmayan imar planları nedeniyle kentte çarpık yapılaşma artıyor. Halk, bu uygulamalardan dolayı ciddi mağduriyet yaşıyor ve yeni bir imar düzenlemesine ihtiyaç duyulduğunu dile getiriyor.
Halkın iradesine darbe
15 yıldır özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki birçok belediyede halkın oylarıyla seçilmiş başkanlar görevden alınarak yerlerine kayyum atanıyor. Bu uygulama, halkın iradesine yapılmış bir müdahale olarak görülüyor. Halkın seçtiği temsilciler yerine dışarıdan atanan bürokratlarla belediyelerin yönetilmesi, demokratik değerleri zedeliyor ve yurttaşların tepkisini büyütüyor.
Aynı uygulamanın bugün CHP’li belediyelere de yapıdığı bu vesileyle iktidarın halkın iradesini yok sayan bu yaklaşımı daha fazla tartışılır hale geliyor. Kayyum uygulamalarının bulunduğu Hakkâri, Van, Diyarbakır ve diğer kentlerde belediyelerin büyük borç batağına sürüklenmiş olması, bu sistemin başarısızlığının en somut göstergesi.
İkinci açılım süreci ve kayyum gerçeği
Türkiye’de son günlerde iktidarın küçük ortağının öncülüğünde ikinci bir Kürt açılım sürecinden bahsediliyor. Ancak böylesi bir dönemde bile kayyum uygulamalarının devam etmesi, açılım söyleminin inandırıcılığını gölgeliyor. Halkın beklentisi, kayyum sistemine son verilmesi ve seçilmiş belediye başkanlarının görevlerine dönerek yerel yönetimlerin halk iradesiyle buluşturulmasıdır.
Kayyum belediyeciliği, Hakkâri örneğinde görüldüğü üzere, hizmet üretmekten çok bir avuç azınlığı zenginleştirme aracına dönüşmüş durumda. Bu durum hem devlete hem de iktidara zarar veriyor. Halkın iradesini yok sayan bu anlayışın terk edilmesi, demokratik değerlerin korunması ve yerel yönetimlerin halka hesap verebilir şekilde çalışması, hem ülke için hem de bölge halkı için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.